26 Şubat 2016

28 Şubat Sol Kemalist İdeolojinin baskı aracı olmuştur

28 Şubat süreci Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en sıkıntılı dönemlerinden biridir. Bin yıl sürecek denen süreç aslında şeklen sürmese de ekilen tohumları yeşermiş olarak hayatiyetini devam ettiriyor.

Yüzlerce uygulaması temizlenmesine rağmen birçok alanda mağduriyetler mayınlı araziler gibi ortada duruyor. Deyim yerindeyse temizle temizle bitmiyor. En önemli sorun ise o dönemde temel kodlarıyla oynanan eğitim sistemi hala bile dikiş tutmuyor.

Bu günkü yazım aslında 28 Şubat günü Ulusal bir gazetede röportaj olarak yayınlanacak bir metinken, bazı gereksiz milliyetçi refleksler nedeniyle göreve devam ettirilmeyen dostum gazeteci Sayın Bilal Tanrıverdi'nin sorularına verdiğim cevaplardan oluşuyor. Gönlüm bu söyleşinin heba olmasından yana olmadığı için bugün bu söyleşiyi sizinle paylaşıyorum.

Sizce 28 Şubat nedir?

28 Şubat bin yıl sürecek denilen, bazı çevrelerin toplumu dizayn etmek üzere halka dayattığı, Sol Kemalist İdeolojinin baskı aracı olmuştur. İnsanların dinden koparılmaya çalışıldığı, açıkça ezildiği, dinin ve dilin yok sayıldığı, ideolojik ezikliğin insanları ezdiği bir dönem olarak tarihimize kara leke olarak işlenmiştir. Neden bin yıl sürecek dendiğini şimdi daha iyi anlıyoruz, çünkü bu süreçte halkın kodlarıyla oynanmaya çalışılmıştır. İmam Hatipler kapatılarak dindar bir nesil oluşması engellenmiştir. Demokrasiye Balans ayarı verenler bu süreçte toplumu dizayn ederken bir yandan da birileri devleti soymayı başarmıştır. Yüzlerce Akademisyen, subay ve yönetici görevlerinden uzaklaştırılırken, topluma aba altından sopa gösterilmiştir, ama yıkım olmadan inşa olmaz kaidesi gereğince halk gelecekte kendi iktidarına hazırlık yapmıştır. 28 Şubat bin yıl sürememiş ama Halk kendi iktidarının değerini daha iyi anlamıştır.

Peki, bunları ifade ediyorsunuz 28 Şubat sürecinde Kürtler neler yaşadı?

28 Şubat Kürtlerde iki travma yaşatmıştır. Kürtler kendini inkâr eden bir ceberrut yapıyla karşı karşıyayken, birde dinini inkâr eden ve onu baskılayan yeni bir zorlamayla karşı karşıya kalmışlardır. Verilen brifinglerden sonra ilgili şahıslar, dışarıya çizme ve apoletle fırlayarak, “Türk'ün gücünü” cümle âleme göstermeye çabalamışlardır.

Bir yandan PKK ile görüşerek bir yandan da Suriye'ye gözdağı vererek Öcalan'ın Suriye'den çıkarılmasını sağlayarak Kürt sorununda çözüm adı altında yeni bir sorun oluşturuyorlardı; “Öcalan Sorunu” aslında yapılan post modern darbe Kürtler üzerinden perdelenmiştir. Kürtler bu sürecin figürü haline getirilerek dindarlar baskılanmıştır. Öcalan'ın getirilmesiyle Kürt sorunu çözülebilecekken birinci sıraya “İslamcılar” çıkarılarak Kürt Sorununun çözümü başka baharlara ertelenerek PKK ve Öcalan'a hayat sunulmuştur. Yine bu süreçte dindar Kürtler evlerinden alınarak suçlu-suçsuz ayırt edilmeden günlerce işkencelerden geçirildiler. Bazıları halen dahi bu sürecin mağdurları olarak mağduriyetlerinin giderilmesini bekliyorlar.

 28 Şubat süreci Kürtler arasında ne gibi hadiselerin yaşanmasına neden oldu?

Kürtler ve Türklerin kaderi bir olduğu gibi 28 Şubatta da aynı sahneler devam etmiştir. Sınıfından öğrencilerini önünden alınan Öğretmenlerden tutunda sorgusuz- sualsiz görevden atılan memurlara kadar çok farklı zulümler yaşatılmıştır, Kürtlere… Lakin en önemlisi Camilerin baskı altına alınmasıdır ki, Kürtler tarihleri boyunca canlarını seve seve verirken dinlerinden feragat etmemişlerdir.

Camiler bir hayat merkeziyken sadece namaz vakitlerinde açılmasına izin verilen çocuk ve gençlerin camiden koparıldığı bir süreç olmuştur. Camiye giden her genç fişlenmiş, tutuklanmış, teşhir edilmiştir. Din adamları, camide ders verenler görevden atılmıştır. Kürt dini hayatının önemli motifi Medreseler kapanma noktasına gelmiş, paranoya toplumun genlerine işlenmeye çalışılmıştır. Bölgede yeni bir Olağanüstü hal görüntüsü verilmiştir. Müslümanlar ötekileştirilirken, Müslüman Kürtler iki defa mağdur edilmişlerdir.

Ülkede ve coğrafyada yaşanılanlar göz önünde bulundurulduğunda yeniden bir 28 Şubat tehdidi ve tehlikesi söz konusu mudur? Şayet böyle bir durum ve ihtimal söz konusu ise Kürtleri bu planlamanın sürecinde ve sonucunda neler bekliyor?

 Türkiye'de demokrasi geleneği köklü bir hal alamamıştır. Sivil bir Anayasa “kendine vazife çıkarma” olgusunu yıkacaktır. Olmayan bir hakkın kullanılmasını engelleyecek mekanizmaların oluşturulması yeni 28 Şubatların önüne geçecektir. Aksi bir durumda yeni bir Anayasanın yazılamaması durumunda, yani 12 Eylül darbesinin yama tutmaz Anayasasında ısrar edilirse en alakasız zamanlarda bile bir darbe ile karşı karşıya kalınabilir. Eline silah alanın “Devleti Koruma Vazifesi” refleksinin canlanmaması hayal değil, bu kabus riski daima karşımızda duruyor.

Kürt Sorunu Ak Parti iktidarı döneminde çözümüne en çok yaklaşılan bir süreç yaşadı. PKK Kürt kazanımlarını Rojava ekseninde Suriye'ye endeksleyerek Türkiye içinde çatışmalı süreci yeniden canlandırınca Kürtler'in kazanımları tehlikeye girdi. “Şark Sorunu yoktur, Kürt Sorunu yoktur” noktasına gelinmesinde bu sürecin ciddi etkisi vardır. Barış süreci Kürtlerin kazanım süreci olurken yeni bir darbe sürecinin bugünkünden daha kötü bir durumu getireceğinden şüphemiz yoktur. Bu halklar arasında çatışma riskini artırır. Konformizme alışmış bir halkın yeniden yoklukla imtihanı da çok zordur.

 Yeni bir 28 Şubat Kürtleri dinden imandan ve haklarından eder. Hele ki dindar Kürtler bu işten iki defa etkilenirler, esas mesele de budur.