Akademisyen çetesi

Akademisyen çetesi
Haber Tarihi : 17 Ocak 2016 05:37:14
Son Güncelleme Tarihi : 00 00 0000 00:00:00

Bitkiler ve hayvanlar kadar akademisyenlerinde hormonlusu varmış. Bir üniversiteye kapak atınca ‘bilim adamı’ olunduğunun sanıldığı günümüz akademik dünyasında para karşılığı makale yazdırılıp yayınlatıldığı, sahte atıflar yapıldığı ve bu maksatla dergiler çıkarılıp hormonlu doçent ve profesör üretildiği ortaya çıktı.

DİLİ SİLAHLI TERÖR

PKK'nın terörüne destek veren akademisyenlerin foyaları ortaya çıkmaya devam ediyor. Savcılık ve Üniversiteler soruşturmaları başlatınca bir bölümü ‘okumadan imza attığını' söyleyerek imzalarını geri geçti. Türkiye'nin önünü kesmeye dönük vesayet terörüne destek bununla da kalmadı. Tabipler, ilaç bakkalı Eczacılar ve amalgamcı Diş Hekimleri Odalarından da teröre destek geldi.

‘BASTIR PARAYI YAYINLAT MAKALENİ'

İlmi ve bilimsel bilgiden ziyade, intihaller yaparak makale yazmanın maharet sayıldığı günümüz akademik hayatında para ile makale yayınlatmanın yanı sıra, TÜBİTAK ve üniversitelerin 5 bin liralık ödülünü kapma yarışın yapıldığı ortaya çıktı. Akademik dergilerde “atıf üçkâğıt” denilen bir sistem kurup, “atıf şebekesi” oluşturmakla itham ediliyorlar.

AKADEMİSYENLİĞİN İTİBARI BİTTİ

1_6

Habertürk yazarı Pervin Kaplan, muhtelif yazılarında para karşılığı baskı yapan dergi ve buralarda dolap çeviren Türkiyeli akademisyenleri ifşa etti. Trabzon, Malezya, Hindistan ve Afrika ülkelerindeki yayınlanan bazı dergilerde yaşananları kaleme alan Kaplan, hiçbir Pakistanlının makale yayınlaman bir derginin yüzde 41'ini Türkiye'deki akademisyenlere nasıl ayırdığını sordu.

İşte Pervin Kaplan'ın yazılarından kesitler:

‘HORMONLU AKADEMİSYEN İSTİYOR MUYUZ?'

Eski YÖK Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya, Almanya'da her yıl 25 bin doktora öğrencisinin mezun olmasına karşın Türkiye'de bu rakamın 4 bin 500 olduğunu, 2023 yılına kadar bu sayıyı 15 bine çıkarmak gerektiğini anlatıyor. 

YÖK'ün hazırladığı son rapor “akademisyen niteliğini” tartışmamız gerektiğini ortaya koyuyor. Uluslararası yayın grafiklerine bakıldığında Türkiye'de makale sayısı geçmiş yıllara göre artıyor. 1996-2012 yılları arasında ülkelerin toplam yayın sayısına bakıldığında Türkiye 306 bin 926 yayınla 20. sırada yer alıyor. Atıflar dikkate alındığında sıralama 27'ye düşüyor. 

“HORMONLU” ARTAN AKADEMİSYENLER VAR

Bir akademisyenin başarısının ölçüldüğü yani atıf aldığı makalelerini gösteren ölçü olarak nitelendirebileceğimiz H-endeksinde ise durum daha da vahim. Burada Türkiye'nin sırası 37.  Oysa Türkiye'den daha az yayın yapan Belçika H-endeksinde 13., Türk akademisyenlerden 100 bin daha az yayın yapmış Danimarka 14., İsrail ise 15'inci sırada. Her yıl Türk akademisyenlerinin yayın sayısı artıyor. Ama aynı oranda atıflar artmıyor. 2002'de 11 bin yayın için 138 binin üzerinde atıf yapılmışken, 2012'de yayın sayısı 33 bini aşmasına rağmen atıf sayısı 10 binlerde kalıyor. 10 yıl önce doküman başına yapılan atıf 3.27 iken, bugün 0.11. 

Tıpkı okul notlarında olduğu gibi yayın sayıları da “hormonlu” artan akademisyenler var.  “Akademisyen sayısını artırmak gerek” derken, yanına “nitelikli” diye eklemek gerekiyor. (26 Mayıs 2014)

BASTIR 500 DOLARI YAYIMLAT MAKALENİ

ODTÜ Öğretim Üyesi Prof. Dr. Metin Balcı yaptığı çalışmayla Türkiye adresli 21 bin 529 makaleyi inceledi ve bunların yüzde 10'unun etki değeri düşük yani atıf sayıları sınırlı dergilerde basıldığını ortaya çıkardı. Balcı'nın da çalışmasında vurguladığı gibi “Sanki bu dergiler Türk akademisyenlerin yazılarını basmak için çıkarılmış”. 

Bu dergilerin çoğu Pakistan, Malezya ve Hindistan'daki kuruluşlar tarafından çıkarılıyor. Bazıları da 500 ile 750 ABD Doları karşılığında makale basıyor. 

Örneğin Journal of Animal and Veterinary Advences adını taşıyan dergi, 2007'de yayın hayatına girmiş. Yayınlar daha çok tıp, temel bilimler, mühendislik ve ziraat alanlarını kapsıyor. Dergide yayımlanan 1762 makalenin 722'si yani yüzde 41'i Türkiye'deki üniversitelerde görev yapan akademisyenlere ait. Dergide bir tane bile Pakistan adresli yayın yok. 64 editörün 14'ü Türk. 

TÜRKLER YAZIYOR TÜRKLER EDİT EDİYOR

Balcı'nın da dikkat çektiği gibi bu dergi ne zaman Türk bilim camiası tarafından benimsendi ve neden bu kadar çok Türk editör atandı? Acaba bu dergi Türkiye'de çalışan bilim insanlarının makalelerini yayımlamak için mi çıkarıldı? 

Balcı'nın örnek verdiği bir başka dergiden daha söz etmek gerekirse bu dergi de 2005 yılından bu yana Malezya'dan yayın yapıyor. Scientific Research and Essays adlı bu dergide 2 yıl içinde Türk akademisyenlerin basılan makalelerinin sayısı 373. Bu dergide de basılan tüm makaleler arasında Türklerin yazdıklarının oranı yüzde 40. 

Bir de son yıllarda Afrika dergileri de Türk akademisyenler tarafından keşfedilmiş durumda. Bazı ülkelerde adeta “organize” biçimde çıkan bu dergilerin amacı sizce bilime katkı sağlamak mı?  Akademik yükselme kriterleri arasında hakemli dergilerde makale yayımlanmış olması şartı bulunuyor. Bu da doçent ve profesör olabilmek için bazı akademisyenlerin “paralı dergilere” yönelmesine neden oluyor. Bilim dünyasında birçoğunun adı bilinmeyen, bastığı makaleler tartışmalı hale gelen ve neden çıktıkları soru işareti taşıyan bu dergilerde çıkan makaleler de Türk üniversitelerinin “bilimsel yayın” sayılarının artmasını sağlıyor. 

Ancak “Bastır parayı yayımlat makaleni” anlayışına sahip bu dergilerde çıkmış makaleleri YÖK yükselmelerde nasıl oluyor da ciddiye alıp kabul edebiliyor, bu da ayrı bir tartışma konusu.  Unutmayalım, bir kriter getirmezseniz kalitesizlikle de karşı karşıya kalırsınız. (29 Mayıs 2014)

AKADEMİSYENLERİN ‘ATIF' ÇETESİ

Prof. Dr. Metin Balcı'dan dinlediklerim işin sadece “parayı bastırıp, makale yayımlatmakla” kalmadığını bir de Türkiye, Çin ve Malezya hattında bir “atıf-referans çetesi” kurduklarını gösteriyor. Makale, akademik kariyerde yükselmede etkili. Atıflar ise sadece saygınlık değil, “para” da kazandırıyor. Çünkü üniversiteler ve TÜBİTAK atıf alan ve “etki değeri yüksek” dergilerde makalesi çıkanlara “yayın teşviki” veriyor. Bu yıl için bu teşvik 5 bin TL.  Dünyadaki tüm dergiler iki kuruluşun veri tabanında taranıyor. Bunlardan biri Türkiye'de akademik kariyer yükselmelerinde de kullanılan ISI (Institute for Scientific Information) Indeksi. Bu indeksin taradığı dergiler Web of Science veri tabanında bulunuyor. 16 binden fazla derginin 60'ı da Türkiye merkezli. Web of Science geçen yıl Türkiye'den 5, Türk akademisyenlerin en çok yayın yaptığı 3'ü Afrika kökenli 5 olmak üzere 10 dergiyi veri tabanından atıyor. Çünkü bu dergilerin güvenirlilikleri yok ama “atıf çeteleri” var. Bu çeteyi kuran akademisyenlerin bunu nasıl gerçekleştirdiklerini veri tabanından atılan iki dergiyle anlatalım:  Trabzon'da Energy Education Science and Technology diye Part A ve Part B iki dergi kuruluyor. A fen, B sosyal yayınlar yapıyor. A'daki bir makale bir yılda 129 atıf alıyor. Bu atıfların 83'ü A dergisindeki makalelerden 46'sı B'dekilerden geliyor. Yani biri fen diğeri sosyal makaleler yayımlayan bu iki dergideki makalelerde akademisyenler sürekli birbirlerine atıflar yapıyor. Oysa Balcı'nın da vurguladığı gibi dünyanın en etkili iki dergisinden Nature'da en çok atıf alan makalede bu sayı 122, Science'de 90 olmuş. Türkiye'de bu iki dergideki tüm makaleler ise “atıf rekoru” kırıyor. Atıf artıkça derginin “etki değeri” de yükseliyor. Science Dergisi'nin etki değeri 31 iken bu dergilerden birinin değeri 31.7'ye yükseliyor. Tüm dünyada basılan 45 bin dergi içinde bu dergi 17. sıraya yükseliyor.  “Üçkâğıt” fark edilince iki dergi ile birlikte benzer “atıf şebekesi” kuran Türkiye merkezli 5 dergi veri tabanından atılıyor. Ayrıca en fazla Türk makalelerinin yayınlandığı 5 yabancı dergi daha veri tabanından çıkarılıyor. Prof. Dr. Metin Balcı, “Türkiye, Çin ve Malezya'dan bazı gruplar bir araya gelip birbirlerine atıf yapıyor” diyor.  İşin bir de maddi boyutu var. Balcı A ve B diye basılan bu iki derginin veri tabanından atılmasaydı dünyadaki ilk 15 dergi arasına yerleşeceğini söyleyerek, “O zaman TÜBİTAK'tan her bir makale için 5 bin TL alınacaktı. Bu kişiler yaklaşık 2-3 milyon TL'yi hortumlayacaktı” diyor. Bu çeteyi kuran, üniversitelerinden yayın teşviki alan, hatta bu yayınlarla doçent ve profesör olan “akademisyenler” için ise YÖK hiçbir işlem yapmıyor. Onlar hâlâ üniversitelerde “ders” veriyor. (28 Temmuz 2014)

AKADEMİ DÜNYASININ EN BÜYÜK AYIBI

Gazeteci Serdar Turgut dün şunları yazdı:  Başkasının çalışmasını kaynak belirtmeden alıp kendininmiş gibi kullanmak (plagiarism), akademi dünyasındaki en büyük ayıptır. Bunu yapan sadece meslekten atılmakla kalmaz, hayat boyu meslektaşlarının yüzüne de bakamaz.

Bu tür süreçler akademi dünyasında ağır aksak bir şekilde işletilse de nedense bizim medya dünyamız böyle durumlarda ortada hiçbir şey yokmuş gibi utanmaz bir tavır sergileyebiliyor.

ESERİ OLMAYAN AKADEMİSYEN SADECE BİLDİRİ KALEME ALIR!

‘Eseri olmayan akademisyen sadece bildiri kaleme alır' başlıklı bir yazı kaleme alan Murat Bardakçı ise şunları kaydetti: Mâlûm bildiriyi öğrendiğim anda, meselenin bir başka tarafını düşündüm: Metni imzalayan “akademisyenlerin” kim olduklarını, şimdiye kadar ne gibi akademik faaliyetlerde bulunduklarını, nasıl bir bilimsel başarı gösterdiklerini ve kaleme aldıkları eserleri... Zira “aydın” yahut “akademisyen” kavramları beni artık öncelikle temkinli olmaya sevk ediyor. Sebebi ise, haber yazımındaki yeni üslûp, daha doğrusu moda...

17-YS-SYF01-r_1