LAİKLERİN BİR KARA PROGANDASI OLARAK 'KARŞI DEVRİM' (3)
(…..) Bu makyavelist tavır onları dini siyasete alet etmek de dahil olmak üzere karşı devrimin motoru haline getirir. Bu hızlandırılmış sürecin başlama tarihi ise 17 Kasım 1947'de toplanan 7. CHP Kurultayıdır. “400 milletvekilinden meydana gelen 7. Kurultay da tartışmalar okullarda din öğretimi gibi meseleler üzerinde toplandı.” (Ulus Gazetesi,1947).
“Kurultay'da birtakım değişiklikler
kabul edildi. Bu kararlar aslında CHP'nin programını ve ideolojisini devrimci
olmaktan çıkarıyordu. Köy enstitüleri
kontrol edilecek, bütün solcu faaliyetler sıkı kontrol edilip önlenecekti
(Karpat,1996:176).
1947 Kurultay sürecini Faroz Ahmad
bir başka ilginç ipucuyla deşifre eder: CHP'nin kendi içindeki fikir
ayrılıkları Kurultay'da öylesine açıkça ortaya çıkmıştı ki bazı CHP'lilerin partiden ayrılarak Kemalist parti'yi kuracaklarına dair
söylentiler dolaşmaya başladı (Ahmad,1996:38).
Dr Hakkı Uyar CHP nin 'yumuşama'
sürecini şu cümlelerle aktarır:CHPnin 1947 yılında toplanan 7. Kurultayında
laiklik politikasının yumuşatıması çerçevesinde okullarda din derslerinin
okutulması,İmamhatip kurslarının, ilahiyat fakültelerinin ve Kuran Kurslarının
açılması aşama aşama gerçekleşti (Uyar,1999:87).
Yakın tarih araştırmalarıyla tanınan Prof. Dr. Çetin
Yetkin de “Atatürk'ün ölümüyle birlikte onunla ters düşmüş ve çoğu yurtdışında
yaşayan kişileri baştacı etmek ve onlara önemli görevler vermek ve onun
dostlarını işbaşından uzaklaştırmakla da yetinmeyecek olan İsmet İnönü,
okullara din dersi koyduracak, İmam Hatip Okulları'nı kuracak, Tekke ve
Zaviyeleri yeniden açacaktır.” tesbitiyle bu sürece parmak basar (Yetkin,1997:237).
Esasen Yakın tarih araştırmacıları
tarafından özel olarak tetkik edilmeye muhtaç CHP'nin 7. Kongresinde dönemin
Milli Eğitim Bakanı Tahsin Banguoğlu 'Din adamlarının seviyelerinin
yükseltilmesi ve onların sefalete mahkum edilmemesi'ni kapsayan cesur
taleplerde bulunur (Jaschke,1972:76-77).
Bu süreci değerlendiren İsmail Cem,
CHP'nin çabalarının esasen halk tarafından sahte bir girişim olarak görüldüğünü
ve dikkate alınmadığını kaydeder.
“CHP'nin 1947-1950 arasında tavizler
vermesi tesirsiz kalmıştır. İlkokulllara din dersi konması (1949), Hacca
gideceklere döviz tahsis edilmesi (1948), İmam Hatip Kurslarının açılması
(1949), İlahiyat Fakültelerinin açılması (1949) halkın CHP'yi
değerlendirmesinde değişiklik yapmamıştır.” (Cem,1975:38).
Milli Şef inönü ve onun partisi Halk
Partisi, Karşı Devrim'e yol verirken süreç içerisinde pervasız bir tavır içine
girmekten de çekinmezler. Bu cüretkâr tavır içersinde 1949 yılında Aşkale'yi
ziyaret eden İnönü Beyaz Tren'den iner inmez kaymakama şu soruyu sorar: Burada
İmam Hatip Okulu daha açılmadı mı? (Kocatürk,1999:490).
CHP'nin önde gelen isimlerinden
Nihat Erim de memleketi Kandıra'da CHP mitinginde konuşurken 'Başbakan
yardımcısıyken imam hatip okullarını nasıl açtığını' hararetle anlatmakta bir
beis görmemişti (Barlas,2000:182).
Demokrat Parti'nin 1946 yılında
kurulmasının ardından partinin kurucularından Celal Bayar ile bir toplantı
ortamında karşılaşan Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Celal Bayar'ı 'Kara Kuvvet'
dediği irticaya karşı uyarınca Bayar'dan hiç ummadığı bir cevap alır;
“Siz bunu İsmet Paşa'ya söyleyin”.
“Ne münasebet? Anlayamadım”.
“Çünkü kara kuvveti kışkırtan biz
değiliz, Halk Partisi'dir”.
Yüzüne hayretle baktığımı gören
Celal Bayar, Bursa'da İsmet İnönü'nün oy almak için nasıl dini istismar ettiğini
bana canlı bir örnekle anlatınca söyleyecek birşey bulamadım. (Karaosmanoğlu,1993:194).
Celal Bayar, ‘Başvekilim Menderes’
isimli kitabında CHP'nin dini siyasete nasıl alet ettiğini canlı misalleriyle
anlatır:Bu neticeler karşısında iktidarın, bir kerede camilerdeki din
adamlarını kullanmayı denemek istediği anlaşılıyor. Çünkü hemen aynı zamanda
bütün yurtta vaizler, Demokrat Parti aleyhinde konuşmalara giriştiler.
24 Mart 1947 tarihli gazetelerin
sütunlarına geçmiş bulunan İmam Hüseyin Bilici'nin konuşması bunlara bir
örnektir. Samsun'un Çarşamba İlçesi'nde Vaiz Hüseyin Bilici, camide halka
şunları söylüyor: “Ey cemaat, sizlere çok mühim bir şey söyleyeceğim.
Memlekette muhtelif partiler kuruluyor. Böyle müteaddit partilere ne lüzum var?
İslamlar, bütün dünyada 73 fırkadır. Bu 73 fırkadan biri de Halk Partisi'dir.
Diğerleri batıldır. Diğerlerine girmek, İslamiyete sığmaz. Ululemr'e (Devlet
Büyükleri) her zaman itaatle mükellefiz. Peygamber emirlerine riayet ediniz ve
başımızda Cumhuriyet Halk Partisi oldukça başka partiye girmeyiniz”.
Vaaz, orada hazır bulunan
dinleyenler tarafından tutanakla tesbit ediliyor, imzalanıyor. İlgili makamlara
duyuruluyor, gazeteler sütunlarına alıyorlar. Biz, Demokrat Parti olarak
hükümetin dikkatini çekiyoruz. Fakat hiçbir idare mertebesi, bu vaaz hakkında
değil takibat açmak, hatta sual açmak ihtiyacı bile duymuyor (Bozdağ,2000:149).
Halk Partisi'nin cüretkâr girişimi
ise Orhan Veli Kanık başta olmak üzere dönemin CHP'li aydınları tarafından ifşa
edilir ve sorgulanır. Bedii Faik CHP'lilerin Adana'da 6 oklu muskalar
dağıttığını gazetede yazarak CHP'yi dini siyasete alet etmekle suçlar
(Faik,2001:46).
İşin trajikomik yanı, CHP tarafından
başlatılmış bu süreç, İmam Hatiplerin, türbelerin açılması, CHP'li
propagandistler tarafından zaman içerisinde sağ iktidarların boynuna bir yafta
olarak ustalıkla asılabilmiştir.
CHP'nin başlattığı Karşı Devrim süreci artık partiyi tanınmaz hale
getirmişti. Parti adeta varlık sebeplerini bir bir imha ediyordu. CHP, kendi
rakibinin rengini öylesine almıştı ki, ikisini ayırtetmek zor oluyordu.
Dönemin tahlilini yapan M. Ali Aybar
bu durumu şöyle açıklar: “Bugüne kadar devrimciliği ve laikliğiyle övünen bu
parti, selameti hayatının en kritik döneminde dini kucaklamakta buldu.” (Ahmad,1999:131-132)
(Devam edecek)