Mevlid'in dindeki yeri
Mevlid okumanın/okutmanın asıl amacı, Efendimiz (s.a.v.)'in dünyayı şereflendirmesinden ötürü duyulan sevinci ortaya koymaktır. Kâinatın, yaratılmasından kıyamete kadar geçirdiği/geçireceği en önemli zaman dilimi olan bu günden ötürü sevinç duymanın ve bunu meşru bir yolla ortaya koymanın dinen bir sakıncası bulunmamaktadır.
Öyle zannediyoruz ki insanlık tarihinin hiç bir döneminde, günümüzde olduğu kadar kavram kargaşasına rastlanmamıştır. Bu kargaşanın bulaşıcı bir illet gibi, bütün dünyaya ve hemen her kültüre sirayet etmesinde ise başrolü, medya denilen iletişim araçları oynamışladır. Bu kargaşanın hangi boyutlara varacağı ise maalesef kestirilememektedir.
Aynı kavramın, her kullanana göre ayrı bir anlam taşır hale gelmesi veya konjöktüre göre ayrı anlamlarda kullanılması, insanların doğru bir şekilde bir birlerini anlamalarına engel olduğu gibi, neticede yanlış ve haksız hükümlerin ortaya çıkmasına da neden olmaktadır.
Söz konusu kargaşanın etkisi, özellikle kültürel sömürü altında bulunan yerlerde, çok daha çaplı bir şekilde görülmektedir. Çünkü kavram kargaşası, kültürel sömürünün temel araçlarından biri haline gelmiş bulunuyor. İslam ülkelerinde bu kargaşanın yaygın bir şekilde hissedildiği sahalardan birisi de dinî konulardır. Bu yüzden tartışılan konuların birçoğunda taraflar, bir birlerini anlamakta zorluk çekmektedirler.
Tartışılan kavramlardan birisi de şüphesiz bidat terimidir. Toplumda yaygın bir şekilde görülen dinî bilgisizlik, hem birçok bid'atın ortaya çıkmasına ortam hazırlamış hem de bidat olmadığı halde birçok yeniliğin ve dinî unsurun bidat olarak damgalanmasına neden olmuştur. Bu durum halkın dinî konularda şüpheye düşmesine, dini, ilerleme ve yeniliklere engel, çağ dışı bir kurum gibi algılamasına ve dine karşı ilgisiz davranmasına neden olmaktadır. Aşağıdaki satırlarda bidat kavramından bir nebze söz ettikten yani kabaca sınırlarını çizdikten sonra, bunu mihenk taşı gibi kullanarak değişik yönleriyle mevlidin üzerinde durmaya çalışacağız.
Kelime olarak bidat, önce bulunmayan veya bir örneği önceleri görülmeyen ve yeni ortaya çıkarılan fiil veya şeydir. Bu anlamda Kur'ân'da da geçmektedir. (Bak: Bakara, 2/117; Ahkaf, 46/9) "Falan bir bidat çıkardı" sözü "yeni bir şey ortaya çıkardı, ilk defa o bu işi başlattı, dolayısıyla bu yeni bir iştir" anlamına gelir.
Kısacası kelime olarak bidat, düşünce, fiil, özellik ve eşya türünden, daha önce bir benzeri olmayıp sonradan ortaya çıkan her şeyi kapsar. Bu anlamda bidat, dinle (iman ve ibadet, günah ve sevap) de sınırlı değildir.
Dinî literatürde kullanılan bidat kelimesi ise bir terimdir ve sınırlı bir anlam taşımaktadır. Alimler tarafından yapılan bidat tariflerinden en kapsamlı ve anlaşılır olanının şu olduğu kanaatindeyiz: Hz. Peygamber ve ashabı zamanında olmayıp kavlî, fiilî ve takrirî sünnetten herhangi biriyle ona işaret olunmayan ve hakkında asar ve sahabe sözü dahi bulunmayan; (buna rağmen şerî imiş gibi görünen ve onunla Allah'a daha çok ibadet etme kastedilen) şeye/uygulamaya bidat denir. [1]
Bu ve benzeri diğer tariflerden bidatın şu özellikleri olduğu ortaya çıkmaktadır:
Mevlid kelime olarak doğum zamanı ve doğum yeri anlamına gelir. Halk arasında bir terim olarak, Peygamber Efendimiz'in dünyayı şereflendirdiği günü, bu gün münasebetiyle yapılan değişik etkinlikleri ve bu günde uzun bir zamandan beri farklı makamlarla okunması âdet halini alan naat, kaside veya şiirleri kapsayan geniş bir anlamda kullanılmaktadır.
Mevlid okumanın/okutmanın asıl amacı, Efendimiz (s.a.v.)'in dünyayı şereflendirmesinden ötürü duyulan sevinci ortaya koymaktır. Kâinatın, yaratılmasından kıyamete kadar geçirdiği/geçireceği en önemli zaman dilimi olan bu günden ötürü sevinç duymanın ve bunu meşru bir yolla ortaya koymanın dinen bir sakıncası bulunmamaktadır. Elbette mevlidi, yakın zamanda Batı'dan alınan doğum günü âdetine benzeterek oradan alınmış gibi ayrıca yılbaşı âdetine karşı çıkacağız diye "Peygamber'in de olsa doğum günü kutlaması dinde yok!" basitliği, hatta saygısızlığıyla meseleye yaklaşanlara diyebileceğimiz bir şey bulunmuyor. Zaten muhatabımız da bu türden kişiler değiller. Ama Efendiler Efendisi'nin doğumuyla dünyaya şeref verdiği gün sıradan bir gün olamaz. Öyle ise bu gün münasebetiyle meşru daire içinde bir yere toplanmak, dini konuları konuşmak, salavat getirmek, yemek yedirmek, hediyeleşmek ve Hz. Peygamber'i övücü bazı ilahi ve kasideler okumak; hatta son zamanlarda Diyanet İşleri Başkanlığı'nın başarılı bir şekilde yürüttüğü Kutlu Doğum Haftalarıyla O'nu değişik yönleriyle ele alıp insanlığa anlatmak neden yanlış olsun veya bidat sayılsın?
Efendimiz (s.a.v.)'i övmek, bu amaçla şiirler yazmak ve okumak, salavat getirmek, yemek yedirmek, dinî meseleleri konuşmak amacıyla bir araya toplanmak vs. yeni olmadığı gibi, bunların bir kısmı dinen önerilen ve sevap getiren hususlardır; bir kısmı da Efendimiz (s.a.v.) döneminde yapılmış ve güzel görülmüşlerdir; O'nu övücü şiir yazmak ve okumak gibi...
Farklı uygulamaları olsa da bir mevlid merasimi kısaca şöyle gerçekleşir: Bir kurum veya şahıs, Efendimiz'in doğum günü münasebetiyle bir merasim tertip eder. Bu merasimde bir araya toplanan kişiler, tercihen sesi güzel bir veya birkaç kişinin okuduğu ayet, ilahi ve kasideleri dinler, salavatlar getirir, dualar yapar, ilmi olan birisi dinî konularda bir sohbet eder sonra da hazırlanan yemekler yenilerek sevapları bu merasimi tertip edenlerin geçmişlerine bağışlar. Süleyman Çelebi'nin yazmış olduğu Vesiletü'n-necât adlı naat/mevlid çok güzel olduğundan ülkemizde mevlid merasimlerinde yaygın olarak okunmaktadır. Doğu illerinde bunun yerine mahalli dille yazılmış başka naatlar da okunuyor. Aslında mevlid merasimleri dışında da köy odalarında eskiden beri yaygın bir şekilde bu türden kasideler, cenkler vs. hep okunmuştur. Efendimiz (s.a.v.)'i övmek, üstün özelliklerini ve insanlığa kazandırdıklarını dile getirmek amacıyla yazılan naatların ise ciltlerle olduğunu söylemek mümkündür.
Arz edilen şekliyle bir mevlid merasimin dinen bidat olup olmadığına bakalım şimdi de. Yukarıda bidatın sınırlarını çizdik ve özelliklerini belirledik. İsterseniz mihenk taşı olarak bu ölçüleri kullanıp Mevlide bu açıdan bakalım:
İster bazı müessese ve vakıflar tarafından isterse fert olarak halk tarafından yapılsın, mevlid merasimlerinin bir reaksiyon, özellikle de Hz. İsa (as)'ın Hıristiyan âlemince kutlanan doğum gününe bir reaksiyon düşüncesi içerisinde ele alınması asla tasvip edilemez ve işte o zaman dinen de mahzurlu olabilir.
Bir de Efendimiz (s.a.v.)'in dünyayı şereflendirdikleri günün haricinde okutulan mevlidler var. Zannediyorum tenkitlerin büyük bir kısmı da bu uygulamalara yöneliktir. Hacdan dönme, düğün, sünnet, bir hastalıktan kurtulma, yeni bir işyeri açma vb. sevinç anlarında ya da vefat eden, şehit düşen bir şahıs adına mevlid okutulduğu görülmektedir. Halk yeterince işin aslını düşünmeden, sadece âdet olduğu için bu işi yapsa bile hepsinden gaye şudur/şu olmalıdır: Sevinçli işler için mevlid okutulduğunda bununla, bu nimetleri ve imkânları bahşeden Allah'a teşekkür etme gayesi güdülmektedir. Bu teşekkür, yemek yedirme, dua etme, salavat getirme, dinî sohbette bulunma ve mevlid metninde dile getirilen Efendimiz (s.a.v.)'in hayatına dair pasajlar dinleme yoluyla yapılmış olmaktadır ki "gayr-i meşru unsur ve niyetler" işin içine katılmadığı müddetçe, mahzuru olmayan güzel bir âdettir. Vefat edenler için mevlidin okutulmasının gayesi ise bu işten hâsıl olacak sevabı vefat edene bağışlamaktır. Bilindiği gibi vefat eden için dua etmek, yemek yedirmek, sadaka vermek vs. dinen mahzuru olmayan hatta teşvik edilen hususlardır.
Tırnak içinde verdiğimiz gayr-i meşru unsur ve niyetlerden ne kastettiğimizi birkaç cümle ile açmak istiyoruz:
Hakkında çok söz söylenmiş bir konuyu sınırlı bir yer için yazılmış bir yazı ile bütünüyle aydınlatmak, takdir edersiniz ki mümkün değildir. Ama birçok konuda olduğu gibi, mevlid konusunda da eksik dinî bilgi ve şuurdan kaynaklanan yanlışlar istisna edilirse- ki her konuda bu durum ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır- mevlid okumanın ve okutmanın dinen yasak olduğu, hele dinî terim olarak bidat olduğu söylenemez kanaatindeyiz. Konuyla ilgili daha detaylı ve akademik çalışmalar okunmalıdır.
Rabbimden niyazım dinimizi şanına uygun ve en doğru şekilde anlama ve yaşamayı nasip etmesidir.
1) Katip Çelebî, Mizanu´l- Hakk, 99.
2) Bu konuda geniş bilgi, kaynak ve misaller için bak: Abdulhakim YÜCE, Tasavvuf ve Bidat, İst. 2000, ss. 1-49.