03 Haziran 2017

15 Temmuz meselesinde ipin ucu kaçtı (mı)

 

15 Temmuz hain darbe girişimine ilişkin tuhaf ifadelerden sonra davalardaki uçrak ve acayip savunmalar da kamuoyuna ulaşmaya başladı.

En son ‘Yurtta Sulh Konseyi' İstanbul yapılanmasını da kapsayan İstanbul'daki ana darbe davasının Silivri'deki ifadelerini duyup, okuduk.

249 kişinin öldüğü binlerce insanın yaralandığı tarihimizin en büyük kabusunun görüldüğü davada mahkemeden dışarıya yansıyan bol bol insanın asabını bozan ciddiyetsizlik.

Öyle ki Silivri'deki ikinci duruşmaya izleyici olarak katılan, Bakan Fatma Betül Sayan Kaya da mahkeme salonunda yaşananları ‘içerde büyük bir tiyatro oynanıyor' sözleriyle ifade etti.

Kaya, ‘Bir tiyatro oynanıyor, bir tiyatro sahnesi gibi. Sanki TBMMyi bombalayanlar onlar değilmiş gibi, sanki Cumhurbaşkanlığı Külliyesini, Gölbaşı Özel Harekat Merkezini bombalayanlar onlar değilmiş gibi davranılıyor... Gerçekten büyük bir tiyatro yaşanıyor içeride' diyor.

Duruşmalara katılan şehit yakınlarının gördükleri de Bakan Kaya'nın sözlerinden farklı değil.

Tutuklanıp, mahkemeye düşmüş birilerinin paçayı kurtarmak için suçlamaları reddetmesi tabii bir tavır olabilir. Lakin onca insanın öldüğü, yaralandığı, korktuğu bir kâbusun faillerinin küstahça ve lakayt davranmalarına ne demeli?

Bunlar gösteriyor ki FETÖ'nün beyni tütsülenmiş umutsuz müritleri insanlıktan o kadar uzaklar ki ağır acılar yaşamış insanların acılarına zerre saygı duymuyorlar.

İnsanı sinirinden çatlatacak ifadeler verip, ‘Yuh!' dedirten saçma sapan açıklamalarda bulunuyorlar.

Onların insanlıktan ve empatiden yoksun, lakayt ve pervasız tavırlarından 15 Temmuz'a tiyatro diyenlerin neyi kastettiği de anlaşılıyor bu arada.

Kim bilir belki de şifreli konuşmayı seven FETÖ'nün suçüstü yakalanan müritlerine yönelik örgüt mesajları o tanımlama ile ulaşıyordu yerine.

Sonuç ortada. Tiyatro diye diye bu ülkenin gördüğü en alçak işgal girişiminin davaları tiyatroya dönüştürüldü bile.

***

Doğrusunu söylemek gerekirse ta başında 15 Temmuz alçaklığın tiyatroya dönüştürüleceğinin işaretleri vardı hep.

Hiçbir demokratik ülkenin görmediği türden bir kanlı işgal girişiminin kısa süre içinde ‘mağduriyet' edebiyatlarının sinsiliğine kurban edilmeye başladığında olacağı buydu zaten.

Daha şehitlerin kanı kurumadan ‘Hepsini bu devlet eğitmiş, büyük emek verilmiş çocuklar. Kimseye düşmanlığımız yok. Kendi çocuğumuza düşman olabilir miyiz? Hiçbir isme takılmıyoruz, hiçbir isimle ilgili önyargımız yok. Hepsi bizim evladımız' diye konuşmalardan işin ‘Tiyatro'ya dönüşeceği belliydi mesela.

Henüz yaşanan travmanın şoku atlatılmadan “Paralel yapı, ‘fabrika ayarlarına' geri dönerse bu hesaplaşma sona erer” aymazlığının dillendirilmesinden de.  

Devlet haklı bir temizliğe giriştiğinde, açığa alınanların rakamını abartarak, ‘bu kadar da olur mu?' derdine ortalığa dökülüp, sözde insan hakları duyarlılığı sergilemelerden de belliydi.

Ya da daha aylar öncesinde Millî Eğitim Bakanlığı'nın sahte diplomalı personelini tespit etmek için 1 milyon 30 bin personelin bilgilerini YÖK'e ilettiğinde YÖK'ten ‘iletilen personelin sadece 400 bininin bilgileri mevcuttur. Geri kalanı sisteme yüklenmiş değildir' cevabı alındığında belliydi.

Daha da acısı var. Paralel Devlet Yapılanmasının bir terör örgütü olarak kabul edilmesi için 26 Mayıs 2016 tarihli MGK toplantısının beklenilmesinden belliydi işin tiyatroya dönüşeceği.

15 Temmuz kanlı işgal girişimine 51 gün kala FETÖ'yü terör ile ilişkilendirilmeye kıyamayan ‘bürokratik oligarşi' bugün Hâlâ görevini yapıyor ve adım adım tarihi bir olayın tarihi duruşmalarını kendince tiyatroya çeviriyor.

Evet, maalesef yaşadığımız süreçten belliydi bugün olanlar.

O yüzden bu denli mühim bir olayın ağırdan alınmasına, nice FETÖ'cünün ısrarla görevlerinde tutulmasına ve aylarca işten el çektirmelerin, göreve son vermelerin, tutuklamaların sayısındaki ve niteliğindeki çarpıklıklara sürekli dikkat çekip durduk çapımızca.

Sıraladığımız zihinleri bulandıran şu üç beş aymazlığı gösterenler hâlâ ‘iyi niyetli' olduklarını iddia edebilirler. Lakin ortada takiyenin zirvesinde dolanan bir örgütün o iyi niyetleri nasıl kullanabileceğini bilememek gibi bir saflığı nereye koyacağız?

‘Cehennemin yolları iyi niyet taşları ile döşelidir' denir. Devletin ve milletin bekasını kendi lanet gidesi kirli ilişkileri ve bağlarıyla yönlendirmeye çalışanların ekmeğine yağ sürenler şimdilerde bu acı gerçeği görebiliyor mu?

Durum ortada. O ‘iyi niyetler' hiçbir Batılı ülkede yaşanması mümkün olmayan bir alçaklığı dahi tiyatroya dönüştürebilen kirli zekadan bizi kurtaramıyor.

***

Türkiye 15 Temmuz'dan bu yana sergiledikleriyle ne işin ciddiyetini anlayabildiğinin ne de sorumlularını kamu vicdanını rahatsız etmeyecek hakkaniyetle yargılayabileceğinin kararlı ve net işaretini vermiyor maalesef.

İnşallah ‘ipin ucunun kaçtığına dair' düşüncelerimde yanıltır beni.