24 Aralık 2018

25 Aralık 1935: CHP İktidarı Tarafından ‘Tunceli Kanunu’nun Çıkarılması

Devlet, ortada bir isyan olmadığı halde 1926'dan itibaren Dersim'i nasıl yok edeceğini tartıştı. Dersim bölgesindeki Tunceli ili Dersim Harekatı'ndan çok önce 25 Aralık 1935 tarihinde ‘Tunceli Vilayetinin İdaresi Hakkında Kanun' Meclis tarafından kabul edilmişti.Yasaya göre;Dersim'in adı değiştiriliyor ve yeni bir il kurularak adına ‘Tunceli' deniliyordu.Yeni kurulan vilayete rürbesiyle ilgili yetkilere sahip olmak üzere bir korgeneral vali, kumandan olarak atanıyordu. (Koçak,2013:373)

 Koçak'a göre Tunceli Kanunu aşırı yetkilerle donatılmıştı.Vali ve kumandan sıfatını kullanan kişinin yetkileri bir hayli genişti.Güvenlik açısından gerekli görülürse il halkından olan kişileri ve aileleri il içinde bir yerden bir diğer yere nakletmeye ve bu kişi ve ailelerin il içinde ikamet etmelerini engellemeye yetkliydi.İdam hükümlerinin de tescil edilmesi de valinin yetkisindeydi.Tecil edilmeyen idam cezaları infaz edliyordu. Aslında bu hüküm anayasaya aykırı idi. Çünkü mevcut anayasaya göre idam hükümlerinin onayı TBMM'ye aitti.(Koçak,2013:375)

 25 Aralık 1973: 2.Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün Ölümü

 Kurtuluş Savaşı kahramanlarından olarak bilinen İsmet İnönü, o günlerde yegane çareyi Amerikan Mandasında görmekteydi. İstanbul'daki bazı resmi şahısların kendisine yönelik kanaatlerinden de rahatsızdı. Mektubunda bu rahatsızlığını şöyle dile getirir: Ben evimden çıkmadım ve hiçbir şeye karışmadım. Anadolu'ya silah ve cephane giderse ben gönderirmişim. Adil Bey'in kanaati bu. Merhumun her bildiği böyle ise vay milletin haline.(Yetkin,1997)

 İsmet Bey, Kuvayı Milliye'ye cephane göndermediğini, hiçbir şeye karışmadığını, hatta evinden bile çıkmadığını zikretmektedir. O, herşeyden umutsuzdur. Çünkü tüm görev ve ünvanlarını bırakıp çiftçilikle uğraşmayı düşünmektedir. Aynı teklifi Karabekir'e de yapar. (Ateş,1998)

 Tarihçi Cemal Kutay kendisiyle yapılan bir söyleşide bir adım daha ileri gider: İsmet İnönü'nün Millî mücadelede bir rolü olmamıştır.

 Çünkü İnönü o günlerde, İstanbul Hükümetinin Sadrazamı olan ve aynı zamanda Harbiye Nazırlığı makamında da bulunan meşhur Damat Ferit Paşa'nın müsteşarıdır.(Rey,2007:413)

 Aynı M. İsmet gün gelir Kuvayı Milliye içerisinde bir komutan olarak yer alır. Çünkü O, yakın arkadaşı Kılıç Ali'nin şehadeti ve tanımlamasıyla “İmandan fitneye kadar her sahada şeytan” (Bozdağ,1972) olan nevi şahsına münhasır bir kişiliktir.

 İsmet İnönü, Kurtuluş Savaşı'nda bir cephe gezisi sırasında yanında bulunan subaylara yeni bir düşman tanımlaması yapar: Biliniz ki millet sizin düşmanınızdır. (Ateş,1998)

 Kuvayı Milliye Komutanı İnönü, bu cümleden olarak milletin en çok değer verdiği kurum olan din müessesesine karşı da farklı duygu ve düşünceler beslemektedir. Bir diğer K. Milliye komutanı Kazım Karabekir Paşa, onun bu düşüncelerini dinleyenlerden biridir. “İsmet Paşa, Macarlar ve Bulgarlar aynı saflarda İtilaf Devletlerine karşı harp ettikleri ve mağlup oldukları halde istiklallerini muhafaza etmiş olmaları Hıristiyan olduklarındandır.” Diyordu. Biz İslam kaldıkça müstemlekeci devletlerin daima aleyhimizde olacaklarını bana anlattı.” (….)Yemekte İsmet Paşa müthiş bir inkılap hamlesi teklif etti: Hocaları toptan kaldırmadıkça hiç bir iş yapamayız. Bugünkü kudretimizle bu işi yapamazsak başka hiçbir zaman yapamayız.” (Mumcu,1998)

 Benim bu millete bıraktığım iki eser var: Birisi Köy Enstitüleri, diğeri çok partili hayat diyen Milli Şef, Enstitülerin babası sayılan İ. Hakkı Tonguç'a bir gün uzun zamandır zihninde taşıdığı bir soruyu sorar: Tonguç, bir konuda senden fikir almak istiyorum. Halka, köylüye protein kazandırmak için ne yapabiliriz? Çok üreyen domuz yedirmemiz mümkün olur mu? (Ekmekçi,1986)

 Milli Şef'in Laiklik ilkesine bakışı da tamamen kendi özel kimliğinin bir parçasıdır. “Biz Laikliği dini kontrol altında tutmak için aldık.” (Bahadıroğlu,1994)

 Türk Milletinin dinine karşı yukarıda vurgulanan duygu ve düşünceleri taşıyan Milli Şef, ülkenin tarihi şahsiyetlerine karşı da farklı düşünceler taşımamaktadır. Aynı hasmane tavır, bu konuda da belirgin bir şekilde dikkat çekmektedir. “Ankara Halkevi Reisi F. Celal Güven'in yanına gitmiştik. Sonra şefinden bahsetti. İnönü'den. Geçenlerde Şefim buraya geldi. Köşede asılı duran Fatih Sultan Mehmet'in resmini göstererek “Bu adamın resmini oraya nasıl asıyorsunuz? dediler.” (Serdengeçti,1994)

 İsmet Paşa'nın siyaset hayatının son döneminde onunla Mecliste aynı çatı altında bulunan dönemin Meclis Başkanı Ferruh Bozbeyli, İnönü ile ilgili şu  manidar hatırasını nakleder:Meclis'te bir gün, yine bir Ramazan günüydü.İsmet Paşa, koridordan geliyordu. Arkasında en aşağı on beş yirmi tane gazeteciyle gelirdi. Öyle kalabalık bir heyetle yaklaştı. Ben de geçiyordum oradan. Karşıdan elini kaldırdı. Bekledim. Birkaç adım da attım kendine doğru. “Bana bir cigara verir misin?” dedi. Ben “Paşam bir yerden bulayım” diye cevap verince, “Niye sen sigara içmiyor musun?” diye sordu bu kez.“İçiyorum da yanımda paket yok. Bugün Ramazan!” deyince yine de ısrarcı oldu. Ben de dayanamayıp şöyle söyledim: “Paşam ben de sizin sigara içtiğinizi hiç görmedim bugüne kadar!?” Beni ve etrafındakileri şaşırtan bir cevap verdi: “Bugün içerim. Oruçlu olmadığımı bilsinler” dedi. (Bozbeyli, 2009:247)