'1 Kasım'da işgale izin vermeyin'

'1 Kasım'da işgale izin vermeyin'
Haber Tarihi : 31 Ekim 2015 05:29:56
Son Güncelleme Tarihi : 00 00 0000 00:00:00

İlk mülakatta '2023 ve 2071 hedeflerinin Yeni Türkiye’nin ‘Kızılelma’sı' olduğunu söyleyen Kadir Mısıroğlu, 1 Kasım seçimlerini İstanbul’un düşman işgaline maruz kalmasına benzeterek, “Bir milyon oyum olsa hepsini AK Parti’ye verirdim” dedi. Dün birincisi yayınlanan Kadir Mısıroğlu mülakatı, kaldığı yerden devam ediyor...

Yeni Söz | Özel Röportaj

LOZAN RESMEN DEĞİL FİLEN BİTİYOR

-Lozan Muâhedesi 2023 Yılı'nda hükümden kalkacak mı?

- Bunu çoklarından duymaktayım. Fakat gerçekle alâkası yoktur. Tarihte bazı anlaşmalar müddetlidir. Meselâ "âdem-i tecâvüz" anlaşmaları ekseriya böyledir. Fakat müddetli olmayan anlaşmalar için böyle bir şey mevzuu bahis değildir.

Lozan Anlaşması da meriyeti hususunda bir madde ihtiva etmediği cihetle bunun "100 sene nihâyetinde ortadan kalkacağı'" hususundaki iddia asılsızdır. Böyle muâhedeler zamanla geçerliliğini kaybederek ortadan kalkarlar. Lozan Muâhedesi de geçerliliğini kaybetme yolundadır. Bunun göstergeleri şunlardır:

Osmanlı bir kaplandı. Müstevliler O'nun postundan kırk tilkiye kürk yaptılar. Bunların hiç biri bir yavru kaplan olamadı. Şimdi Türkiye ameliyattan çıkan bir hastanın zamanla narkozun tesirinden çıktığı gibi uyanmakta olduğundan bu uyanış belli bir noktaya gelince Lozan'ın şartlarına razı olmayacak ve kayıplarını telâfi şartları zuhur ettikçe bunları telâfi yoluna gidecektir.

LOZAN'IN MADDELERİ BİR BİR ÇÜRÜDÜ

Lozan'da Ege Adaları İtalya'ya verilmiştir. Bu gün Yunanlılarındır. Çanakkale ve İstanbul Boğaz'ları gayr-i askerî olup beynelmilel bir heyetin kontrolü altına alınmıştı. 1936 Yılı'nda Montrö Anlaşmasıyla bu durum değiştirilmiştir. Yine Lozan'da Antakya Fransa hâkimiyetindeki Suriye'ye verilmişti. Bugün Türkiye'nin bir vilayetidir. Aynı şekilde Kıbrıs da İngiltere'ye bırakılmıştı.

Bugünkü durumu malum. Bütün bunlar Lozan'daki anormalliklerin fiilen değiştiğini göstermektedir. Bence şimdi sıra Suriye ile Türkiye arasındaki gayri tabî hudud hattının değişmesindedir. Bugün Suriye'de yaşanan kargaşanın belli başlı sonuçlarından biri de bu olacaktır. Zira Dünyanın hiçbir yerinde bir demiryolunun hudud ittihaz edilmiş olduğuna dâir bir misal gösterilemez. Suriye'nin kuzeyindeki Halep Konya'dan farksız bir surette Türk'tür. Antakya'nın güneyindeki Bayırbucak da böyledir. Lozan "Misâk-ı Millî" ile mizan edildiğinde arâzi kayıpları şöyle sıralanabilir:

TÜRKİYE ARTIK 1920'LERİN TÜRKİYE'Sİ DEĞİLDİR

Batum, Batı Trakya, Adalar, Kıbrıs, Antakya, Halep ve Musul. Buna göre Millî Mücadele'nin gâyesi olan Misak-ı Millî hududlarının gerçekleştirilmesi Lozan'da kuşa çevrilmiş demektir. Türkiye artık 1920'lerin Türkiye'si değildir. Yakın bir gelecekte milletimiz ne Ege sahillerine 800 m. mesafedeki İstanköy Adası ve ne de Antalya önündeki Meis Adası' nın Yunanlılar'a âid olmasına tahammül etmeyecektir.

Osmanlı bir kaplandı. Müstevliler O'nun postundan kırk tilkiye kürk yaptılar. Bunların hiç biri bir yavru kaplan olamadı. Şimdi Türkiye ameliyattan çıkan bir hastanın zamanla narkozun tesirinden çıktığı gibi uyanmakta olduğundan bu uyanış belli bir noktaya gelince Lozan'ın şartlarına razı olmayacak ve kayıplarını telâfi şartları zuhur ettikçe bunları telâfi yoluna gidecektir.

- 2023 yılı'nın Mondros Anlaşmasına ne gibi tesirleri olur?

- Mondros bir muâhede değil mütârekedir. Mütareke yâni sulh görüşmeleri yapmak üzere silâhları bırakıp bir diyalog zemini aramanın vasıtasıdır. Mondros Mütârekesi'nin neticesi imparatorluğumuz işgallere mâruz kalmış, netice itibariyle de o günkü on üç milyon km karelik vatanımız bin km karenin altında bir sahaya inhisar ettirilerek bu durum Lozan'la tescil ve kabul edilmiştir.

Yukarıda Lozan hakkında söylediklerimiz dikkate alınırsa milletimizdeki maddi ve mânevî kalkınmanın belli bir noktasında yeni bir değişiklik gündeme gelecektir. Bu 2023'te mi olur bilinmez. Bu gelişmeyi gerçekleştirmeye müsaid şartlar sevk-i kaderle anbean geri gelecektir. Zira yukarıda söylemiş olduğumuz gibi bir mevsim kemale ermeden aksi mevsimin şansı yoktur.

EHL-İ KÜFÜR SON BAHARINDA EHL-İ İMAN İLKBAHARDA

Mânevî olarak şunu görmekteyiz ki; ehl-i küfür son baharında ehl-i iman ise, ilkbaharda bulunmaktadır. Bizim önümüzde yaz, ehl-i küfrün önünde kış mevsimine benzer bir kahır tecelli mevsimi var demektir. Mevsim icabı Mondros'u yeniden telaffuz etmeye imkân ve ihtiyaç olmayacaktır.

Ehl-i küfrün önünde kış mevsimi bulunduğunu onların âdeta bu mevsime geçiş vetiresi olan son baharda bulunduklarını sadece içimizdeki din karşıtları için değil bütün Batı Âlemi için de vârid görmekteyiz. Bu neticeyi doğuracak sebeplerin tâdâdı uzun bir meseledir. Sâdece şunu söyleyelim ki; Avrupa'nın nüfusu senede üç milyondan ziyade eksilmektedir. Ahlâkî sükût ise nüfustan daha beter bir gerilemeye mâruzdur.

Bu oluşun cihan çapındaki tezâhürü gelecekte şöyle olacaktır:

Dünyâ yeniden iki âlemşümul ideolojiye sahne olacaktır. Bunlardan birisi Cihan Siyonizm'i diğeri ise İslâm'dır. Siyonizm'in kaptan gemisi Çin, İslâm'ın kaptan gemisi ise Türkiye olacaktır. Bu gelişmenin izah ve isbatı sadedinde söylenecek sözler burada bir röportajın hacmine sığmayacak kadar uzundur.

ERDOĞAN DA DAVUTOĞLU DA MÜMİN VE MUVAHHİD

- Üstadım sizin 7 Haziran seçimlerini değerlendirirken Davutoğlu'na bir sözünden dolayı "şirk" isnad ettiğiniz, Tayyip Erdoğan'ı ise "dini inkâr etmek"le itham ettiğiniz yolunda bir iddia var. Bu iddia ve itham için neler söylemek istersiniz?

"-Bunların ikisi de külliyen yalandır. Ben Davutoğlu'nu da Tayyip Erdoğan'ı da çok eski tanırım. Mümin ve muvahhid olduklarından eminim. Kendileriyle yakın münasebette bulunmama rağmen Oda Tv, Sözcü vb. gibi mâhud haber siteleri ve gazetelerin söyledikleri gibi hiç birinin "akıl hocası" değilim. Kendileriyle sadece dostâne münâsebetlerim vardır. Ancak ben onların da melek olmadığı cihetle bazen zuhûlen yanlış sözler söyleyebileceklerini anlatmak ve bu yanlışlara rağmen kendilerini desteklemek gerektiğini ifade ettim. Mesela Tayyip Bey'in "Benim Ehl-i Sünnet diye bir dinim yok." sözünü naklettikten sonra:

OYLAR DİN KARŞITLARINA DEĞİL AK PARTİ'YE

"- Ben O'nu tanıyorum. Bu sözün zahirine hamledilmesine imkân yoktur. O'nun "Ehl-i Sünnet mezhebi taassubum yok" demek istediğini anlıyorum. Fakat her hangi bir sebeple ifadesi maksadına uymuyor." tarzında bir tenkitte bulundum. Bununla demek istedim ki; başkaları da kedilerince böyle hatalar görebilirler. Bu hatalardan dolayı din karşıtlarına değil Müslümanlara nefes aldıran AK Parti'ye rey vermeleri gerekir. Unutmamak lazımdır ki; 7 Haziran seçimlerinden önceki bir televizyon konuşmamda ben Din Bilgisi ve Ahlâk Kültürü kitabında "M. Kemal Paşa'nın Dine Hizmetleri" başlıklı bahsi göstererek demiştim ki:

İŞLERİNE ÖYLE GELDİĞİ İÇİN SÖZÜ ÇARPITTILAR

"-Ben hayatım boyunca Kemalizmle mücâdele ettim. Bugünkü iktidar zamanında bir mektep kitabında Kemalist inkılâbın dine karşı değil taassuba karşı mücadele olduğu yolundaki beyanlar asla doğru değildir. Aynı şekilde Açıköğretim kitabında Fethullah'ın hâlâ methi var. Ben bunları bildiğim hâlde Ak Parti'yi destekliyorum" dedim ve bu söze şu sözü ilave ettim: Bu hatalara rağmen bir milyon reyim olsa hepsini Ak Parti'ye veririm. Benim sözlerimi "şirk" ve "dini inkâr" gibi söylemediğim kelimeleri ilâveyle Davutoğlu ve Tayyip Bey aleyhine konuşmuşum tarzında gösterenler şu bektaşi fıkrasındaki aldatmacayı icra etmişlerdir.

Bektaşi'ye: "Neden namaz kılmıyorsun?" diye sorulunca: "Bilmiyor musunuz? Kuran-ı Kerim'de "lâ tekrabüssalâte" yâni namaza yaklaşmayınız ayeti var. Hâlbuki o ayetin devamında "ve inküntüm sükera" yani sarhoş iseniz ibaresi vardır. Bektaşi cümlenin yarısını alarak kendisini mâzur göstermek istemiş bunlar da bu itham ve iftira ile aynı şeyi yapmışlardır. Ben bu hataları zikretmekle şunu anlatmak istedim: Ak Parti'yi idare edenler melek değildir. Her insan hata da yaparlar. Böyle enti püsten hatalara bakarak bu partiyi desteklemekten vazgeçmek asla doğru değildir." Bugün de bu kanaati muhafaza etmekteyim.

1 Kasım seçimleri payitahtımızı düşman işgaline maruz kalmaktan kurtaran Çanakkale Harbi'ne benzemektedir. Ben milletçe bu seçimden yüzümüzü ak edecek bir neticeyle çıkacağımıza kader perspektifi icabı inanmaktayım. Zira Türkiye üzerinde oynanan oyunlar ve başımıza çıkarılan gâilelerin gerçek mahiyeti iman-küfür kavgasıdır. Bu da tarihî Haçlı Seferleri'nin devamından başka bir şey değildir.

1 KASIM, 7 HAZİRAN'DAN ÇOK DAHA EHEMMİYETLİ

1 Kasım seçimleri 7 Haziran'dan çok daha ehemmiyetlidir. Millet bu seçimde din karşıtlarını mı yoksa Müslümanlara nefes aldıran ve bu istikamette her gün yeni bir gelişmeye imza atan Ak Parti'yi mi destekleyecektir.

Bu husustaki netice milletin Kemalizm narkozundan ne derecede çıkabilmiş olduğunu gösterecektir. 1 Kasım seçimleri payitahtımızı düşman işgaline maruz kalmaktan kurtaran Çanakkale Harbi'ne benzemektedir. Ben milletçe bu seçimden yüzümüzü ak edecek bir neticeyle çıkacağımıza yukarıda arz ettiğim kader perspektifi icabı inanmaktayım. Zira Türkiye üzerinde oynanan oyunlar ve başımıza çıkarılan gâilelerin gerçek mâhiyeti iman-küfür kavgasıdır. Bu da tarihî Haçlı Seferleri'nin devamından başka bir şey değildir.

Farkı şudur ki; tarihî Haçlı Seferleri sırasında İslam Dünyası'nda onların paralelinde bir takım sözde Müslümanlar mevcut değildi. Bu defaki seferde "mankurt" veya Cemil Meriç tâbiriyle "Garb'ın yeniçerileri" denilen bizden hainler mevcuttur. Bunu da bir fıkra ile ifade edeyim.

Ormana bir balta girmiş. Ağaçlar sızlanmış. Yaşlı bir ağaç diğerlerine demiş ki: “Boşuna baltaya kızmayın. Onun bizden olan sapı olmasa o bize hiçbir zarar veremez."

İslam düşmanlarıyla müteharrik Batılılar bir baltadır. Pkk, aşırı solcular ve din karşıtı Kemalistler bu baltanın bizden olan sapıdır. Bu itibarla bugün içinde yaşadığımız yeni Haçlı taarruzları tarihî Haçlı Seferlerinden daha tehlikelidir. Ancak şâyân-ı şükürdür ki murâd-ilâhinin İslâm'ı ve milletimizi eski şevket ve satvetine kavuşturmak gelişme istikametinde bir zamana denk geldiği için bu ihânetlerden aleyhimize ciddi bir neticenin husûlü mümkün değildir. Zira "el-Islâmuû velâyü'lâ aleyh."

ALLAH NURUNU TAMAMLAYACAKTIR

Diğer taraftan bir Âyet-i Kerime'de buyrulduğu gibi "Allah nurunu tamamlayacaktır. Kafirler hoşlanmasalar da."

- Efendim çok teşekkür ederim.

- Ben teşekkür ederim. Allah milletimize an karibüzzaman eski izzetli mevkiini iade buyursun. Bu yolda çalışanların mesailerine bereket ihsan etsin. Onları ve efrad-ı milleti düşmanların şerrinden korsun! Bizlere de öyle bir saadetli devri gerçekleştirenlerden olmayı ve hatta O'nu görmeyi nasip eylesin! Âmin!

2023 VE 2071 YENİ TÜRKİYE'NİN ‘KIZILELMA'SI