Anayasa Mahkemesi: Zorla aşı yapamazsınız

Anayasa Mahkemesi: Zorla aşı yapamazsınız
Haber Tarihi : 14 Kasım 2015 05:12:06
Son Güncelleme Tarihi : 00 00 0000 00:00:00

Sağlık ve Aile Bakanlıklarının çocuklara yönelik zorla aşı uygulamasına Anayasa Mahkemesi ‘dur’ dedi. Yüksek Mahkeme, anne-baba rızası olmadan çocuğa zorunlu aşı yaptırılmasını Anayasa’ya aykırı buldu. Zorla aşı kararını hak ihlali olarak değerlendiren Anayasa Mahkemesi,  kararında rıza yahut kanuni zorunluluk gerektiğine işaret etti.

Yeni Söz | Özel Haber

Pek çok batılı ülkede aşı zorunlu değil iken Türkiye'de Sağlık Bakanlığı anne adayları, bebek ve çocuklara yirmiden fazla çeşit aşıyı zorla uyguluyordu. Aşıların içerdiği ağır metal ve katkıların otizm, engelli doğum, kısırlık gibi risklerinin tespit edilmesi üzerine batıda yükselen tepkinin bir benzeri de Türkiye'deki doktor, sivil toplum ve velilerden gelmişti.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, aşı yaptırmak istemeyen ailelere dava açıyordu. Açılan davaların bir bölümü ‘zorla aşı yapılamaz', bir bölümü ise ‘yapılabilir' şeklinde çıkmakta idi. Yargıtay'da hem yapılabilir hem de yapılamaz şeklinde iki karar çıkması üzerine süreç Anayasa Mahkemesi'ne taşındı. AYM ise son sözü söyledi ve zorla aşı uygulamasının insan hakları ihlali olduğuna hükmetti.

ZORLA AŞI OLMAZ

Çok sayıda ailenin müracaatını değerlendiren Anayasa Mahkemesi, “anne-baba rızası olmadan çocuğa zorunlu aşı yaptırılması Anayasa'ya aykırıdır” dedi. Anayasa Yüksek Mahkemesi, zorla aşı uygulamasına yönelik bireysel hak ihlali başvurularını değerlendirdi. Mahkeme, hiçbir kanunda çocuklara zorunlu aşı yapılabileceğine dair bir hüküm bulunmadığını belirtti.

ANAYASANIN 13 VE 17. MADDELERİNE AYKIRI

Anayasa Mahkemesi anne ve babanın rızası olmadan çocuğa zorunlu aşı yaptırılmasının Anayasa'nın ‘kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı'nı düzenleyen 17'nci ve ‘temel hak ve hürriyetlerin ancak kanunla sınırlanabileceğine' ilişkin 13'üncü maddesine aykırı bularak ihlal kararı verdi.

 ‘ÇOCUĞUNU ALIRIM' DİYE TEHDİT EDİYORLAR

Son yıllarda, Sağlık Bakanlığı'nın aile hekimliğinde performans uygulaması kapsamında baskı altına alınan aileler hakkında bir bir tutanak tutulup, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nca dava açılması sağlanıyordu. Ailelerle karşı karşıya gelmek istemeyen Sağlık Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı üzerinden dava açarak ailelerle hasım olmakta idi.

SAVUNMA ALMADAN HÜKÜM VERİLİR OLDU

Bazı savcılar, eski düzenden kalma alışkanlıklarını sürdürüp, “devlettir ne yapsa yeridir” kabilinde hukuksuz kararlar verirken, bazı hâkimler ise hukuku kâmil manada işletip olumlu ya da olumsuz kararlar vermişti. Hatay'da açılan davalarda hâkim ve savcı ailenin savunması dahi alınmadan gıyabında karar verdi. Yargıtay'a taşınan hukuku katleden kararlar Yargıtay'ca hem usulden hem de esastan bozuldu. Esasa dairde tarihi bir karara da imza atan Yargıtay, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın açtığı davaları mesnetsiz bıraktı.

YARGITAY DA “ZORLA AŞI OLMAZ” DEMİŞTİ

Birçok gelişmiş ülkenin aksine, çocuklara zorla aşı yapma yolunu tercih eden Türkiye'nin bu kararının hukuksuz olduğu, Yargıtay tarafından tescil edildi. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nca Çocuk Kanunu olarak bilinen “6518 sayılı kanunla, 2828 sayılı sosyal hizmetler kanununa ilave edilen, ek 9. Maddesinde hüküm, haklarında koruma, bakım ve barınma tedbiri kararı alınarak Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'na ait sosyal hizmet kuruluşlarına yerleştirilmiş olan çocuklar için geçerlidir. Bir kişiye önceden, müdahalenin amacı ve niteliği ile sonuçları ve tehlikeleri hakkında uygun bilgiler verilmesi zorunludur” diyen Yargıtay, açılan tüm davaları hukukî dayanaktan yoksun bıraktı. “AŞI TIBBİ MÜDAHADİR VE İZİNSİZ YAPILAMAZ”

“Tıp biliminin kuralları uygulanmak suretiyle yapılan her türlü müdahale tıbbi bir müdahaledir. Aşı da önleyici nitelikte bir tıbbi müdahaledir. Sağlık alanında herhangi bir müdahale, ilgili kişinin bu müdahaleye özgürce ve bilgilendirilmiş bir şekilde muvafakat etmesinden sonra yapılabilir” diyen Yargıtay, bu hususta açılan tüm davaları geçersiz kılarken, zorla aşı yapma dayatmasını da sona erdirdi.

SAVCI DA ÇOCUKLARINA AŞI YAPTIRMADI

Ordu'nun Altınordu ilçesi Cumhuriyet savcısı, ‘içinde cıva olduğu iddiasıyla ikizlerine Hepatit B aşısı yaptırmayınca Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü, savcı hakkında dava açtı. Davada hâkim savcıyı haklı bularak zorla aşı yapılamayacağına hükmetmişti.

AŞILARIN İÇERİĞİ BİLİNMİYOR

Savcı sa­vun­ma­sın­da, "Hiç­bir an­ne-ba­ba­ya aşı­la­rın içe­ri­ği ve muh­te­mel risk­le­ri hak­kın­da bil­gi verilmemek­te­dir. Aşı yap­tı­ran her ço­cuk­la il­gi­li ola­rak dö­ner ser­ma­ye­den alı­na­cak mad­di men­fa­atin he­sa­bı ya­pı­la­rak an­ne-ba­ba­la­ra ço­cuk­la­rı­na zo­run­lu ola­rak aşı yap­tır­ma­la­rı ge­rek­ti­ği nok­ta­sın­da baskı­lar yapıl­mak­ta­dır. İzah et­ti­ği­miz ne­den­ler­le ve­li­si bu­lun­du­ğu­muz Muh­sin ve Ner­gis Ay­yay­la be­bek­le­re aşı yap­tır­mak is­te­mi­yo­ruz" talbine yer ver­di.

İLK AŞIYI OSMANLI ÜRETTİ AMA ŞİMDİ İTHAL EDİYORUZ

“Dünyada ilk aşıyı Müslümanlar yani Osmanlı üretmiş, Avrupa ise aşı yapma hususunda üç yüz yıl direnmiş. Osmanlı'nın 16'ıncı asırda geliştirdiği çiçek aşısı uygulandığında, Fransız sefiri "Türkler eğlence makamında herkese çiçek bulaştırıyorlar" diyerek küçümser iken, batı kiliseleri aşı yaptırmanın günah olduğuna dair fetvalar yayınladığı için, 3-4 asra yakın batıda aşı tepki ile karşılanır. Bu yüzden de pek çok batılı salgından kırılır.

Birinci cihan harbindeki salgınlarda bile batı askerleri kırılırken, Osmanlı kendi geliştirdiği aşılarla asker ve halkını korur. 1885 yılında Pastör'ün kuduz aşısını keşfedip bir çocukta denediğinde, batı ondan vebalı gibi kaçar. Yüce Sultan Abdülhamid Han hazretleri ise, onu İstanbul'a davet ederek patent verip, çil çil altınlarla ödüllendirmekle kalmaz, aynı zamanda 1887 de İstanbul'da bir Kuduz Enstitüsü kurdurup başına getirerek, Dr. Hüseyin Remzi, Baytar Hüsnü bey ve Dr. Zeoros Paşa'ları da eğitmesini sağlar.

Batı kuduzlaşıp, bilâd-ı Osman'a saldırma hesapları yaparken, Osmanlı toplum sağlığını korumak için bu asırda da ilham almayı sürdürdüğümüz Abdülhamid Han merhumun ufkuyla sıhhat bulur. Pastör'ün yanı sıra, kolera konusunda mesafe aldığı bilgisi ulaşan Dr. Henry Chantemesse de davet edilir İstanbul'a. Padişah iradesiyle üç ayrı dezenfeksiyon istasyonu kurulur. Altın Madalya ile ödüllendirilir.

Bu sırada Sultan hazretleri, Bakteriyolojihane-i Şahane'yi kurdurur 1894'de. Hayvan ve insana yönelik aşı ve serumlar geliştirilmeye başlanır. Çiçek, kuduz, kuşpalazı/difteri, Halep çıbanı, sıtma, tetanoz gibi pek çok aşı burada üretilir. Şimdi Basın Müzesi'nin olduğu yer, Kuduz Enstitüsü'nün kurulduğu yerdir. Oranın Cumhuriyet döneminde medyaya tahsis edilmesi, bugünden bakılınca pek anlamlı gözüküyor.

İngiltere'nin İstanbul sefiri Lord Montegu'nün hanımı, aşıya direnen İngiliz hükümetine 1717'de yazdığı mektupta şöyle der: "Kimsenin aşıdan öldüğü görülmemiştir. Bu uygulamanın iyiliğine o derece inanıyorum ki, sevgili yavruma yaptırmaya karar verdim. Vatanımı sevdiğim için bu usulün memleketime girmesini istiyorum. Bu bize de gelirse hekimlerimiz kendi çıkarlarından fedakârlık edecek ve gelirlerinin düşmesine razı olabileceklerini düşünmesem, bunu onlara yazmaktan çekinmezdim. Fakat onları kızdırmaktan korkarım..."

Yakın zamanda kapatılan Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü, Sultan'ın kurduğu ve büyük kaynak aktardığı Bakteriyolojihane-i Şahane'nin devamıydı ve yakın zamana kadar çok sayıda aşı ve serumu kendi imkânlarımızla üretmişti. Üretmekle kalmadı, aşı ihraç etti dünyaya. Artık yerinde yeller esiyor. Artık zırnık aşı üretmiyoruz. Günümüz Türkiye'si yılda sadece aşı için yarım milyar dolar ödüyor şeytanlara.

Yerli aşı üretimine yönelik ilk geri adım, milliyetçi Halil Şıvgın'ın bakanlığı döneminde başlar. Milliyetçi Osman Durmuş ve Recep Akdağ ise kilidi vurur. Ankara'da Doğramacı'nın ektiği tohumdan yeşeren ekolün (Hacettepe) kontrolündeki Aşı Konseyi'nde kimler var? Türkiye'nin aşı ithal ettiği aşı firmaları... Gerisini siz düşünün!

Aşı sektörü bütün dünyada küresel tefecilerin eline geçmiş olduğundan, artık bir silah gibi kullanılıyor. Aslında gibisi de fazla. Bildiğinizden daha tehlikeli bir silah! Amerika'dan ülkeye döner dönmez medyada palazlandırılan, danışmanlığa yani prensliğe terfi ettirilenler, bunun silah olduğunu hiçbir zaman söyle(ye)mezler. İktisadı, medyayı silah olarak kullananlar; aşı, tohum, ilaç ve gıdayı neden kullanmasın ki? Bal gibi kullanıyorlar fakat bunu görecek ilmî ve siyasi basiret gerek. (Kemal Özer'in Yeni Söz'deki 25 Haziran 2015 tarihli yazısından)