23 Nisan 2017

31 Mart Darbesi’ni kim nasıl çıkardı?

                                                                                   SAKLI TARİHTEN SAYFALAR

Bugün; Miladi takvime göre,12 Nisan 1909 günü gerçekleştirilen  31 Mart Darbesi'ni ve darbe sonrası ortaya çıkan siyasi atmosferi anlatmaya çalışacağız.

Meşrutiyetin 2. defa ilanının üzerinden henüz bir yıl bile geçmeden 1909 Nisan'ın da (eski tãrihle 31 Mart'ta) düzmece bir isyan hãdisesi gerçekleştirildi. Provakatörler 12 Nisan gecesi Meclis-i Mebusan üzerine yürüdü.Bu kışkırtmalar en çok da yeni çıkartılan askerlik kanunu gereğince askere alınan medrese öğrencileri ve ordudan ihraç edilen subaylar üzerinde tesirli olmuştu.

Adına ‘Hareket Ordusu' Denilen Moğol Ordusu

Resmi söyleme göre; “Bunun üzerine Mahmut Şevket Paşa yanına Salih Hulusi Paşa'yı da alarak Hareket Ordusu'nu kurdu ve İstanbul'a yürüdü.”

Hareket Ordusu son bir yeniçeri kalkışması görüntüsü içerisinde, 2.Mahmut Döneminde aldığı tarihi yenilginin intikamını almaya kalkışan yeniçeri ordusu gibi bir hınç içerisinde İstanbul'a yürümüştü.

Adına Hareket Ordusu takılan bu kitle, aslında Sultan 2. Abdülhamit düşmanlığı etrafında kümelenmiş bir büyük eşkıya topluluğu idi.

Yabancı Araştırmacı Strenberg  bu yüzden İstanbul'a ayaklanmanın bastırılması bahanesiyle gelip yönetime el koyanları "Makedonya'nın hırsız çeteleri '' olarak tanımlar.(Koçak,2012:180)

Çünkü Hareket Ordusu içinde çok sayıda çete mevcuttu. Selahattin Adil Paşa bu vaziyeti şöyle anlatır: Makedonya'nın ünlü çete reisi Sandaleski, çetesiyle birlikte 31 Mart olayında Drama gönüllüleri ile birlikte Hareket Ordusuna katılmıştı. (Sarıbay,1982:81)

Adına Hareket Ordusu takılan bu güruh içerisinde sadece Makedonya çeteleri yoktu. Rum ve Bulgar çeteciler de bu kalkışmada yerlerini almışlardı.

Selahattin Adil Paşa anlatmaya devam ediyor:31 Mart olayı üzerine Drama gönüllü taburları ve buna bağlı Rum ve Bulgar çeteleri de gelmek suretiyle toplanmayı tamamlamış olan ordu birlikleri aldıkları emir dairesinde çeşitli kollar halinde İstanbul'a doğru yürüyüşe geçmişti.(Sarıbay,1982:98)

31 Mart Darbecileri tıpkı bir Moğol Ordusu gibi Yıldız Sarayı başta olmak üzere bütün İstanbul'u yağmalamışlardı. Saraya yapılan büyük yağmadan kütüphane bir büyük fedakarlık sonucu ancak kurtulabilmişti.

Mehmet Serhan Tayşi bu olayı şöyle anlatır :II. Abdülhamid'in en itimat ettiği insanlardan biri olan Sabri Bey, meşhur Yıldız Yağması'nda kütüphanenin kapısına yatmış,“Beni öldürmeden giremezsiniz!” diye restini çekmiş. Böylece, yağmacıların elinden koca kütüphaneyi kurtarmış. (Tayşi-Kılınç,2009:313)

31 Mart Darbesi ve İngiltere

Resmi tarihi kayıtlarda ‘31 Mart Vakası' olarak tanımlanan bu olay aslında Sultan 2.Abdülahamit'i tahttan devirmek için tertiplenen bir darbeden ibaretti. Bu yüzden ‘31 Mart Vakası' olarak değil ‘31 Mart  Darbesi' olarak tanımlanmasında fayda var.

Hareket Ordusu yeni kabineyi kurma vazifesini İbrahim Hakkı Paşa'ya verdi. Ne var ki bu gelişmeyi Said Paşa ve arkadaşları kabul edilebilir bulmadılar.Bir hükümetin ordu tarafından iş başına getirilmesinin meşrutiyetle bağdaşır olmadığını savundular. Müteakiben Hareket Ordusu komutanı Mahmut Şevket Paşa, İttihadçılar tarafından sadrazamlığa getirildi.

Sultan II. Abdülhamid, 31 Mart Darbesinin ardından  tahttan indirildi. Sultan, toplumun niteliğini artırmak için bizzat kendisinin kurmuş olduğu üst düzey mesleki okullardan yetişen subayların karıştığı bir darbe aracılığıyla hal edilmişti.

‘Bir gerici isyan' diye gösterilen 31 Mart Darbesi'ni er elbisesi giydirilmiş ittihatçı subayların idare ettiği ve gerisinde İngiliz parmağı bulunduğu, ayrıca bu vakanın Sultan Abdülhamid'i devirerek imparatorluğu yıkmak hedefi güttüğü sonradan sabit olmuştu.

Filozof Rıza Tevfik darbedeki İngiliz parmağına şöyle  dikkat çeker: Albay öğretmen,31 Mart'tan sonraki her hadisede o sevimsiz İngiliz parmağını gösterdi. Mithat Paşa'ya yaptırılan Sultan Aziz'i hal olayının da buz gibi İngiliz işi olduğunu belirttikten sonra Geyikli Baba dediği Niyazi Bey'in akrabasından, edebiyat öğretmeni Albay İsmail Erdoğan'ın şu itirafını da bize hatırlattı: Henüz yeni zabit çıkmış çiçeği burnunda birer mülâzım (teğmen) idik. İttihatçılar, bize de nefer elbisesi giydirdiler. 31 Mart Hâdisesine karıştık. Bu katılmamıza mükâfat olarak, terfi zamanını beklemeden bir üst rütbeye terfi ettik. Bir rütbe kıdem aldık.” (Aktaran,Kabaklı,1989:137)

Yukarıdaki itiraftan da anlaşılacağı üzere, İngilizler ‘31 Mart' diye bilinen 12 Nisan 1909 tarihli irtica tertibini Halife Sultan Abdulhamid'i tahtından indirmek kastıyla el altından İttihat ve Terakki erkânına yaptırmışlardı.

Nitekim Tarihçi Yılmaz Öztuna da ayaklanmanın perde arkasını anlatırken. "Sultan 2. Abdülhamid'in tahttan indirilmesi, o dönemde British (İngiliz) entelijansiyası tarafından hazırlanmıştır. Balkanlar'a konuşlanmış ve çetelerle savaşan 3. Ordu subayları ile İstanbul'da bazı gazeteciler ve politikacılar elde edildi. İstanbul'daki harekete hiçbir üst düzey subayın katılmadı. Hareketin liderliğini onbaşılar, astsubay ve küçük zabitleri yaptı." (Öztuna:2005) tesbitini yapar.

Olayın bilinmeyen yönlerini gözler önüne seren Öztuna, halkın nasıl kandırıldığını da  şöyle anlatır: İngiltere'den para alan bir takım yobazlar, ortaya çıkıp 'şeriat isteriz' deyip, ayaklanmışlardır. İstanbul, başkent olduğu için her yer subay kaynıyor. Mektepli subaylar dinsiz kabul edildiği için halk subayları çevirip, 'Harbiyeli misin, alaylı mısın" diye soruyor ve harbiye kökenli subaylar feci şekilde tartaklanıyor veya dövülüyordu. (Öztuna:2005)

Objektif tãrihçilere göre ‘31 Mart; bazı çapulcuların, aşırı dincilerin, mollaların, mürtecilerin ayaklanması değildir. Daha ciddi ve yukarıdan plânlanmış bir senaryodur.'Mesela; Doç. Dr. Aykut Kansu'ya göre 31 Mart Darbesi “Meşru yollarla iktidara gelemeyeceğini anlayan bir siyãsî grubun anayasa dışı yollarla iktidara gelme mücadelesidir.” (Kansu:2001)

Dönemin devlet adamlarından Şerif Paşa da 31 Mart Darbesi'nin bir irtica hãdisesi olmadığına, bunun bir ‘İttihadçı hilesi' (Şerif Paşa,1990:45) olduğuna parmak basar.

31 Mart Darbesi Sonrası Ortaya Çıkan Siyasi Durum:

Darbenin ardından Sultan 2.Abdülhamit tahttan indirilir ve onun yerine Sultan Reşat tahta geçirilir.

31 Mart Darbesi ile Sultan 2.Abdülhamit'i tahttan indiren İttihatçılar, Onun yıllardır izlediği ‘Balkan Devletlerini birbiriyle uğraştırma' siyasetini ortadan kaldırdılar. Böylece Balkan Devletleri arasında kurulacak ittifakın temellerini atmış oldular.

Bu ittifak, Balkan topraklarını elimizden çıkaran Balkan Savaşı olarak birkaç yıl sonra karşımıza çıktı.

Dönemin Sadrazamı Mahmut Şevket Paşa, “Ben sadrazam bulunduğum müddetçe birçok işi padişaha haber vermeden yaptım.” itirafıyla o günlerdeki ülke idaresinin nasıl tek kişilik bir diktaya döndüğünü itiraf eder.

Sultan Reşat'ın Mabeyn Başkatipliğini yapan Lütfi Simavi Bey bu vaziyeti şöyle anlatır:Mahmut Şevket Paşa, Hareket Ordusu Kumandanı olarak İstanbul'a gelip 31 Mart Olayı'nın bastırılmasında büyük rol oynamış bir kumandandı. Ancak, kendi o olaydan sonra tekrar eski görevine dönmemiş, İstanbul'da kalarak Birinci, İkinci, Üçüncü olmak üzere üç ordunun müfettişliğini birden üzerine almıştı. Ne var ki, sadece askeri işlerle uğraşmakla kalmıyor, her türlü siyasi ve idari konularla da ilgilenmekte kendini yetkili sayıyordu. Açıkça söylemek gerekirse, tam anlamıyla memleketin diktatörü kesilmişti. (Simavi,2006:50)

Kılıç Ali de Hatıralarında 31 Mart Darbesi sonrası ortaya çıkan siyasi durumu şöyle anlatıyor: 31 Mart olayından sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından tahta çıkarılan Sultan V. Mehmed Reşad, ülkenin kaderiyle ilgili işleri ancak her şey olup bittikten sonra öğrenebiliyordu. Başlangıçta bir hükümdar ve iki meclis var idiyse de, bunların hepsi sözden ve gölgeden ibaretti.Meclis'teki mebuslar parti listesinden seçilir, sonra da Meclis dışında Merkez'i Umumi (Genel Merkez) denilen, İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin beyni durumundaki merkez komitesi tarafından yönetilirlerdi.(Kılıç-Turgut,2010:21)

Mabeyn Başkatipi Lütfi Simavi Bey'in Hatıralarında yer alan ayrıntılar darbenin ardından nasıl bir tablo oluştuğunu canlı bir şekilde gözler önüne serer: (…) Bir gün Kolağası Resneli Niyazi Bey saraya geldi. Bu zata ve daha sonraları Harbiye Nazırlığı'na geçmiş bulunan Enver Bey'e dağa çıktıklarından dolayı, gazeteler tarafından “Hürriyet Kahramanı” unvanı verilmişti. Resneli Niyazi Bey, yakın akrabasından biri kendisini kandırmış, adeta sergilemeye başlamıştı. O heyecanla, her gittiği yerde de halk ona büyük sevgi gösterilerinde bulunuyordu. Kendisinin Mabeyn-i Humayun'a gelmiş olduğunu Padişah'a arzettik. Sultan Reşad onu huzuruna çağırdı. Bir hayli iltifat etti. O sırada İstanbul'un tanınmış fotoğrafçısı Febüs de sarayda bulunmaktaydı. Padişah'ın emriyle Niyazi Bey ile birlikte resmimizi çektirdik.Odama döndükten beş dakika sonra Hasan Rıza ve Ali Rıza Paşalar yanıma geldiler.Canları sıkılmıştı. Kişiliği ne olursa olsun, bir kolağasının saltanat hanedanı üyelerinden bile daha öne geçirilmiş olmasını kınadılar.Yarın bu fotoğraf gazetelerde çıktığı zaman askerlerin üzerinde kötü bir etki meydana getireceğini ileri sürdüler. Netice olarak benden, münasip bir dille bunu Padişaha anlatmamı istediler.Doğrusu ben de tamamıyla onların görüşüne katılıyordum. Bundan dolayı derhal Padişahın huzuruna girip paşaların bana söylediklerini kendisine anlattım. Akla yatkın gördüğü herhangi bir şeyi kabul etmekte hiçbir zaman tereddüt etmeyen Sultan Mehmed Reşat:“Paşaların düşündüğü pek doğru, acaba ne yapsak?” diye sordu.Bunun üzerine ben, emir buyururlarsa fotoğraf camlarını (o zamanlar resimler filmlere değil, camlara çekilirdi) kırdıracağımı ve şayet Niyazi Bey durumu soracak olursa negatiflerin bozulmuş olduğu cevabını vereceğimi söyledim. Padişah uygun gördü. Öylece de yaptık. (Simavi,2006:22-23)

31 Mart Darbesi Meşrutiyete büyük bir darbe vurduğu kadar, ordu içindeki disiplin ve hiyerarşiyi de tamir edilemeyecek şekilde tahrif etmişti. Dönemin Sadrazamı Mahmut Şevket Paşa, bir süre sonra siyasete bulaşmış genç subaylara söz geçirmekten dahi aciz duruma düşer.

 Hareket Ordusu ile birlikte İstanbul'a gelen Selanikli Binbaşı Remzi Bey de Başyaverliğe tayin edildi. Aslında bir hükümdarın Başyaverliğine, binbaşılık rütbesindeki bir kimsenin getirilmesi hiç de yerinde bir hareket değildi. Ayrıca Remzi Bey'in tavır ve hareketleri de padişahın hoşuna gitmemişti. Padişahın emir ve fermanı üzerine, Hareket Ordusu Kumandanı Mahmut Şevket Paşa'ya giderek Remzi Bey'in değiştirilmesi hakkındaki arzuyu kendisine ilettim. O sıralarda genç subaylara gereğinden çok daha fazla önem verilmekte olduğu için, Mahmut Şevket Paşa uzun uzun düşündü, tereddütler geçirdi. Nihayet iki hafta sonra Remzi Bey, Petersburg Askeri Ateşeliği'yle görevlendirilip yerine Hurşit Paşa tayin edildi. (Simavi,2006:29)

Siyasete bulaşmış ordu mensubları içerisinde zamanla görüş ayrılığı çıkar. İttihad ve Terakki'nin uygulamalarını beğenmeyen bir grup subay, kendilerine ‘kurtarıcı subaylar' unvanı vererek, Meclisin feshi için başvururlar. Kendilerine kurtarıcı rolünü biçen askerler Parlamentoyu ise bir tiyatro olarak suçlamakta beis görmezler.

12 Temmuz 1912'de, Millet Meclisi'nin kırkıncı genel kurul toplantısının birinci oturumunda Meclis Başkanı Halil Bey, gündem dışı olarak söz alır ve bütün milletvekillerine şu konuşmayı yapar:

Yüce Meclis'e çok önemli bir konuyu sunacağım. Son derece dikkatle dinlemenizi bilhassa rica ederim. Dün akşam Meclis-i Mebusan'dan ayrılıp evime gittiğim zaman orada açık bir mektubun bırakılmış olduğunu öğrendim. Evdekiler, bunun bir subay tarafından getirildiğini söylediler. Mektubun sureti şudur:

Meclis-i Mebusan Reisi Halil Bey'e, Gerek İttihad ve Terakki çevrelerinde, gerek Millet Meclisi zemininde  vatan için hiç de hayırlı olmayan bir sürü kötü ve tehlikeli gelişmeler ortaya çıkmaktadır. Bunlara ilave olarak bu defa padişah katında da girişmiş bulunduğunuz bir takım teşebbüsleriniz ve entrikalarınız grubumuzca yakından izlenmektedir.

Bunların hepsini bildiğimiz ve büyük bir cezaya layık gördüğümüz halde ,elimizi pis kanlarınızla lekelenmeyi arzu etmediğimiz için sizlere hatırlatmayı gerekli görüyoruz. Milletle birlikte bütün ordunun başta gelen haklı isteklerinden en önemlisini teşkil eden şey, bugünkü Millet Meclisi'nin ve daha doğrusu Fındıklı Kulüp ve Tiyatrosu'nun bir an önce feshedilmesidir. Buna engel olmayacağınızı ve hatta isteklerimizi derhal gerçekleştirmeye çalışacağınızı kırk sekiz saat içinde belirtmez ve ispat etmezseniz bizler, üzerimize düşen vatan vazifesini tamamıyla yerine getireceğiz. Bunu size şimdiden haber veriyoruz. Şurası da bilinmelidir ki kendilerinde hiçbir değer ve meziyet görmediğimiz şahıslara hitap etmekten kendimizi arınmış saymaktayız.Halaskar Subaylar Grubu.” (Menteşe,1986:199)

Durumu şöyle özetlemek mümkün: İngiltere'nin desteği eşliğinde yeniçerilerin darbe geleneğini yeniden hortlatan İttihatçılar, bu sırada Orduya politika virüsünü de bulaştırmışlar, bu virüs Cumhuriyet Döneminde de kendini göstermiş, çok sayıda darbe ve kalkışma olarak karşımıza çıkmıştır.

HAFTAYA: BİR ŞEFLİK PROJESİ OLARAK KÖY ENSTİTÜLERİ                                

                                                     KAYNAKLAR

 

Kabaklı Ahmet,(1989),Temellerin Duruşması, İstanbul: Türk Edebiyat Vakfı Yay

 

Kansu Aykut,(2001), Radikal,11.6.2001

 

Kılıç Ali -Turgut Hulusi,(2010)Kılıç Ali'nin Anıları, İstanbul:İş BankasıYay

 

Koçak Cemil,(2012),Geçmiş Ayrıntıda Gizlidir, İstanbul:Timaş Yay.

 

Menteşe Halil, (1986),Halil Menteşe'nin Hatıraları,İstanbul:Hürriyet Vakfı  Yay

 

Öztuna Yılmaz,(2005),Türkiye, 6.4.2005

 

Sarıbay Selahattin Adil, (1982), Selahattin Adil Paşa'nın Hatıraları, İstanbul: Zafer Matbaası

 

Simavi Lütfi,(2006), Osmanlı Sarayının Son Günleri,İstanbul:Pegasus Yayınları

 

Şerif Paşa,(1990),Bir Muhalifin Hatıraları,İstanbul:Nehir Yay

 

Tayşi Mehmet Serhan,Kılınç Taha,(2009),Ali Emiri'nin İzinde, İstanbul:Timaş Yayınları