03 May 2016

1 Mayıs 3 Alan

Geçtiğimiz Pazar günü 1 Mayıs'tı malumunuz.  1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü olarak kutlanmaya başlayan bu günde farklı yapılanmalar farklı yerlerde etkinlikler düzenlediler. Etkinlere üç durum damgasını vurdu.

Diyarbakır'daki etkinliklere LGBT'nin bayrakları damgasını vurdu. Günler önce Diyarbakır'da İslami sivil toplum kuruluşları tarafından yapılan protestolar neticesinde yapılması planlanan LGBTİ konferansı iptal edilmişken, KESK'in düzenlediği etkinlikte bu azgın güruhun ellerinde kendilerini temsil ettiklerini iddia ettikleri flamalarla adeta meydan okurcasına alanda Eğitim-Sen LGBTİ komisyonu olarak bulundular. Okullarda kurdukları sözde komisyonlarla çocukların genç dimağlarına bu rezilliği aşılayacaklarını ilan edercesine fütursuzca alana yansıttılar.

İzmir'de alanlarda daha rezil görüntüler vardı. Sözde aramaları protesto etmek adına “Kutlama alanına” kadın erkek çıplak bir şeklide girdiler. İnsanlara vücutlarını teşhir ederek büyük bir iş yaptıklarını düşündüler. Resmen tüm bir şehri provoke ettiler. Normal zamanda gözaltına alınmalarını gerektiren bu çıplak eylem nedeniyle ortam provoke olmasın diye herhangi bir işlem yapılmazken, geriye azgın bir azınlığın düşmanca tezahürlü bir hareketi kalmış oldu. Atatürk olmasaydı adınız Yorgo olurdu diyenler, Yorgo'ya rahmet okuttular.  Hele de elerinde taşıdıkları pankartlarda ki ifadeler meselenin ne olduğunu açıkça ortaya koyuyordu. “İmam hatipler kapatılsın”, “Barış istemek yetmez, AKP'yi yenmeden savaş bitmez”,”Şeriatı ve faşizmi yeneceğiz”  gibi pankartlarla aslında sirkatin söylerken esas amaçlarını belli ediyorlardı.

Ve Kahramanmaraş'ın Müftülük meydanında Memur-Sen kutlaması vardı. Memur-Sen son üç yıldır yaptığı gibi 1 Mayıs'ın yüz akı bir program çıkardı. Program Türkçe, Arapça ve Kürtçe bildirilerle süslenerek bu ülkenin tüm renkleri alana yansıtılıyordu. Genel başkan Ali Yalçın, toplu sözleşme masasındaki dik duruşunu alana da yansıtıyordu. 800 bin kişilik bir Konfederasyonun hiçbir taşkınlık yapmadan nasıl kutlama yapabileceğini bir kere daha gösteriyordu. Alan hınca hınç doluyken verilen mesajlar sadece Türkiye değil tüm dünyayı ilgilendiriyordu. On binlere “Ümmetin Dirilişinin, İnsanlığın Zulme Direnişinin Öncüleri, bu şahlanışı, bu dirilişi hem başlatmak hem başarmak zorundayız” diye seslenen Yalçın, sözlerini şu şekilde sürdürüyordu: “ Somali'de çocuklar, su ve ekmek bekliyor. Suriyeli yetimlere uzanacak el biziz. Filistinli mazlumları Siyonist işgalden kurtaracak güç biziz. El ele vereceğiz, güçlerimizi, gönüllerimizi birleştireceğiz. Kût'ül Amâre Zaferindeki O Ruhu Kuşanırsak; Kardeşlerimiz Esed'in zulmünden kurtulacak. Putin'in ölüm uçaklarına Suriye semaları kapanacak. Siyonizmin hizmetçisi Mısır'ın darbecisi Sisi, Esmaları katledemeyecek. Ermenistan'ın Karabağ'daki işgali bitecek. Kendisini demokrasi beşiği sanan Batı'nın Suriyeli mazlumlara körlüğü, Filistin'in feryatlarına sağırlığı, kendisini vurmayan teröre duyarsızlığı son bulacak. Bunları başarırsak çok şeyi değiştiririz. Hazır mısın başarmaya? Kardeşlik coğrafyasını ayağa kaldırmaya var mısınız? Adaletin hâkim olduğu yeni bir dünya kurmaya var mısınız? İnsanlığı vahşet baronlarından kurtarmaya var mısınız? Bu kararlı duruşunuz, sizlerden yükselen bu ses; Mazlum milletleri sömürenlerin, yok oluşunu müjdeliyor. Vahşet hazzıyla cinnet geçirenlerin, zulmederek kendinden geçenlerin yıkılışını haykırıyor.”  

Konuşmasında BM ve AB'yi de kınayan Yalçın, “Kapitalistlerin, emperyalistlerin utanmasını bekleyemeyiz, sömürü baronlarının, silah tüccarlarının insanlaşmasını umarak zaman kaybedemeyiz. Her 5 saniyede bir çocuğun, yılda 18 milyon insanın beslenemediği için ölmesi ayıbına seyirci kalamayız. Emperyalizmin “Bana zenginlik, sana sefillik” diyen vicdansızlığını bitirmeliyiz. Dünyanın en zengin üç kişisinin serveti, 48 fakir ülkenin toplam servetinden fazla. Bir tarafta sürekli kazananlar, diğer tarafta açlıktan midesi kazınanlar. Bu nasıl bir adalet? An itibariyle dünyadaki en zengin yüzde 1'lik kesimin toplam serveti, geri kalan yüzde 99'luk bölümün yani yaklaşık 7 milyar insanın birikiminden daha fazla. Lüks arabalarıyla su gibi benzin tüketmeyi marifet sayanlar ile temiz, bir bardak su içmeye hasret kalanlar aynı dünyada yaşıyor. Bu tabloların ressamları belli. Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası, IMF ve daha nicesi. Bunlar kapitalist arsızların yardakçısı, Emperyalist hırsızların erketesi. Sömürüyü sadece seyrediyorlar. Sonra da “iyilik meleği” rolüyle sahaya çıkıyorlar. BM istatistik tutuyor, ölü sayıyor. Dünya Bankası ve IMF,aç kalanların değil, aç bırakanların risklerini hesaplıyor. Sömürüye dair yeni haritalar çiziliyor. Arsızlar ve hırsızlar şebekesi, dünyanın farklı coğrafyalarında cirit atıyor. Utan Batı, Utan BM, Utan AB” derken bir insani manifesto ortaya koyuyordu.

3 meydandan 3 ahval buydu. Zira hak olanı savunurken doğruları yanına alıp dünyaya buyurun demekte ne kadar önemliymiş ortaya çıkmış oldu. En güzel kutlama için teşekkürler Memur-sen… size ise kızgınız azgın güruh…