10 Temmuz 2017

15 Temmuz demokrasi bayramı değildir!

15 Temmuz'da darbeyi planlayanlar bu işe kesin gözüyle bakıyorlardı. Hâlbuki “…Onlar tuzak kuruyorlar. Allah da tuzak kuruyordu. Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır.” (Enfal 30) ayetini hesaba katmamışlardı. Çünkü kalplerindeki kibir basiretlerini bağlamış, merhametlerini tüketmiş, hakikatin sesine kör ve sağır etmişti.

Bir gecede işler tersine dönüştü. Milletimizin imanı onların kibrini altüst etmişti. Belki biraz küllenmiş olarak cılız duran iman ateşi alevlenmiş, meyhanede oturan gençler bile tevhit bayraklarıyla köprülere, hava limanlarına koşmuşlardı. Bu çıkış, bu haykırış demokrasi için değildi elbet. Allahüekber haykırışları sokakları caddeleri sarmıştı. Meydanlarda zikir halkaları kurulmuş, vaizler coşkulu sohbetler ediyorlardı. Minarelerden yükselen selâ sesleri cihat ruhunu kamçılıyordu. O gün, o hafta ve devam eden haftalar boyunca milletin yüzde ellisi değil, yüzde 70'inden fazlası liderine destek veriyor, şehitlere sahip çıkıp hainlere öfke kusuyordu. Vatan, millet, ümmet için her fedakârlığa hazırız mesajı veriyordu.

Darbenin ağa babaları ve arkalarındaki şeytani güçler kısa bir panik yaşadılar, olan olaylara tiyatro demeye kalktılar, ama hemen ters tepeceğini anlayıp bu planlarını ilerleyen zamanlarda kullanılacak bir fitne olarak ertelemeyi seçtiler.

Kısa paniğin ardından yok etmek istedikleri liderin “yürüyün meclise!” dese gözünü kırpmadan yürüyecek ve fetöyle birlikte milletin ocağına yuvalanmış ne kadar hain varsa hepsini memnuniyetle silip süpürecek bir güçten korkarak üstüne basa basa ve yalvarırcasına demokrasi vurgusu yaptılar.

Sonradan u dönüşü yaptığını gördüğümüz pek çok kişi ve kurum fetöye öfke kusan tavırlarla bağırıp haykırırken iki cümlesinde bir demokrasi desteğini vurgulamadan edemiyordu. Yüzyılların oyunu bozulmasın, dünyalık ayrıcalıkları kaybolmasın, günah işleme özgürlüğüne aman bir şey olmasın diye; demokrasilerine sahip çıkabilmek için ve hükümete destek olmak pahasına da katlanarak meclise koştular.

Bize küçüklüğümüzden beri sanki güzel bir şeymiş, milli bir değermiş, hatta neredeyse vatanla, bayrakla eş değermiş gibi anlatıldı demokrasi. Beynimiz bu algılarla doldu. 15 Temmuz'un anlı şanlı şehitlerine bile demokrasi şehitleri denmeye kalkıldı. Neredeyse 15 Temmuz Şehitleri Köprüsünün adına bile yapıştıracaklardı demokrasiyi. Şükür ki Allah kendi rızası için şehit olan kullarının hatırasını bozdurmadı. Peki, aslında demokrasi denen şey neydi?

Demokrasi ta m.ö 450 yıllarına Yunan felsefeciler tarafından temelleri atılmış bir yönetim sistemidir.

Avrupa tarihi insanların mülk edinme, güvenlik ve yaşama hakkı gibi temel yaratılış haklarının bile krallar ve otokratik güçlerce yok sayıldığı ve akıl almaz zulümlerle dolu olduğundan, bu zulümlere karşı kazanılmış her hak, demokrasi kavramı içine sokularak, bugün demokrasi kavramı kutsal bir mite dönüştürülmüştür.

Demokratik özgürlük anlayışı temel hak ve hürriyetleri korumanın ötesine geçmiş, bugün toplumları sadece batının yaşam tarzını ve düşünce modelini, dolayısıyla çıkar ve menfaatlerini, kabule zorlayan bir yönteme dönüşmüştür.

Kısaca demokrasi ayrıcalıklı kesimlerin dokunulmazlıklarının ve günah işleme özgürlüğünün teminatıdır. Bir toplum demokrasi yöntemi ile kendi milli ve inanç değerlerine göre yaşamak ve yönetilmek isterse Avrupa'nın ikiyüzlü tutumuyla karşılaşacaktır. Mesela bir toplum, içkiyi, zinayı, faizi reddeder ve seçilmiş meclis ile bu yönde yasalar çıkarmak isterse, demokrasinin beşiği olan Avrupa ve müttefikleri kendi değerlerine aykırı gördükleri bu duruma izin vermeyecektir. Demokratik olmayan darbe ve benzeri yol ve yöntemleri kendi ellerini kirletmeden, dış görüntüsü ne olursa olsun yönlerini Avrupa'ya dönmüş mankurtlarına uygulatma yolunu seçerler.

Buna en güzel örnek Mısır'dır. Demokratik yollarla, yani seçimle iktidara gelen İhvanı Müslim'in Partisi ve Cumhurbaşkanı Mursi, darbe ile devrilmiştir. Sonuç olarak Rabia'tul Adeviyye Meydanında 4000 kişi şehit edilmiş, Mursi ve partinin yöneticileri hapse atılmıştır. Ve bütün bu olup bitene karşı demokrasinin savunucusu batı dünyası sesini hiç çıkarmamış, aksine darbe yönetimini tanımış ve desteklemiştir. Böylece batı dünyasının Mısır üzerindeki talan ve sömürüsü muhafaza edilerek sürdürülmektedir.  Mısır ekonomisi ve ülke huzuru bugün çökme noktasındadır.

15 Temmuz darbe girişimi eğer başarılı olsaydı Mısırda yaşananların bir benzeri ve belki daha beteri bizim ülkemizde yaşanacaktı. Ve yine demokrasinin hamisi olan batılı güçler seslerini bile çıkarmayacaklardı.

O yüzden anlayalım ki 15 Temmuz bir demokrasi bayramı değildir. Böyle demek, 15 Temmuz'un içini boşaltmak demektir.  15 Temmuz, İslam özleminin coştuğu, gerçek özgürlük ve bir ümmet bayramıdır. Meydanları dolduranlar bu inanç ve tutku ile meydanları doldurmuş ve dolduracaklardır.

Lâ gâlibe illallah…