20 Temmuz 2016

ABD darbeden haberdar değilmiş

Kuraldır, olay olur ardından binlerce haber uçuşur. Dikkatli olanlar doğru ile servis edileni ayırabilir, kafa karışıklığı yaratmaya çalışan dezenformasyon amaçlı olanları ayıklayabilir ve gerçeklerin zamanla ortaya çıkacağını bilir. Coğrafyamıza uydudan bakar gibi tepeden bakıp kıyas yapanlar ise büyük resmi daha rahat görebilirler.

Komplo teorilerine girmeden gelen haberlere bakalım öncelikle. ABD elçisi Bass darbeyi ABD'nin yönettiği suçlamaları için şöyle demiş;

 “Türk basınında bu konuyla ilgili birtakım şüpheler olduğunu gördüğümüz için şu hususu kesin bir dille ifade etmek istiyorum; Amerika Birleşik Devletleri hükümeti darbe girişimini yönetmedi, desteklemedi ve girişim gerçekleşmeden önce veya yapılmaya başlanana kadar bu durumdan haberdar değildi. (…) Bir kez daha ifade edecek olursam; ABD'nin bu darbe girişimine dair önceden bilgisi yoktu. Bu iddialar kabul edilemez."

Şimdi bunu demeci veren elçi beye soralım. Türkiye'de patlayacak her bomba ve terörist saldırı öncesinde şaşmaz bir şekilde uyarı yapan ABD'nin bu darbeden nasıl haberi olmadı? Teker teker FETÖ'cü olduklarını itiraf eden darbecilerin elebaşısı nerede ikamet ediyor?

Darbe acemice yapıldı iddialarına ise gülüp geçiyoruz. Genelkurmay'ın en tepe noktasındaki adamlarının şakaklarına en güvendikleri adamlarca silah dayanabilmesini, F-16'ların saatlerce havada kalabilmek için için İncirlik üssünden tanker uçakların havada yakıt ikmali yapmasının düşünülmesi mi acemiliktir. Darbecilerin Whatsup kullanmasını bize acemilik diye yutturmaya kalkışanlar ya çok cahiller ya da bir şeyleri gizlemeye çalışıyorlar. (Yakınlarda Whats-up gibi programların şifrelemesinin kırılamadığı için ülke güvenliği için tehdit oluşturduğunu söyleyen İngiltere başbakanı Cameron tekrar seçilmesi halinde bu programları yasaklayacağını söylemişti)

 

Ama biz bunların hiçbirine girmeyeceğiz. Dün akşamdan itibaren haber bültenlerine düşmeye başlayan bir gelişme üzerinden gideceğiz:

Cumhurbaşkanı Erdoğan'a suikast için 40 bordo bereliyi 50 bin mermiyle gönderen FETÖ cuntasının, siyasetçi ve gazetecilerin de içinde yer aldığı 9 bin kişilik “ölüm listesi” hazırladığı ortaya çıktı. Cuntanın planına göre, ordu içindeki FETÖ'cü askerler ülke yönetimini ele geçirirken ‘infaz timleri' de eş zamanlı olarak siyasetçi, polis, hâkim, savcı, gazeteci ve işadamı gibi binlerce FETÖ karşıtını teker teker öldürecekti.

Burada FETÖ'nün toplama kamplarına atıp imha etmek için uydurduğu sadece “Selam Tevhid örgütü” kapsamında dinlediği ve fişlediği 3000'den fazla dindar insanı da hatırlatalım.

Şimdi Türkiye'den ayrılıp 2010 yılından yazılan bir makale üzerinden bir Irak yolculuğu yapalım:

Iraklı yazar Layla Anvar'ın, konuyla ilgili dikkatli yazısını okurken ürpermemek elde değil. Özetleyelim:

İlk zamanlar, suikastleri, "Irak halkından intikam almak" için Baasçıların ve El Kaide'nin yaptığı söyleniyordu. Irak yönetiminin resmi tezi buydu. 150 bin paralı asker ve istihbaratçının kol gezdiği ülkede oklar ABD istihbaratının işaret ediyordu. Anvar'ın araştırmasına göre Irak'ta 3 bin civarında aydın, bilim adamı, araştırmacı, doktor öldürüldü. Binlercesi ülkeden kaçtı, çok sayıda insan kayıp... 2003 yılında, yani işgal yılında Irak'ta 45 bin bilim adamı var. Bugün bu 45 bin kişiden kimse kalmadı. Bazıları öldürüldü, bazıları ülkeden kaçtı ya da kaçırıldı. Peki bu sistematik soykırımda kimlerin parmağı var? Layla Anvar'ın tespitleriyle bakalım(…)

       

1991 savaşından sonra Irak ambargo altındaydı. Görünüşte Birleşmiş Milletler denetiminde. Bütün bilim adamları listelenmişti. 12 yıl boyunca bu kişilerin büyük bölümü ABD tarafından sorgulandı. BM verileri, ABD'nin kullanımındaydı. Daha o tarihlerde, sonradan öldürülen bilim adamlarıyla ilgili bütün bilgiler, ABD'nin eline geçmişti. Burada BM'nin oldukça kirli bir rolü olduğunu söylemek mümkün.

             

2003 işgalinden hemen sonra Irak'ta ordu ve istihbarat tamamen değiştirildi. Bunun ardından bilim adamları hedef olmaya başladı. Bazı Kürt gruplarla Şii gruplar bu amaç için kullanıldı. Kim için? Tabi CIA ve Mossad için... ABD Kongresine sunulan bir raporda, o dönemde 300 bilim adamının, 200 üniversite hocasının öldürüldüğü bildiriliyordu. Dava Partisi, o dönemde, bu ölümlerin CIA ve Mossad tarafından yürütüldüğünü açıkladı.

İşgalden sonra Irak'ın savaş pilotları da birer birer öldürüldü. Kaynaklar, pilotlardan sadece bir tanesinin hayatta kaldığını gösteriyor. Anvar, pilotların İran istihbaratı tarafından öldürüldüğünü söylüyor.

          

Suikastlerle ilgili bir başka işaret; dönemin İçişleri Bakanı ve silahlı adamlarını gösteriyor. Akademisyenlerin, doktorların, bilim adamlarının evleri bu maskeli kişilerce basılıp öldürüldüğü, kaçırıldığı, işkence altına alınıp ortadan kaldırıldığı belirtiliyor.

Samarra'da bazı suikastlerde el Kaide izleri olduğu, buradaki el Kaide yapılanmasının İran ve ABD istihbaratıyla bağlantıları olduğu ifade ediliyor.

Anvar, yazısında değişik araştırmalara, listelere, sayılara yer veriyor. Uzmanlık alanlarına göre suikaste uğrayanları alt alta sıralıyor. Öldürülenlerin yüzde 62'si master ve doktora eğitimi almış insanlar. Burada binlerden söz ediyoruz.

Bugünkü Irak Sağlık Bakanlığı verilerine göre, 8 bin doktor ölüm korkusuyla ülkeden kaçmış, 2 bin doktor öldürülmüş.

Bütün bunlara rağmen, binlerce eğitimli insanı sistemli şekilde yok eden operasyonu kimlerin yaptığı hala bilinmiyor. Şüpheliler arasında; CIA, Mossad, bazı Kürt gruplar, bazı Şii gruplar var.

Ancak, işgali planlayanların, 1991'den beri hazırladıkları listede adı geçen bilim adamlarını birer birer ortadan kaldırdığı, bunun için Irak içinde çok farklı kesimleri kullandığı artık bilinen bir gerçek. ( İbrahim Karagül, Yenişafak, 15/04/2010)

İşte size ABD /İngiltere ve İsrail'in çalışma tarzı. Onlar ülkenin beynine saldırır ve beyni alınmış ülkeyi kan isteyen çakallar gibi parçalarlar. Irak'ta CIA/MOSSAD/MI6'in direk olarak yapmaya yetişemedikleri suikastler için kullanışlı taşeron Kürt ve Şii gruplar vardı. Aslında oyun farklı değil, burada da o işleri yapması için yine Kürt görünümlü PKK ve Mezhepçi DHKP-C kullanılmakta, onlar için alanı temizleme, ince istihbarat, lojistik, dinleme, barınma ve koruma işlerini ise devlete sızdırılmış FETÖ'nün askeri, polisi, hakimi, savcısı, işadamı, abla ve abileri yapmaktadır.

Fazla detaylarda boğulmadan coğrafyamızdaki büyük resme bakarak bile olayın failini bulmak mümkün iken, darbenin başarılı olamaması hasebiyle bunun ABD işi olamayacağı teziyle ortalarda dolananlar, komik gerekçeler üzerinden başka zaman milleti suçladıkları komplo teorisyenliğine soyunmaktadırlar.

Bu arada niye başarılı olamadı diyenlere söyle cevap verelim. Muhtemelen devlet istihbaratı aldı ve kendi oyun teorisini kurdu. Ülke için gerekenin en iyisini düşündü ve gerekeni yaptı. Her zaman bir devletin yapabileceği en insani şekilde dış politika çizmeye çalışan bu hükümete “devlet realist olmalı duygusal olmamalı” diye akıl verenler, şimdi niye ağlaşıyorsunuz?

Devlet çok yakında ve yakınında gördüğü bir tehditi karşılamadan önce evin içini düzenliyor.

1918 yılında I.Dünya savaşı kaybedildi, Lozan'da ülke Batı tarafından teslim alındı, İstiklal mahkemelerinde ülke nüfusu ve beyni soykırıma tabi tutuldu, harf devrimi ile bir gecede ülkenin bütün siyasi/bilimsel hafızası silinerek ülke beyin ölümü gerçekleşmiş bir şekilde bitkisel hayatta makinaya (Batıya) bağlandı. Buna rağmen vücut zaman zaman direnip beyine elektrik akımları göndererek onu diri tutmaya çalışsa da bu girişimlere narkozla müdahale edildi. (1960, 1970, 1980, 1998). Buna rağmen 2001 yılıyla birlikte artık narkoza da alışan vücut uyandı ve uyutulmaya direndi. 2007 yılında yapılan son narkoz denemesi de (internet muhtırası) başarısız olup hasta bu tarihte makinadan çıkacağını bildirince (ABD ile stratejik ortaklık onların istediği şekilde yenilenmeyince) bu kez direk saldırı başladı. Önce virüslerle vücudu (PKK/PYD/DHLP-C-HP/HDP) içeriden yıkmaya çalıştılar. Olmayınca geçtiğimiz Cuma günü makina (Batı koalisyonu) hasta zannettiği vücuda karşı 40 yıl önce enjekte ederek zaman ayarlı bir kapsülün içinde tuttuğu bir virüsü (PDY) kullandı ama başaramadı. Vücut ve beyin senelerce yatağa bağlı kalmanın verdiği sancı ile öyle bir ayağa kalktı ki, makina şaşkın.

Ama bitmedi çünkü makina senelerce narkozla yatakta tuttuğu hastayı çok iyi tanıyor. Çok dikkatli olmanın zamanıdır. Çünkü içeriden yıkamadığı vücuda bu kez dışarıdan diğer çakalları da yanına alarak saldıracaktır. Tabii o cesareti kendisinde bulabilirse.

Cephe hattını batıya taşımanın zamanıdır.

Bir sonraki İslam Ordusu tatbikatı tüm Eylül ve Ekim ayını kapsayacak şekilde Konya ve Malazgirt ovasında yapılmalı, İncirlik üssü acil olarak süresiz kapatılmalıdır. Artık cepheyi kendi sınırlarımızda değil onların sınırlarına taşımanın vaktidir.

           

Vakti geldiğinde Türk devleti, paralel mikropların Batılı efendilerine vermek için kozmik odalarımızda arayıp bulamadığı “Kıyamet Savaşı” senaryosunu çıkaracaktır.