LAİKLERİN BİR KARA PROGANDASI OLARAK 'KARŞI DEVRİM' (2)
(…..) Tek Parti Döneminin ünlü matbuat müdürü Vedat
Nedim Törde Anılarında bu süreçten hüzünle sözederken İnönü'yü oy
avcılığı yapmakla suçlar:Paşamızın Atatürkün ölümünden sonra ortaya çıkan bazı
vefasızlıkları Onun siyasal kişiliğine gölge düşürmüştür.Paralardan pullardan
Atatürkün resimlerini çıkartmak,Atatürkün ebedi şef sıfatına karşılık kendine
Milli Şef dedirtmek,Atatürkün en yakın iş arkadaşlarını işlerinden
uzaklaştırmak,Kemalist Devrimleri oy avcılığı için açık eksiltmeye koyacak yolu
açmak,köy enstitülerini kapatmak gibi davranışları da ne yazıkki Tarih Babanın
insafsız belleğine kazılmıştır
(Tör,1999:132).
Dr. Hakkı Uyar bu dönüşüm sürecini
İnönü'nün kendi izahına da yer vererek şöyle açıklar:İnönü'nün cumhurbaşkanı
olmasında sonra, olağanüstü toplanan CHP Kurultayı'nda Atatürk'ün 'Partinin
banisi ve ebedi başkanı' ilan edilmesi (madde 2) ile birlikte, Atatürk'ün
'Ebedi Şef' ve İnönü'nün de 'Milli Şef' ilan edilmesi süreci başlamış ve aynı
zamanda bu iki terimin kullanılması resmi bir nitelik kazanmıştır. Söz konusu
Kurultay'da İnönü'nün 'Partinin Değişmez Genel Başkanı' ilan edilmiş olması
(madde 3), Milli Şef'lik ile birlikte düşünüldüğünde, yeni bir dönemin
başladığını açık bir şekilde göstermektedir. Milli Şeflik yılları, İnönü'nün
yüceltilme yılları olmuştur. Özellikle, I. Ve II. İnönü savaşları ile Lozan Anlaşması'nın
yıldönümlerinde, basına baktığımızda İnönü'ye övgüler düzüldüğü görülmektedir.
Milli Şef'lik döneminin bir başka
ayırıcı özelliği de, İnönü'nün resminin yeni basılan paralara konması ve ayrıca
İnönü resminin tüm devlet dairelerine konulmasıdır. Belirleyebildiğimiz
kadarıyla, 1940-1948 yılları arasında basılan kağıt paralarda İnönü'nün resmi
yer almaktadır. İnönü paralara kendi resminin konulmasını şöyle açıklıyor:
“Atatürk ölmüştü. Lider gitmişti. Ona yakın olan biriyim ve Atatürk'ü göğsünde
taşıyan bir İsmet İnönü olarak da, liderliği ilan etmek zorundayım. Atatürk'ü
bu kadar kudsiyetle andığım halde gölgesinde lider olmam. Paraların üzerinde
Atatürk var ama Atatürk yok. Anlatmak istedim ki Atatürk öldü. Ama yeri boş
kalmadı”. Yine aynı dönemde, devlet dairelerine ve hatta köy odalarına ve köy
okullarına kadar İnönü'nün resmi asılmıştır
(Uyar,1999:81).
Ancak bürokrasideki değişim hızı
başdöndürecek boyuttadır:Milli Banka ve Cemiyetlere gönderilmiş olan bir
genelgede, İnönü'nün resimlerinin asılması istenmektedir: “Büyük Milli Şef
Reisicumhur İsmet İnönü'nün resimleri bir ressama yaptırılarak teksir edilecek
ve bütün devlet daireleri ile müessesata aynı resim asılacaktır. Bu karara göre
şimdiden fazla masrafa girerek resim yaptırılmamasını arzeder, saygılar
sunarım”.
İnönü'nün resimlerinin asılmasına
ilişkin olarak, 7 Kasım 1939 tarihinde, Anadolu Ajansı'nın bir haberinde şu
bilgi verilmektedir: “C. H. Partisi'nin teşebbüsüyle evvelce iki kıymetli
ressamımıza yaptırılan Milli Şef İnönü'nün resimleri köy odalarına ve köy
mekteplerine varıncaya kadar bütün devair ve müessesata yetecek miktarda basılmak
üzere bir müesseseye sipariş verilmişti. Bu müessesece, hazırlanan nümuneler
beğenilerek derhal teksire başlanması tebliğ edilmişti. Birinci kanun sonundan
itibaren peyderpey tesellüme başlanacak olan bu resimlerin her yerde muntazam
ve mazbut bir şekilde asılmasını temin için çerçeveli olarak tevzii partice
düşünülmüş ve icabeden tedbirler alınmıştır” (Uyar,1999:83).
Neredeyse dönemin bütün tanıklarını
eserlerinde karşı devrim süreci benzer ifadelerle yer alır. Mihri Belli de işte
bu tanıklardan biri:O yıllarda “Milli Şef” İnönü'nün çevresinin Atatürk
aleyhinde sinsi bir propaganda sürdürdüğü de bir gerçektir.
“Kral Öldü. Yaşasın Kral,”
anlayışıyla Atatürk resimli posta pulları ortadan kaldırıldı. Pullar artık
İnönü resimliydi. Güdümlü basında artık Atatürk'ten söz edilmez olmuştu. Bütün
övgüler “Milli Şefe” idi. Büyük
hanımefendinin davetlisi olarak Cumhurbaşkanlığı Köşkü'ne sık sık giden bir
hoca efendi (Uyar,1989:212).
Yaşanan bu süreç Atatürk'ün anısına
Milli Şef'in saygısı konusunda dahi derin tereddütler uyandırıyordu. Yakup
Kadri Karaosmanoğlu Yeni dönemin bu yüzüne şu ifadelerle parmak basar:Milli Şef
devrindeki diğer bazı olaylardan bahsedeceğim. Bunların en başında posta
pullarından, kağıt paralardan Atatürk resminin çıkartılıp yerlerine İnönü
resimlerinin konması geliyordu ve bu olay İsmet Paşa aleyhindeki polemiklere
geniş bir yol açıyordu. Lakin, halk vicdanında derin tepkiler uyandıran başka
bir mesele daha vardı ki, o da Atatürk'ün yıllar ve yıllarca Etnografya
Müzesi'nde eşyaları arasında bırakılışı ve şanına layık bir Anıtkabir inşası
işinin, her baştan savma işler gibi bir komisyona havale edilip uyutulmasıydı.
Bu komisyonda bulunan Falih Rıfkı
Atay -kendisinin bana anlattığına göre- Atatürk'ün Çankaya'da gömülmek
istediğini ve bu dileğini adeta bir vasiyet şeklinde tekrar ettiğini
hatırlatır. Buna karşın Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Kemal Gedeleç de
“İnönü'ye, demek ki, bir türbedarlık vazifesi verilecek!” diye söylenir
dururmuş. Nihayet, dönüp dolaşılmış, cumhurbaşkanlığı genel sekreterinin
ısrarlı teklifi üzerine bugünkü Anıtkabirin yeri kabul edilmiş ve ortada
dolaşan söylentilere bakılacak olursa, Kemal Gedeleç bu teklifi yaparken bir
taşla iki kuş vurmuş, yani bir yandan İsmet Paşa'yı türbedar olmaktan
kurtarmış, öbür yandan şimdi Anıtkabir'in bulunduğu semtteki arsalarını
değerlendirmek imkanını sağlamış imiş.
(...) Memlekete dönüşümde, acı bir
hayrete düşerek, bizzat müşahede ettiğim bir hadiseyi, Atatürk'ün hatırasına
karşı gösterilen ilgisizliği pek göze batan bir belge olarak, burada
açıklamakla yetinirim:
Atatürk'ün ölümünün birinci
yıldönümü idi. Türk Ocağı binasının tiyatro salonunda Halkevi gençleri bir anma
töreni tertiplemişlerdi. Salonu dolduran kalabalık içinde, dikkat etmiştim ki,
ne hükümet, ne de Halk Partisi erkanından orada hazır bulunanların sayısı göze
çarpacak kadar azdı. Cumhurbaşkanı locası ise bomboştu. Milletvekillerine
ayrılmış öbür localarda ise rahmetli Recep Peker'le Mahmut Esat Bozkurt gibi
beş on devrimci siyaset adamından başkası görülmüyordu. İşte bu törenin
sonunda, yanıbaşımızdaki binanın daracık avlusunda yapayalnız yatan Atatürk'ü
-sanırım alınmış bazı tedbirler, ya da yerin darlığı yüzünden- ancak onbeş
yirmi kişilik bir grup halinde ziyaret edebilmiştik
(Karaosmanoğlu,1993:171-173)
Çetin Altanda bu dönüşüm sürecine medya merkezli olarak parmak basar:“Tek
Parti dönemi medyası, Atatürk ölüp de, yerine ismet Paşa Cumhurbaşkanı olunca;
hemen İnönü'ye Milli Şef payesini yakıştırmıştı. Eski Atatürk övgüleri de,
Ebedi Şef etiketiyle kaldırıldı arşive.” (Altan,2002).
Manisa Mebusu Kazım Duru'nun 5.
Kurultay'da sarfettiği 'Kemalizm bir ideal değildir' sözü (Karpat,1996:359).
ise bu süreci tanımlayan anlamlı bir yaklaşımdır.
Karşı devrim süreci 1946 yılında çok
partili hayata geçilmesiyle birlikte ivme kazanır. O güne kadar halkın denetim
ve tercihi konusunda hiçbir endişe yaşamayan; halkı Hasolar, Memolar olarak
küçümseyen CHP'li kurmaylar, İnönü başta olmak üzere halka çirkin gözükecek
komplimanlar yapma tavrı içine girerler.
(Devam edecek)