Çin’in Afrika’daki rolü

Çin’in Afrika’daki rolü
Haber Tarihi : 04 Kasım 2015 07:31:05
Son Güncelleme Tarihi : 00 00 0000 00:00:00

Muhatapların gelecekte karışıklıklar ve tehlikeler içinde yaşamalarının istendiği eski bir Çin bedduası olduğu söylenir. Geleneklere göre bu beddua şu ibareyle dile getirilir: “İlginç zamanlarda yaşayasın” Bu ibarenin Batı’da ilk kez meşhur olmasının Cape Town’daki bir olaydan kaynaklanması ilginçtir.

1966'da, Amerikalı senatör Robert Kennedy, Cape Town üniversitesinde öğrencilere hitaben bir konuşma yaptı ve önümüzdeki tehlikelere işaret etmek ama aynı zamanda zor zamanların fırsat da teşkil edebileceğini ifade etmek için bu ibareyi kullandı.

Kennedy öğrencilere şöyle dedi: “'İlginç zamanlarda yaşayasınız' diye bir Çin bedduası var. İster beğenin ister beğenmeyin.” Kennedy daha sonra şöyle devam etti: “Biz ilginç zamanlarda yaşıyoruz. Bunlar tehlike ve belirsizlik zamanlarıdır ama insanlık tarihindeki en fırsat doğuran zamanlar da bunlardır.”

Evet, Güney Afrika da elbette ilginç zamanlar yaşadı, yaşamaya da devam ediyor. Ama bu ibarenin kökeni konusunda bir belirsizlik var. Çin'de böyle bir beddua bulunmuyor. Aslında bu, Batılıların bulduğu ve yanlışlıkla Çin'e atfettikleri bir şeydir.

Çin'in küresel bir güç olarak olağanüstü yükselişi, haliyle çok sayıda muamma doğuruyor. Çin, küresel hedeflerinin başlıca alanlarından biri olarak Afrika'yı seçti. Afrika'ya Büyük Yürüyüş, bu yüzyılda kıtadaki en önemli olgudur. Peki, bizim Çin'in Afrika üzerindeki etkileri ve bunun istikameti konusunda ne yapmamız gerekir?

Çin'in Afrika'ya karşı tutumu, yaklaşık 60 sene önceki bağımsızlık döneminin başlangıcından bu yana karışık oldu. Çin'in, ticaret ve yardımlar konusunda Batı ve Sovyetler Birliği ile rekabet edebilecek ekonomik kaynakları yoktu. Bu yüzden ülke, devrimci ideolojisini yayarak kazanımlar elde etme gayesiyle bağımsız Afrika'da devrimci fırsatlar aramaya başladı.

1964'te Afrika ülkelerine yaptığı tur sırasında Başbakan Zhou en-Lai'nin,”Devrimciliğin geleceği parlak” dediği yad edilmeye değer. The Lagos Daily Times, onu “dünyanın en tehlikeli adamlarından biri” olarak nitelendirmişti. Çinlilerin, Batılı bakış açısında olduğu kadar Afrikalıların da gözünde edindikleri intiba, her türlü yıkımı yapabilecek, tehlikeli türde insanlar olduklarıydı.

Onların en önemli projesi, Zambiya'dan Darüsselam'a yaptıkları Tan-Zam demir yolu inşaatıydı. Proje, Batı'da büyük bir şüphe ve endişeyle karşılanmıştı.

İnşaat sırasında, Londra'daki gazetem tarafından bunların gerçek niyetlerini araştırmak üzere Çinli mühendis ve işçilerle bir hafta geçirmiştim. Hepsi ordu mensubuydu.

Bol miktarda konserve Pekin ördeği yemiş ve zor hayat şartlarıyla şok edici trafik kazalarına rağmen bunların tamamen vazifelerini bitirmeye odaklanmış olduklarından etkilenmiş olarak dönmüştüm. Devrimci faaliyetlere dair hiçbir işaret bulamamıştım. Daha sonra gazeteye mektup gönderenler tarafından saf ve kolay aldatılır olmakla suçlanmıştım. Ama Çinliler projeyi planlanandan iki sene önce bitirdiler ve tam zamanında evlerine döndüler.

Çin'in 21. asırda Afrika'daki işlerinin boyutu, geçmişteki işlerin çok ötesine geçmiş durumdadır. Batı'nın Afrika'ya ilgisi 1990'larda azalmaya başlarken Çin bunu büyük bir fırsat olarak gördü ve kendisini Afrika'daki en önemli ve en etkili yabancı oyuncu yapacak uzun vadeli bir strateji geliştirdi. Ve kısa sürede bu gayesini gerçekleştirmede önemli bir mesafe katetti.

Bunun temel taşı, 2000'de Pekin'de yapılan Çin-Afrika İşbirliği Forumu'nun ilk zirvesinde yerleştirildi. Bu, 44 Afrika ülkesinden bakanların katıldığı bir etkinlik oldu. Çinli liderler zirvede “21. asırda yeni bir uluslararası siyasi ve ekonomik düzen” tesis etme arzularından bahsettiler. Bunun test edildiği asıl zemin Afrika olacaktı. Altı hafta içinde Güney Afrika, Çin-Afrika İşbirliği Forumu'nun altıncı zirvesine ev sahipliği yapacak.

Çin'in bu 15 senelik dönemde başardıkları olağanüstüdür. Çin müdahalesiyle Afrika'nın ekonomik görünümü değişti.

Çin'in Afrika'ya olan yaklaşımı üç katlıdır. Birincisi Çin, sanayisindeki büyüme için hayati ehemmiyette olan, uzun vadeli hammadde -hidrokarbonlar ve madenler- arzını garanti altına alma ihtiyacı duyuyor. Çin, Afrika hükümetlerini ayartarak kara yolu, demir yolu, rafineri, okul, hastane ve spor stadyumları inşa etme karşılığında hammaddeler konusunda çok sayıda anlaşma yapmayı başardı. Bu düzenleme, aslında modern bir barter (takas) sistemiydi ama en büyük faydayı dev kontratlar kazanan Çin şirketleri elde etti.

Stratejinin ikinci kısmı, ülkede fabrikalardaki muazzam üretim için yeni pazarlar bulmak, inşaat ve mühendislik şirketleri için kontratlar yapmak ve iş gücü için Afrika'da yeni iş imkanları bulmaktı. Hem devlet kontrolündeki hem de özel sektördeki şirketlere Afrika'da yeni iktisadi teşebbüslerde bulunma talimatı verildi ve bunun için şirketler teşvik edildi. Çin bankaları da projelere cazip finans imkanları getiren yüzlerce anlaşma imzaladı. Ve yine bu projelerde genelde Çin şirketleri, Çin malzemeleri ve Çinli işçiler kullanılması karara bağlandı. Çin ayrıca Afrika'da kurulmuş Batı şirketlerini de satın aldı.

Üçüncü kısım da, Afrika'ya büyük çaplı göçü teşvik etmekti. Çinli iş adamları büyük projeler için Afrika'ya akın ettiler, mülk satın aldılar, fabrikalar inşa ettiler, çiftliklere yatırım yaptılar, perakendeci mağazaları ve restoranlar satın aldılar. Çinli tüccarlar ve Çin ürünleri şimdi çoğu Afrika şehrinde ve kırsalında alışıldık bir şeydir. Son 15 senede bir milyon ya da daha fazla Çinli Afrika'ya taşındı. Bunlar arasında girişimciler, teknik uzmanlar, sağlık personeli, madenciler ve çiftçiler de var. Bunlar gayrıresmi döngüler üzerinden resmi kontrolden kaçarak ya da kayıt dışı kalarak Çin mal, ürün ve sermayesinin yeniden Çin'e kanalize edilmesini sağlayan bir ağ kurdular.

Çin'in Afrika'daki ilerleyişinin etkileri olağanüstü oldu. Çin, büyük bir farkla Afrika'nın en büyük ticari ortağı oldu. Çin'le Afrika arasındaki ticaret geçen sene 220 milyar dolara ulaştı. Şimdi Çin, Afrika'nın toplam dış ticaretinin yüzde 20'den fazlasını teşkil ediyor. Ayrıca, Çin'in Afrika'daki yatırım stoku 30 milyar Amerikan dolarını geçti.

Son zamanlarda Çin ekonomisinde yavaşlama görülmesine rağmen bu gidişat muhtemelen devam edecek. Üst düzey bir Çinli banka yetkilisi, gelecek 10 yılda Çin'in Afrika'ya yatırım ve kredi olarak 1 trilyon dolar aktaracağı tahmininde bulundu. Bu, Çin standartlarına göre bile önemli bir rakamdır ama yine de değerlendirilmesi gerekir. Son 15 senede Çin'in faaliyetlerindeki muazzam artışa rağmen Afrika, Çin'in toplam küresel yatırımlarında sadece yüzde 3'lük bir paya sahip.

Çin'in Afrika'daki ilerleyişinde kaydedilmeye değer birkaç hususiyet var. Burada genel olarak bunlardan bahsedeyim:

-  Çin, Afrika'da iş yaparken kendi kurallarının geçerli olması için ekonomik gücünü kullanıyor. O, şeffaflıktan uzak bir şekilde büyük işler yapıyor, kamuya çok az açıklamada bulunuyor ve medyanın konuyla ilgilenmesine mani oluyor.

- El atmak istedikleri projelerde kendi şartlarını büyük ölçüde Çin belirliyor. Finansmanı da onlar düzenliyorlar. Şirketlerini onlar gönderiyorlar. Afrika hükümetleriyle istişarelerde bulunuyorlar ama genelde bunu sadece formalite icabı yapıyorlar.

-  Çin şirketlerinde rüşvet ve yolsuzluğa eğilim var. Bu bir zamanlar Batı firmalarında da yaygındı ama artık resmi Batı politikası buna karşıdır.

- Çin, kanun dışı fildişi ticaretiyle de derinden bağlantılıdır. Bu ticaret, Afrika'nın kalan fil sürülerini yok ediyor.

Eleştirmenler başka pek çok mahzurdan bahsederler. Bunlar Çin'i uluslararası iş hukukunu ihlal etmekle, çevreye zarar vermekle ve piyasaları ucuz mallarla doldurup mahalli piyasaları mahvetmekle suçlarlar.

Batılı eleştirmenler, ayrıca Çin'in diktatörler, despotlar ve her türde kötü rejimlerle anlaşmalar imzalayarak iyi yönetim ve demokrasi gelmesi çabalarının altını oyduğunu savunurlar.

Ama çoğu Afrikalı lider, Çin'in pragmatik, önce iş yaklaşımını memnuniyetle karşılıyor ve bunu Batı'nın seçimler, yolsuzluk, şeffaflık ve insan hakları konularındaki ders ve müdahalelerine tercih ediyor.

Avantaj açık bir şekilde Çin'in elinde ve onun ekonomik ve mali gücünde bulunuyor. Ayrıca, Çin ekonomisinde yavaşlama ve bununla birlikte Afrika'da son zamanlardaki hızlı büyümenin devam etmesine yardımcı olan emtia fiyatlarındaki çöküş Çin'in de işine geliyor. Emtia fiyatlarının düşmesi, Afrika'nın bu sene Çin'e ihracatının değerinin muhtemelen geçen seneki değerden yüzde 40 kadar az olacağı anlamına geliyor. Bu da Çin'e Afrika'yla yaklaşık 50 milyar dolar ticaret fazlası bırakıyor. Afrika için bu rakam, önemli bir kaynak çıkışını gösteriyor.

Peki bu durumda biz aralık ayında yapılacak Çin-Afrika İşbirliği Forumu'nun altıncı zirvesinden neler beklemeliyiz?

Şüphesiz Çin, Afrika hükümetlerine yeni kredi taahhütlerinde bulunacak ve Afrika çapında yeni yardım hedeflerini duyuracak.

Ayrıca Çin'in zirvede Afrikalı seçkinler üzerindeki nüfuzunu kuvvetlendirmek üzere yumuşak gücünü kullanarak yeni bir cephe açması bekleniyor. Bu büyük ölçüde medya ve düşünce kuruluşlarını kullanıp kültürel faaliyetlerde bulunarak yapılacak.      

Ama Çin'in yumuşak güç kullanma teşebbüslerinin kök salıp salmayacağı belli değil. Çin, Afrika'daki topluluklarla derin kültürel ayrılıklar içinde bulunuyor. Bunlar Batı'ya ya da mahalli alışkanlıklar ve geleneklere daha yakınlar. Çinliler de Avrupalı kuvvetler tarafından gerçekleştirilen sömürge dönemiyle modern dönemde Batı modalarından yoğun şekilde etkilenen kıtada kendilerinde “entelektüel dezavantaj” olduğunu kabul ediyorlar.

Çin'in daha iddialı olmaya başladığı bir alan da Afrika'nın ihtilaflı bölgelerindeki siyaset ve diplomasidedir. Çin, onlarca yıldır Afrika'daki olaylara karışmama politikası takip etti. Ama Afrika'da giderek büyüyen varlığı sebebiyle karşı karşıya kaldığı riskler, onu belli bölgelerde daha aktif rol almaya sevk etti.

Örneğin Çin, muazzam petrol çıkarları olan Güney Sudan'da iç savaşın sona erdirilmesi için doğrudan arabuluculuk çabalarında bulundu. Mali'ye askeri mühendisler gönderdi ve Aden Körfezi'nde korsanlarla mücadele edecek deniz gücüne katkı yaptı. Gerekli olmadığı halde Çin'in istikrarsız bölgelere açık bir şekilde müdahil olma isteği muhtemelen giderek daha göze çarpan bir özellik alacak.

Ama görünür bir gelecekte Çin'in Afrika'daki mevcudiyeti iyice kaçınılmaz olacak. Afrika'daki büyük meseleye, olağanüstü miktarda arazi ve maden kaynaklarına sahip bir kıtanın nasıl halen dünyanın en fakir kıtası olarak kaldığına Çin'in nasıl bir cevap sunacağı belli değil.

Aslında bana öyle geliyor ki, Afrika'nın talihini değiştirmede en önemli faktör, Afrikalı liderlerin yabancı bağışçıların yardımlarına bel bağlamak yerine daha rekabetçi, daha sorumlu ve daha dürüst yönetim sergileyip sergileyememeleridir.

Ama her ne olacaksa da Çin, bizim ilginç zamanlarda yaşamaya devam etmemizi temin edecek. (Arif Kaya Dünya Bülteni için çevirdi)

Martin Meredith

Times LIVE