28 Ağustos 2016

30 kurşun – 30 kuş

Esenler Belediyesi birkaç gün önce çok güzel bir programın altına imza attı. Klasik belediye toplantılarından farklıydı bu sefer. Bir film galasıydı. Salon tıklım tıklım doluydu. İçerideki insan kadar dışarıda da vardı. Salonda şehit yakınları ve gazilerimiz de vardı. Ara ara göz gezdirdim. Hepsi gururluydu. Filmin içinde kendileri vardı çünkü.  

Dursun Ali Erzincanlı'nın, şehit Halisdemir'e sıkılan 30 kurşuna ithafen yazdığı "30 Kuş" şiirinden ismini alan filmin galası vardı o gün.

Şiirde Erzincanlı, 15 Temmuz işgal kalkışmasına boyun eğmeyen milletimizin bayraklaşmış şehidi Ömer Halisdemir'i anlatıyor. Erzincanlı yazdığı bu duygusal şiirde, bir evladın en saf duygularla babasına seslenişini, 15 Temmuz gecesi yaşadıklarını ve şehadete erdiği andaki huzuru anlatmış.

‘30 Kuş' bir kısa film olmasına rağmen, uzun metrajlı filmlerden daha etkili ve vurgulu olmuş. Şehit Ömer Halisdemir'i canlandıran sevgili arkadaşım Turgay Atalay o kadar başarılı oynamış ki, sanki Ömer Halisdemir'in ruhu Turgay'da zuhur etmiş. Galanın sonunda çok sayıda izleyici sevgili Turgay'a  Turgay olarak değil de Ömer diye sarıldılar. Galada yaptığı kısa konuşmada ise göz yaşlarına boğuldu zaten.

  1. Kurtuluş Savaşını anlatan ilk eser olarak tarihe geçen '30 Kuş' şiirini Dursun Ali Erzincanlı yazdı. Yapımcılığını Halk Film adına Yönetmen Nazif Tunç üstlendi. Roleri ise Turgay Atalay,Mahmut Erenoğlu, Bünyamin Karal ve Fahri Doymaz paylaştı. Filmde çok sayıda figüran oyuncu da rol almış.

Filmin çekimleri kısıtlı imkanlarla yürütülmesine rağmen gönüllülerden oluşan mesleki desteklerle adeta taçlanmış. Gönüllülerin başında da Şehit Ömer Halisdemir'i çok başarıyla oynayan Turgay Atalay geliyor.

Yapımcı Nazif Tunç, başta Ömer Halis Demir olmak üzere bütün şehitlerimize yakışan çağları aşacak eserler üretmek niyetinde olduklarını söylerken filmlerin devam edeceğinin müjdesini de vermişti. Tunç, yaptığı açıklamada şöyle diyordu: “Dursun Ali Erzincanlı'nın dizelerindeki duygu Mehmet Akif'in beslendiği kaynaktan güç alıyordu. Yalındı. Gürdü. Ana sütü gibi temiz ve haktı. Duygusuyla yürekleri dağlıyordu. '30 Kuş' şiirinin şehitlere yakışan bu duygusunu yükseltmek için yine tek sermayemiz duygu olacaktı. Bu temiz şehadet duygusunu görselleştirmek, belleklere kazımak için incelikli bir çalışma yaptık. Bütçemiz kendi emeğimiz, alın terimiz, içten duygumuzdu.”

Dursun Ali Erzincanlı ise, ‘Otuz Kuş' şirinin, canlarını millet yolunda gözlerini kırpmadan feda eden yiğitler, serdengeçtiler, şehitler için yazıldığını ifade ederek, “Zannediyorum, şehitlerimizin manen komutanı olsa gerek ki bütün milletimiz Ömer Halisdemir'e gözyaşı döktü. Buradan bile yola çıksak o gecenin kahramanı, kahramanların komutanıydı. Ne kadar kendi babasına seslenmiş olsa da bütün şehitler adına bütün milletimize seslendi.  Onlar millet için şehit oldular. Film de işgale boyun eğmeyen milletin olacak. '30 Kuş' milletten başkasının değil artık. Herkesin istediği yerden, istediği zaman indirip, açıp seyredebileceği bir film olsun istiyorum” diyerek inceliğini de göstermiş oldu.

Şiirin o gece kendiliğinden oluştuğunu belirten Erzincanlı, şöye devam ediyordu sözlerine: "Aslında 15 Temmuz'da bir millet olarak beynimiz durdu. Normal şartlarda bir şiir yazmak düşünülmeyecek bir şey. Fakat o gece Ömer Başçavuşumuza şahadet şerbetini içiren kudret adeta onun destanını yazma hususunda bizi kullandı. Gün geçtikçe şiir kendiliğinden oluştu. Ben sadece onları kelimeye dizelere döktüm okudum okumaya çalıştım. Allah bunu bize nasip etti. Yoksa yazmayla çalışmayla ortaya çıkacak bir şey değil. Şehidimizin makamını anlayabilmek için adete Allah bir milleti ona gözyaşı döktürdü.

Ömer Halisdemir'i canlandırmanın kendisi için Allah'ın bir lütfu olduğunu dile getiren Turgay Atalay, "Bu bir rol değil, şehidimizi yaşamaya çalışmak ve onunla bir bütün olmak. Onun seni görüyor olması ihtimali, insana umut veriyor. İslam sancaktarlığını taşıyan, ümmetin umudu olan son kalenin düşmemesine vesile olan ve bunun sonucunda şehadet şerbetini içen, şehidimiz Ömer Halisdemir'i yaşamaya vesile kılan Allah'a sonsuz şükürler olsun." Derken göz yaşlarını tutamıyordu.

 

‘30 KUŞ' ŞİİRİ

Ben, babamın en hüzünlü yanıyım. /Ben, babamın aslan kahramanıyım

Öyle değil mi baba! /Gözlerin kıpkırmızı. /Çok mu ağladın?

Baba, o geceyi birde benden dinle. /Ama her zamanki gibi dinle,

Tebessümle. /Rüyamda kanat sesleri duydum, mevsim yazdı.

Kanat seslerinin ardından, /Muhteşem bir koku yayıldı etrafa.

Sanki biraz gül biraz leylaktı. /Sonra otuz kuş gördüm, hepsi beyazdı.

Otuz kuş, gökyüzüne şehadet diye yazdı. /Bir ses duydum, sala sesiydi.

“Hayırdır” dedim. /“Hayırdır” dediler.

Çukur Kuyu'daki gökyüzü gibiydi uçtukları yer.

Ve beni tutup gökyüzüne yükselttiler. / Kanatlarında kan vardı.

“Hayırdır” dedim. /Hadi sende uç, / Bizden hızlı uçabilirsin dediler.

Otuz kuş, beni boşluğa bıraktı Baba. /Birden uyandım.

“Hayrolur” dedim.

Meğer, gecesi vatanım için kâbus olacak bir güne uyanmışım.

Gökyüzünün yıldızlarını çalıp omuzlarına takan hain yüzler gördüm o gece.

Ruhları yoktu. / Korkar mı senin oğlun, korkmaz. / Korkmadım!

Zekai paşamı aradım.

“O makam senin namusundur Ömer. / Ben gelene kadar namusunu koru.

Gerekirse o vatan hainini vur. / Vazifenin sonunda şehadette var Ömer.

Hakkını bana helal et..”

Paşam, şehadet der demez, / Yine kulağıma kanat sesleri geldi.

Rüya değil bu kez. / Uyanıktım. / Muhteşem bir koku yayıldı odaya.

Bir şey oldu o an.. / Sanki Ellerim, omuzlarım çeliktendi.

Sanki tek başıma tüm dünyayla savaşabilirdim.

Vatan hainine döndüm,

Arkasında karanlık yüzlü adamları vardı.

“Giremezsiniz!” Dedim. / Bir aslanın karşısında duran çakallar gibiydiler.

Ve saldırdılar. / Silahımı çekip baş haini alnından vurdum.

Yine kuşları gördüm baba. / Bana doğru uçuyordu.

Otuz kuş, kanat sesleri, vücuduma dokunan.. / Ve kanatlarında kan.

Sala sesi, gökleri yırtan. / Muhteşem bir koku.

Gül mü? leylak mı? içime yayılan / Ve Çukur Kuyu'nun gökyüzü,

Masmavi, Bulutsuz ve sessiz. / Ve sessizlik…

İçimde huzur, Gökyüzündeyim. / Ama artık kuşlar beni tutmuyor baba.

Uçuyorum. / Ve onlardan hızlıyım. / Meğer ben, şehit olmuşum baba.

Bil ki yalnız değilim burada. / Yine ordudayım/ Şehitler ordusunda.

Baba, ne oldu biliyor musun? / Peygamber alınlarımızdan öptü.

Şehitlere dedi ki;

“Kardeşlerinizi tebrik edin, / Bunlar benim garip şehitlerimdir.

Çünkü sizler düşmanla savaşırken şehit oldunuz,

Onlar kardeş bildikleri hainlerle savaştı. / Sizlerin silahları vardı,

Ama bunlar silahsızdı. / Sizler tanklarla savaştınız,

Bunlarsa kendi tanklarının altında ezildi.

Sizler uçaklarla düşmanı bombalarken şehit oldunuz,

Ama bunlar kendi uçaklarından atılan bombalara göğüslerini siper etti.

Bunlar benim gariplerimdir. / Tebrik edin kardeşlerinizi.”

 

Baba, milletime söyle; / Al bayrağın dalgalandığı her yerde biz varız.

Paşama söyle; / Namusumu çiğnetmedim.

Anama, çocuklarıma, eşime, kardeşlerime söyle;

Deki Ömer size bir vatan bıraktı. /Çekinmeden, bu vatan bizim diyebilirsiniz.

Çünkü bedelini ödedim.

Baba, ben oğluma, Ertuğrul'a bu vatan için ölmeyi öğrettim.

Sende bana öğrettiğin gibi, / Vatan için yaşamayı öğret.

Bu vatan sizin baba! / Otuz kurşun yedim, / Bedelini ödedim.

Babacığım; / Hürmetle ellerinden öperim.

Ben, babamın en hüzünlü yanıyım,

Ben, babamın aslan kahramanıyım

Ben, vatanımın asil kahramanıyım…

 

30 Kuş denince akla direk Simurg Efsanesinde anlatılan o anlamlı hikaye geliyor. Onu da size aktarmış olayım.

SİMURG EFSANESİ

Rivayet olunur ki, kuşların hükümdarı olan Simurg ( Zümrüd-ü Anka ya da batıda bilinen adıyla Phoenix ), Bilgi Ağacı'nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş.Bu kuşun özelliği gözyaşlarının şifalı olması ve yanarak kül olmak suretiyle ölmesi, sonra kendi küllerinden yeniden dirilmesidir.....

Kuşlar Simurg'a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş. Kuşlar dünyasında her şey ters gittikçe onlar da Simurg'u bekler dururlarmış. Ne var ki, Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler.
Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg'un kanadından bir tüy bulmuş. Simurg'un var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg'un huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler.

Ancak Simurg'un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı'nın tepesindeymiş. Oraya varmak için ise yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş, hepsi birbirinden çetin yedi vadi... İstek, aşk, marifet, istisna, tevhid, hayret ve yokluk vadileri...

Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar. İsteği ve sebatı az olanlar, dünyevi şeylere takılanlar yolda birer birer dökülmüşler. Yorulanlar ve düşenler olmuş...

"Aşk denizi"nden geçmişler önce...". "Ayrılık vadisi"nden uçmuşlar...". "Hırs ovası"nı aşıp, "kıskançlık gölü"ne sapmışlar... Kuşların kimi "Aşk denizi"ne dalmış, kimi "Ayrılık vadisi"nde kopmuş sürüden... Kimi hırslanıp düşmüş ovaya, kimi kıskanıp batmış göle...

Önce Bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp;
Papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş (oysa tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış);
Kartal, yükseklerdeki krallığını bırakamamış;
Baykuş yıkıntılarını özlemiş;
Balıkçıl kuşu bataklığını.

Yedi vadi üzerinden uçtukça sayıları gittikçe azalmış. Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi "şaşkınlık" ve sonuncusu Yedinci Vadi "yokoluş"ta bütün kuşlar umutlarını yitirmiş... Kaf Dağı'na vardıklarında geriye otuz kuş kalmış.

Sonunda sırrı, sözcükler çözmüş: Farsça "si", "otuz" demektir... murg" ise "kuş"...
Simurg'un yuvasını bulunca ögrenmişler ki; "Simurg - otuz kuş" demekmiş.Onların hepsi Simurg'muş. Her biri de Simurg'muş. 30 kuş, anlar ki, aradıkları sultan, kendileridir ve gerçek yolculuk, kendine yapılan yolculuktur.

Simurg Anka'yı beklemekten vazgeçerek, şaşkınlık ve yokoluşu da yaşadıktan sonra bile uçmayı sürdürerek, kendi küllerimiz üzerinden yeniden doğabilmek için kendimizi yakmadıkça, her birimiz birer Simurg olmayı göze almadıkça bataklığımızda, tüneklerimizde ve kafeslerimizde yaşamaktan kurtulamayacağız. Şimdi kendi gökyüzünde uçmak zamanıdır...