100 Temel Eser'e Ne Oldu?
Sanırım bu soruyu ilk defa duyuyor / okuyor olmalısınız. Haklısınız, bana da henüz sorulmadı. Ancak cevap vermeden önce neden böyle bir soruyla muhatap olduğunuzu anlatmam gerekiyor. Çünkü sorunun ve dolayısıyla cevabının değeri burada yatıyor.
Gözün yazıyı görmesi,
zihnin bunu kendine özgü bir şekilde anlamlandırması şeklinde tanımladığımız
okuma, basit gibi görünen ama algı, dikkat ve hafıza unsurlarının katkısıyla beyindeki
dil merkezlerinin aktif çalıştığı karmaşık bir süreçtir.
Okuma esnasında bir taraftan
dil bilgisi, anlam ve bağlantıları kurulurken öte yandan ayırt etme, sınıflama,
sıralama, karar verme, eleştirel düşünme, yaratıcı düşünme, yakınsak ve ıraksak
düşünme işlemleriyle zihin, okunan metni kavramaya çalışır. Böylece dışarıdan
görülmesi ve anlaşılması çok zor bir dizi işlem hızlıca gerçekleşerek anlamlandırma
meydana gelir.
Görüldüğü gibi okuma
süreçleri, artan, genişleyen ve süreklilik arz eden bir seyre sahiptir. Bu
itibarla okumaya “sürekli gelişen bir beceri” nitelendirmesi yapılır. Yine “En iyi okuyucular, en çok okuyanlardır.”
değerlendirmesi de bu minvaldedir. Çünkü insanlar okudukça yeni kelime ve
kavramlar öğrenir ya da başka bir deyişle anılar biriktirir. Anılarsa metne /
yazıya kolay veya etraflı anlam vermeyi sağlar.
Bireylerin hayatlarının
her döneminde okumadan yeterince istifade edebilmeleri, sadece okumada ve
okuduklarını anlamada iyi olmayla değil, okumayı bir kültür hâline
getirmeleriyle mümkündür. Buna ilaveten seçici okur olmak da önemlidir. Çünkü
bu durum okunacak kitapların niteliğini ortaya çıkarır. Nitelikli kitaplar
okumak ve okutmaksa hiç şüphesiz başta aileler olmak üzere öğretmenler ile
uzmanların meseleye dâhil edilmesini gerektirir.
Peki, okuyor muyuz? Hemen
cevap verelim. Sanılanın aksine okuyoruz. Özellikle son yıllarda Türkiye’de
okuma kültürünün gelişmesinde ciddi artışlar gözlendi. Gözlem dediğime
bakmayın, lafın gelişi öyle. Çünkü bu konuda olumsuz algıya sebep olan bir iki
kaynağı belirsiz argümana karşılık çok sayıda veri mevcut. Şimdi bunların
birkaçından bahsedelim.
2019 yılında özel bir
araştırma şirketinin yaptığı araştırmaya göre Türkiye’de kitap okuma oranı %
42,3 olarak tespit edilmiştir.[1]
Aynı şirket 2008 yılında ise bu oranı % 30 olarak tespit etmişti. 2011 yılında
Kültür Bakanlığı tarafından yapılan araştırma da benzer sonuçlara sahiptir. Yine
TÜİK verilerine göre 2000’li yılların başında 6000 civarında olan yıllık
basılan kitap sayısı 2021 yılında 80.000 rakamına dayanmıştır. Buna ek olarak Yayıncılar
Birliğinin tespitine göre Türkiye 2017 yılı rakamlarına göre yeni kitap
sayısıyla dünya sıralamasındaki 11. sırasını korumuştur.[2]
Ayrıca 1990’lı yıllardaki araştırmalarda Türkiye’de az kitap okunmasının temel
sebebi olarak gösterilen % 75 civarındaki okuryazarlık oranı şimdilerde % 98
civarındadır. Yani o yıllardaki okumama gerekçesi artık söz konusu değildir.
Burada öğretmenlerimizin
çabaları her şeyin üstündedir, onlara ne kadar teşekkür etsek azdır. Çünkü
Türkiye’de en çok kitap okuyanlar, ilkokul ve ortaokul öğrencileridir. Bu
göreceli olumlu tabloda son yıllarda artan okullaşma düzeyi ile taşımalı
eğitimle en ücra yerlerdeki çocukların bile okulla buluşturulmasının katkısı göz
ardı edilemez. Yine okullarda ders kitaplarının öğrencilere bedava dağıtılması,
okuma ve yazma becerileri derslerinin müfredata konması, okuma saati uygulamasının
hayata geçirilmiş olması ve okul kütüphanelerinin artırılmasının önemi
büyüktür. Tabii 100 temel eser uygulamalarını da unutmayalım.
Şimdi soruya cevap
verebiliriz.
Millî Eğitim Bakanlığı
tarafından 2004 yılında lise öğrencileri için, 2005 yılında da ilköğretim
öğrencileri için “100 Temel Eser” kitap listeleri hazırlanarak birer genelgeyle
öğretmenlerden bu kitapları öğrencilerine okutmaları istenmişti. 2018 yılı
Aralık ayında ise uygulamaya beklenmedik ve ilginç bir şekilde
son verildi.
Beklenmedik diyoruz
çünkü yukarıda ifade ettiğimiz gibi 2000’li yılların başından beri ülkemizde
okuma konusunda işler hep iyiye gidiyordu. Böyle bir zamanda ilgili eserlerin
payının olmadığını / olumsuz olduğunu gösteren araştırma bulunmazken katkısının
olduğunu gösteren araştırma mevcuttur.
Öte yandan bir kısım
meraklılar olarak siz de benim gibi 100 Temel Eser listelerinin kaldırılma
gerekçesi olarak genelgede sunulan öğrencilerin “bütün eserlerden
yararlandırılmaları” konusundaki öğretmen ve ebeveynlerin şimdilerde konuyla ilgili
ne düşündüklerini de merak etmişsinizdir. Merakınızı gidereyim o vakit,
kendileriyle görüştüğümüz ilgili muhataplarımız maalesef MEB ile aynı fikirde
değiller. Daha da kötüsü bu konuda oldukça sıkıntılı durumdalar. Ne diyelim,
Allah yardımcıları olsun!
Hâlbuki yapılması
gereken öğrencilerin / toplumun daha çok kitap okuması için gerekiyorsa liste
güncellemesinin yapılması veya daha öncekilerde olduğu gibi “500 Temel Eser”,
“1000 Temel Eser” gibi kitap sayısının artırılması ve basım-yayımının yapılarak
okullarla / öğrencilerle buluşturulmasıdır. Tıpkı 1940’lı, 50’li, 60’lı ve
70’li yıllardaki çeviri / basım / yayım çalışmalarında olduğu gibi…
Mustafa Kutlu’nun
deyişiyle ilginç olana yerimiz kalmadı, onu da siz bulun…
[1] Türkiye
Okuma Kültürü Araştırması, http://okuyayplatformu.com/wp-content/uploads/2020/02/okuma-kulturu-arastirmasi.pdf
[2] Türkiye Yayıncılık Sektörü 2017 Verileri, urkyaybir.org.tr/turkiye-yayincilik-sektoru-2017-verileri/#:~:text=Türkiye%20yeni%20kitap%20sayısıyla%20dünya,.%20sıradan%2016.%20sıraya%20geriledi.