Olmazsa olmazımız KİTAPLAR

Olmazsa olmazımız KİTAPLAR
Haber Tarihi : 27 Temmuz 2015 08:52:32
Son Güncelleme Tarihi : 00 00 0000 00:00:00

Olmazsa olmazımız KİTAPLAR

"Ne tür bir kitap istersiniz? Okumalık. Kapağı olan" film repliği hala kulaklarımızda çınlıyor ve hala şaşkınlığını atabilmiş değiliz.

Halbuki kitaplar, hem toplum olarak hem de bireysel olarak gelişimimizi tamamlamak için olmazsa olmazımızdır.

 

Fırat İpek

 

f.ipek34@gmail.com

@firatipek34

 

 

 

Tarihe baktığımız zaman, ancak yazıyı etkili kullanan toplumlar, dünyaya yön vermiştir. Bir döneme damga vuran Osmanlı Devleti'nin torunları olarak, yaklaşık 100 yıldır, kitapları tozlu raflarda bırakmış durumdayız. Son yıllarda tüm Türkiye'de başlatılan 'Okuma' projeleri ümitlendirse de istenilen seviyeye gelmiş değiliz. Yenisöz olarak, temmuz ayında çıkan kitapların bazılarını okuyularımızla buluşturduk. Kitap okumanın, nefes olmak kadar hayatınızın olmazsa olmazı olması ümidiyle, iyi okumalar diyerek, kitaplarla başbaşa bırakıyoruz.

 

 

"Türkiye'nin Göç Tarihi: 14. Yüzyıldan 21. Yüzyıla Türkiye'ye Göçler"

 

İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları'nın, "Türkiye'nin Göç Tarihi: 14. Yüzyıldan 21. Yüzyıla Türkiye'ye Göçler" kitabı, Osmanlı Devleti'nden günümüze Anadolu'da yaşanan göç serüvenini konu ediyor. Her biri alanında uzman bilim insanlarının özgün çalışmalarının yer aldığı kitap, göçün tarihini, göçlerin yaratmış olduğu toplumsal, ekonomik, siyasal ve kültürel sonuçlarıyla birlikte ele alıyor. Romanlar, Çerkesler, Kırım Tatarları, Afrikalılar ve Suriyelilere kadar dünyanın çok çeşitli bölgelerinden Anadolu'ya gelen göçmenlerin hikayelerine yer verilen kaynak niteliğindeki eser, çok kültürlü Anadolu coğrafyasını tüm zenginliği ve renkleriyle resmediyor. Yakın tarihin en büyük kitlesel göçü olan Suriye göçüne dair tespitlerin de yer aldığı çalışma, Türkiye'de giderek yükselen "göçmen karşıtı" söylemlere dikkat çekerken konuyla ilgili çözüm önerileri getiriyor.

 

 

'Sonbahar'

 

Özcan Alper'in ilk uzun metrajlı filmi Sonbahar'ın senaryosu kitap olarak Ve Yayınevi tarafından yayımlandı. Alin Taşçıyan'ın dediği gibi "Özcan Alper'in Sonbahar'ı gerek anlatısal gerek görsel yönden bütün yalınlığına rağmen katman katman açılabilen bir film. O 'ölüm ve aşka dair bir film' olarak tanımlıyor Sonbahar'ı, bütün alçakgönüllülüğüyle. Sonbahar hem Çehovyen bir drama hem doksanlı yılların kayıp kuşağına yakılan bir ağıt..."

Kitap ise Sonbahar filminin senaryosunun yanı sıra yönetmenle yapılmış iki söyleşi ile film üzerine yazılmış yazıları içeriyor.

 

 

Endülüs'te Hisbe Teşkilatı

 

Hisbe, İslam'ın 'iyiliği emir kötülükten sakındırma' ilkesi doğrultusunda genel ahlak ve kamu düzenini koruma faaliyetidir. Bu faaliyet Hz. Peygamber döneminde başlamış olup zamanla Müslüman toplumun büyümesine paralel olarak gelişimini sürdürmüştür. Diğer Müslüman devletlerde olduğu gibi fetihle birlikte Endülüs'te hisbe faaliyeti başlamıştır. Endülüs Hisbe teşiklatı'nı yürütmekle görevli olan muhtesibin görev alanını pazarlar ve oralardaki her türlü faaliyet ile belediye hizmetlerinin denetimi ve genel ahlak kurallarınıa riayetin sağlanması olarak sıralamamız mümkündür.

 

 

 

 

'Sese Gelen Sevgili'

 

Toplu şiirlerinin yayımlandığı sırada, 2012'de yitirmiştik Sami Baydar'ı. Ardında iki de öykü kitabı bırakmıştı: Dünyadan Çıkış Yolları (1990) ve Dünyada Anılara Bakıyorum (1991). Bu iki kitaba, yirmi beş yıl boyunca, kimi dergilerde yayımlanmış, kimi daktilolu sayfalarda dostlarının elinde kalmış on altı öykü daha eklendi ve Yapı Kredi Yayınları'ndan çıkan Sese Gelen Sevgili kitabı ortaya çıktı. Toplu şiirleri Dünya İnancı'ndan sonra, Hasan Aydın'ın derleyip hazırladığı toplu öyküleri Sese Gelen Sevgili ile Sami Baydar edebiyatı tamamlanıyor.

 

'Muhtelif Evhamlar'

 

Öykü'nün imkânlarını ve inceliklerini alçakgönüllü ama yetkin bir dille birleştiren Ömür İklim Demir, Yapı Kredi Yayınları'ndan çıkan ilk kitabı olan Muhtelif Evhamlar Kitabı'nda, "anlatsan şiir olacak" o anları, birbiriyle bağlantılı on hikâyeyle sonsuza taşıyor.

Ömür İklim Demir'in öykülerinde, günlük yaşamın ve zorunlu ya da gönüllü temasların var oluşu lime lime eden "kurumsallığı" içinde huzursuzca çırpınan, muhtelif kuruntularla yontulan ve kalbini yalnızlıkla terbiye eden insanlar var.

 

'Hınzır Kız'

 

Mario Vargas Llosa'nın, "Aşka dair ilk romanım," dediği Hınzır Kız 1950'lerin Lima'sında alevlenip Paris, Londra, Tokyo ve Madrid'e uzanan, sönmez bir sevdanın öyküsü. Sebatlı çevirmen Ricardo'nun tek kabahati gönlünü fettan mı fettan, bin bir surat Hınzır Kız'a kaptırması. İki sevgilinin imkânsız aşkının arka planındaysa 20. yüzyılın ikinci yarısında hem Peru'yu hem de dünyanın geri kalanını şekillendiren tarihî ve toplumsal dönüm noktaları.

Kitaptan: "Sadece ahmakların mutlu olduğunu söyleseler de, itiraf ediyorum ki kendimi mutlu hissediyordum. Günlerimi ve gecelerimi Hınzır Kız'la paylaşmak hayatımı dolduruyordu. Geçmişteki buz gibi soğuk tavırlarına kıyasla, bana karşı sevecen davranmasına rağmen, günün birinde, hiç beklenmedik bir biçimde maceralarına geri döneceği ve hoşça kal bile demeden çekip gideceği korkusuyla, beni daima huzursuz bir şekilde yaşatmayı gerçekten başarmıştı."

 

'Her Şey Yaşarken Oldu'

 

Mustafa Becit'in Sayfa6 Yayınları'ndan çıkan Her Şey Ben Yaşarken Oldu romanı Celil hikayesiyle başlıyor. Ölmemek için bir neden bulamıyorum, diye düşünüyordu Celal gökdelenin 66. katından atlamak üzereyken. Öldürmeye programlı bu kelle avcısının aslında yaşamak için çok fazla sebebi vardı. Ülkeyi parmağında oynatan psikiyatrlar, gizli polisler, en önemlisi de karısı ve kızı... Verilmesi gereken onlarca sorunun cevabını almadan ölemezdi Celal. Deneylerin aşkı öldürüp öldüremeyeceğini görmeden gidemezdi hiçbir yere...

"Hiç yurtdışına çıkmadığımı fark etmiştim. Başka ülkelerde bambaşka hayatlar ve kim bilir ne hikâyeler vardı. Aslında pek bir fark olacağını düşünmüyordum. Sonuçta hepimiz insandık ve en fazla ne kadar uzaklaşabilirdik ki insanlıktan... Hepimizin talihi, hikâyesi, acısı, derdi, tasası aynıydı. Sadece başları ve sonları farklı yazılıydı. Hepimizin dünyası, hepimizin yaşadığı dünya üstünde cereyan ediyordu ve ucu elbette bambaşka insanlara dokunuyordu."