25 Kasım 2016

61 ismin çağrısı ya da takıntılı körlüğün kederi…

Diken.com.tr sitesinin AGOS gazetesine dayandırdığı haberine göre aralarında sanatçı, gazeteci, yazar ve akademisyenin olduğu 61 isim, belirsiz bir süreliğine Meclis çalışmalarını durduran HDP'ye bir çağrı yapmış.

61 isim yaptıkları çağrının başlığında ‘HDP'nin Meclis'teki varlığı her zamankinden daha önemli' demişler.

Derdi insanların demokratik, özgür ve eşitlikçi bir ülkede mutlu, huzurlu ve müreffeh yaşaması olan her insan, parlamentoda olmanın önemini bilir. Yabana atılmayacak oranda oy almış bir partinin, çok farklı fikirleri savunuyor olsa dahi mecliste olması ve ülkesinin gidişatını etkileyecek çalışmalara olumlu katkı sunmasının doğru olduğunu düşünür.

Haberi gördüğümde aynı fikirle bunun öncekilere göre objektif ve taraflara daha hakkaniyetli bakabilen bir çağrı olabileceğini düşünüp umutlandım. Hani en azından bunca rezaletten sonra, bu ülkenin görmüş geçirmiş onca insanı, nihayet ayakları yere basan bir çağrı yapmış olabilirler diye umdum. Fakat bir çırpıda heyecanla okuduğum habere göre bu çağrı da tıpkı öncekiler gibi sadece hayal kırıklığından ibaretti.

Deyim yerindeyse içerik tam anlamıyla ‘eski tas eski hamam' ya da ‘biz bildiğimizi okuruz' havasında.

Oysa bir çağrının başlığı ‘HDP'nin Meclis'teki varlığı her zamankinden daha önemli' ise çağrının içinde HDP'ye dair de bir takım objektif değerlendirmeler aramak normal değil mi?

Ya da son 1,5 yıldır yaşadıklarımızdan sonra bu başlıkla kaleme alınan bir metnin en azından biraz da olsa öz-eleştirel olmasının gerektiğini beklemek çok mu abes?

Lakin görülüyor ki aralarında birçok ünlünün olduğu bu kişiler için objektifliğin ya da öz-eleştirinin fazlaca bir önemi yok.

Çoğunluğu, ne olursa olsun işi Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Hükümete çakmak olanlar, lafı dönüp dolaştırmaya gerek bile durmadan tam cepheden bu meseleyi de getirip Erdoğan'a ve Hükümete bağlamışlar.

‘7 Haziran seçimlerinden bu yana tek adam yönetimine dayalı totaliter rejim, OHAL ilanının ardından yeni bir aşamaya ulaşmıştır.'

Vicdanı olan söylesin bu cümle bütünüyle kabul edilebilir bir cümle mi?

Nerede ölümsüz, terörsüz geçen Çözüm Süreci'nde masayı devirmek için fırsat kollayan Kandil'in ağzına bakanlar? Nerede 80 vekille seçilmiş olmanın gururunu yaşamak yerine şımarıklığına bürünenler? Nerede Kürt çocuklarının bir başka 10 bin küsurunun hendek ve barikat savaşlarıyla heder edilmesine sessiz kalanlar? Nerede Devrimci Halk Savaşı gibi ardındaki uluslararası amaçları saklanamayan kirli kalkışmaya alkış tutanlar? Nerede KCK dahil onca kurgusal tezgâhı ve 15 Temmuz darbesini bu millete yaşatan FETÖ ile iş çevirmekten utanmayanlar? Nerede kirli ortaklıklarla hayatı kaosa çeviren mayınları, bombaları, terör eylemlerini halk mücadelesi sanan PKK'yı alkışlayanlar? Nerede 6-7 Ekim komplosunu hayata geçirerek 50 küsur insanın katledilmesini sağlayanlar?

‘MHP'nin desteği ve yol vermesiyle Başkanlık sistemi gerçekleştirilmeye çalışılmakta, hak ve özgürlüklerin ihlal edilmesi, keyfi uygulamalarda bulunulması ve demokratik kazanımların yok edilmesi nedeniyle Türkiye'de ‘karanlık bir dönem' yaşandığı…'

Peki, bu sözlerde ‘haklısınız' denilecek ölçüde bir objektiflik var mı?

Veya bu lafları yazabilen ya da altına imza atabilen hangi sanatçı, gazeteci, yazar ve akademisyen bu ülkenin meseleleri konusunda samimi kaygı duyduğuna ikna edebilir bizleri?

Vurgulanan ‘karanlık dönemin yaşanmaması' için yana yakıla meclise çağrılan HDP ne yaptı mesela? Bütün meseleyi Erdoğan'ın Başkanlık istemesine bağlamanın ve kanlı bir örgütün adeta kuklası olup, ‘kişiliksiz siyaset'i tercih eden HDP'yi masumlaştırmanın sürekli dem vurulan demokrasinin gelişmesine katkısı olabilir mi peki?

61 ismin kaleme aldığı bildiri, Meclis'te bulunmanın önemine vurgu yaptığı ilerleyen satırlarda da maalesef benzer bir avallık ya da bilinçli bihaberlikle devam ediyor. Öylesine kalıplaşmış ve ezber cümlelerle bir resmi çiziliyor ki bilmeyenler HDP'nin (PKK'nın) cennetten çıkan pirüpak bir parti, vekillerinin ise kanat takmış melekler olduğunu düşünebilir.

Anlıyorsunuz ki gerçeklerden, objektiflikten, samimiyetten ve ciddiyetten uzak çağrının asıl amacı, Meclise dönmek isteyen HDP'ye kamuoyunda bir baskı varmış havası yaratmak.

Yani sakat içeriği kadar kurnazca yazılmış bir çağrı bu. Başka da derdi yok.

Bir Meclis konuşmasında Mustafa Kemal ‘Güç ve kuvvet, Türkiye'de ve Türkiye halkında olan gelişme cevherine, zehirli ve yakıcı bir sıvı katmıştır. Bunun etkisi altında kalarak, milletin en çok da yöneticilerin zihinleri tamamen bozulmuştur. Artık durumu düzeltmek, hayat bulmak, insan olmak için, mutlaka Avrupa'dan nasihat almak, bütün isleri Avrupa'nın emellerine uygun yürütmek, bütün dersleri Avrupa'dan almak gibi birtakım zihniyetler ortaya çıktı' diyor.

Sanki kendi ülke gerçeklerine kör, Batıdan gelen her şeye tapınırcasına ‘evet' diyen bu kişileri tanımlıyor Gazi.

Takıntılardan ve tek yanlı bakışlardan uzak, objektif çağrılar duymak umuduyla…