13 Temmuz 2021

​15 Temmuz darbeci generallerle milletin savaşıdır

15 Temmuz 2016, îman dolu göğüsleriyle bombalara ve tanklara karşı duran, bayraklarla sokaklarda nöbet tutan Müslüman Türk milletinin gözü dönmüş darbeci generalleri mağlûp ediş tarihidir. Tarih bu şanlı müdafaayı böyle yazacak.

15 Temmuz 2016, Türk Ülkesini içeriden ve dışarıdan ele geçirmeye kalkışan darbeci hain generallere karşı, milletçe “Öz yurdumda garip, öz vatanımda parya olmayacağım” nârâsının atıldığı gündü.

MİLLET ÇOCUKLARI: “BİZİ EZİP GEÇMEDEN DARBE YAPAMAZSINIZ”

Zaman, omuz omuza verme zamanıydı. Müslüman Türk milleti direniş ve diriliş ruhunu gösterdi o gece. Meydanlara akın eden millet çocukları tankların önüne yattılar: “Bizi ezip geçmeden bu ülkede darbe yapamazsınız…”

Elinde kürek sapıyla dedelerden teyzelere, delikanlılardan yaşlılara her kesimden insan vatan-ı İslâmiyye şuuru ile meydanları tuttular, vatan aşkıyla hilâl ordusu oldular. Dillerinde “Allahüekber” nidaları… 

İstiklâl Harbi’nden sonra vatan müdafaasında böylesine bir millî coşku görülmedi. Milleti millet yapan bu millî ruh 15 Temmuz’da darbecilere karşı “toplu vuran yürek” oldu, kurşunlara karşı durdu, ezanlarla, salâlarla cihad etti,

can verdi.

GÖKLERDEN GELEN ULVÎ NAĞMELERLE ÇOŞAN MİLLET

Minarelerden salâlar ve ezanlar, ardından İstiklâl Marşı okunuyordu: “Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak…” Göklerden gelen ulvî nağmelerle coşan millet çocukları Çanakkale Harbi’nde olduğu gibi bir dakika sonra öleceğini bilerek mermilere, tanklara, bombalara karşı yürüdü…  Ah, o millet, ne asil bir millet o! Onlara bin yıldır İslâm’ın hâdimi ve bayraktarı Türkler denir…

Dedem Korkut asırlar evvel demişti: “Kahpe içerden olunca, kapı kilit tutmaz oğul!...” Yedi kollu ihânet örgütü kapı ve kilidi kırıp harim-i ismetimize duhûl etmeye ramak kalmıştı. Fakat hesap edemedikleri bir şey vardı. Ümmetin en şanlısı olan Türk milletinin cesaret ve yiğitliği...

15 Temmuz, millet çocuklarının diyar-ı küffarın bütün şer odaklarına ve içerideki darbeci hempalarına karşı yürek yüreğe verdiği ikinci İstiklâl Savaşıydı.                                                                                                                     

DARBECİ GENERALLERİN ÇÖKÜŞÜ                                                                                                                                                                                                                          Bir zamanlar bu ülkede zulümkâr darbeci generaller hükümferma idi. Vesâyet rejimlerinde eziliyordu millet. Hak ve adâlet, sevgi ve merhamet yoktu despot iktidarlarında. Zulüm ve zorbalık, Kemalizm ve lâ-dinîlik hâkimdi.

1923 sonrası kanlı inkılâp devirlerinde “Tek ve dokunulmaz şef” idi darbeci generaller. Kimsenin haddi olamazdı ideolojik ve vesayetçi ihtişamlarına gölge etmek. Halk ayağı çarıklı fasa fisoydu. Ortaçağ kafasıydı ve ezilmeliydi din-i mübin. Yeni din ve rejim Kemalizm olmalıydı.

Kan ve darbe üstüne yükseliyordu darbeci generallerin iktidarı. 27 Mayıs 1960 darbesinde vesayetçi güçlerini daha da artırdılar. Anayasayı ve parlamentoyu kendi elleriyle yazıp oluşturdular. Kanlı darbeye imza atan Millî Birlik Komitesi’ne milletin bütçesinden ölünceye kadar maaş ve imtiyazlı vatandaşlık statüsü bağışladılar.

Hâkimiyet bunalımı yaşayan darbeci generaller 1971 Muhtırasıyla azalan güçlerini bir daha tahkim ettiler ve 12 Eylül 1980’de anarşi kurbanı on binlerce insanın kanı üstüne kanlı iktidarlarına yeniden kavuştular.

DARBECİLERİN ŞİŞEN EGOSU 15 TEMMUZ’DA SÖNÜYOR 

Apoletli darbeci güruha göre Türk milleti henüz rüştüne ermiş değildi, kafası ve inançları örümcekliydi. Siyasetçiler, sivil toplum kuruluşları ve kanaat önderleri milleti kandırmaktaydı. Vesâyet altında tutmak lâzımdı. Bin yıl daha darbeci generaller oligarşisi idare etmeliydi ülkeyi.

Kukla hükümetlerin millet iradesini peşkeş çekmesiyle şımarıp semirdiler 28 Şubat darbesiyle. Egoları şişti, egemenlik tutkuları daha da arttı. İçlerinde biriken darbecilik enerjisini boşaltmaları gerekti. 

Fakat bu kez, yâni 15 Temmuz 2016 darbesinde yanıldılar. Kendilerine temennâ edecek hükümet ve meclis yoktu. En mühimi de adam yerine koymadıkları, kuru kalabalık zannettikleri necip Türk milletinin îmanlı itirazıyla karşılaştılar ve hezimete uğradılar.

DARBECİLERİN BİR BUÇUK ASIR SÜREN ÇÖKÜŞÜ

Takdir-i ilâhî bu şenî emellerini akim kıldı ve bir buçuk asır sonra darbeci generallerin çöküşü başladı. Çöküşün uzun sürmesinin sebebini darbecilerin tarihteki birkaç şedit örneğine bakarak anlamak mümkün. 15 Haziran 1826 sabahı devlete isyan eden Yeniçeri ağaları, yâni generalleri “istemezük” diye başladılar darbeciliğe. 4 Haziran 1876’ da Sultan Abdülaziz’i öldüren darbeci general tipinin en alçak numunelerinden, “kinim dinimdir” diyen Hüseyin Avni Paşa ve bu şenî askerin arkasında Fuat Paşa, Mithat Paşa ve Rüşdü Paşa darbeci generallerin ilk ceddidir.

Silah zoruyla yazdırılan “Hâl Fetvası” nın ardından Sultan Abdülhamid Hân’ı darbeyle tahtan indiren Talât Paşa’nın elemanları Bahriye Nazırı Arif Hikmet Paşa, Ermeni Aram Efendi, Draç Mebusu Arnavut Esad Toptanî Paşa ve Selanik Mebusu Yahudi Emanuel Karasu darbeci numunelerden birkaçıdır. 

Darbeci generallerin ilk cürümlerinden biri de İttihatçı generallerin silâhşörü Yakup Cemil’in Harbiye Nazırı Nazım Paşa’yı öldürdüğü 23 Ocak 1913 Bab-ı âli Baskını’dır.                                                                                                               

“BU ÜLKEDE GENERALLER DE YARGILANACAK”                                            

Bu denli şedit bir darbe geleneğine sahip Türkiye’de generaller yargılanabilir mi suali millî vicdan sahibi herkesin içinde ukde olan bir sualdi. Tam olarak cevabını vermek zordu. Rabbim, İsmail Göktürk dostumu yalancı çıkarmadı. Yıllar önce demişti: “Göreceksin, bu ülkede generaller de yargılanacak…”                                                                                                   

Nihayet o kutlu gün geldi. “Darbeci generaller tanrı-devlettir; yargılanmaktan masundur ve Cumhuriyet Devleti’nin bizatihi kendisidirler” fikri “kartondan kuleler gibi yıkıldı.” Darbeci generallerin yekûnu mahkûm oldu, zorba saltanatlarına son verildi ve imtiyazlarını kaybettiler. Şimdilik oligarşik bir askerî sınıfın vesâyet devri kapandı.                                                                                                                                                                                                                                               Eskiden olduğu gibi omuzlarındaki zorba yıldızlar parlamıyor artık. Kanun adamları söküyorlar zulme batmış apoletlerini. Vesâyet rejimlerine son veren hüküm yüzlerine okunuyor.                                                                                                                      

Kim inanırdı, Rabbiyessiri silinmiş yüzleriyle mahkemeye götürüleceklerine ve darbeci general cumhuriyetinin sonunun geleceğine? Çünkü inkıraz geldi darbeci generallere. (ilbeyali@hotmail.com)