Abdala malumdur ki...

Vicdan, akıl ve hafıza derken bunu hem fert hem de toplum için söylüyoruz. Hafıza biriktiren, akıl muhakeme eden, vicdan ise karar veren merci.

Üçünün de somut bir karşılığı, resmedilecek bir yanı yok. Yine de hafıza beynin fonksiyonları yoluyla anlaşılabilen biyolojik sistemin bir parçası. Akıl ve vicdan ise öyle değil. Ama his de değil. Farkına varılacak hiçbir işareti yok; ta ki inisiyatifini ortaya koyup kararını verinceye kadar.

Aynı ortak kökenden, aynı coğrafyadan, aynı topraktan beslendik millet olarak. Çok badireler atlatıldı. Çileyi mutlulukla dengeledik, bu mahsulden huzur devşirdik. Huzur ki, nice asırdır yaşatılamıyordu etrafımızda, kervanlarla taşınmıyordu, sipariş edilmiyordu.

Kötü günleri unutmak adına bir tek fotoğrafın kalmadığı, bir tek satırın yazılmadığı devirler yaşandı. Kıssalara dönüşmedi felaketler. İbret misalleri, önceden olduğu gibi, büyük insan kıyımları sonrasında bile gündelik hadiselerden seçildi.

Atamız, toprağımız, havamız suyumuz hepimizi bir arada, bu düsturla yoğurdu. Giden asker konvoylarının yolunu gözlerken bulduğumuz her kumaşa çiçekler işliyorduk.

Doğusundan batısına memleket sathı, her muharebede pür telaşla, tedirgin bekleyişlerle rüzgârlanırdı. Mevsimlerse insan taşırdı. Mevsimler rahmet ve bereket taşırdı. Gönüller çile ve sevinç demindeki huzurla donanırdı. Hasretli bekleyişler, dualarla umutlanırdı. Hüzün göç eder, umut bir yere kımıldamazdı.

Her asker bir yiğit, her savaş kaybedilse de bir zaferdi. Şühedanın bereketi nice nesilleri omzunda taşırdı. O rahmet kuşatırdı vatan sathını. Gönüller şefaat ümidiyle avunurdu.

Memleketin kanunuydu; işgale direniş, zalime korku, tehdide teyakkuz ve şer ittifaklarına başkaldırı haysiyetin muhafazası ve yükselmesi içindi. Savaş, yalnızca vatan sathının, memleket namusunun müdafaası ve kutlu emanetin muhafazası içindi.  

Aidiyetlerimizi kırıp geçiren asrın sonunda, dostu düşmanı karıştıran nesiller peyda oldu. Binlerce yüreğin tek bilek olup savaştığı günlerden bin bir çehreli kötülüğe kafa tutmak için, çileden huzur devşirmek için, milyonların geleceğine bu huzurdan pay eklemek için verilen haklı mücadeleye karşı tasarlanan “iç nefret”le boğuşur bulduk kendimizi.

O “iç nefret” kolektif bir ihanetle savaşa hayır derken işgale evet çağrısı yapıyor. İçi boşalmış, değersizleşmiş ve ihaneti pay etmiş aydın kisveliler, savaşan yiğitlerin tekbirlerinden, destek veren yüreklerin gür sesinden çok tutundukları dalların budaklarından ayrılış çatırtısına tahammül edemiyor. Peşlerinden cehaleti sürüklüyorlar. Çünkü cehaleti bilgi tahsilinden ayıran ince çizgi hakkında malumatı olmayanları kendi cephelerine çekebiliyorlar hâlâ.

Ve memleketin aydın açmazı bir defa daha karşımıza dikiliyor. Yıllarca dayatılan asliyete mensup olamamış tasarı/satılık kimlikler, inkârları ölçüsünce alkışa boğulacak kadar körleştirdi kamuyu. Kâh yaptığını “sanat” olarak pazarlayan eğlence planlama teşkilatı girdi devreye kâh akademi kumpaslarıyla yıllarca Anadolu'nun kanını çiğnediler.

Zira memkeletin “iç nefret” denkleminde “savaşa hayır” diyenlerin aklı körleşmiş, hafızasını reddetmiş vicdansız eli, Mehmetçikten bile daha fazla kana boyanmıştı. Mehmetçik barış için savaşır, aydın bozmaları işgal için barışırdı.

Ama bu katranlı cümlelerden bırakın vatanı, zavallı bir duvar bile inşa edilmez. İnkârları hakiki inancın karşısında mesnetsiz kalan bir itirazdan öteye gitmez.

Çünkü bu vatanın dünya mazlumlarının birbirine tutunuş harcı olduğuna inananlar, Afrin'in çilesine son verecek Zeytin Dalı Harekâtı'yla bir daha dirildi.

Çünkü biliyoruz ki mutlak bağımsızlığımızın muştusu bu harekât, masuma ve Müslüman'a hayat hakkı tanımayan pusuyu bir defa daha dağıtacak.

Çünkü hüznümüz göç etti, umudumuz başucumuzda.

Abdallara malumdur, zira abdallar anlar, anlatır, geçmişinden sağlam dersler çıkarır, ferasetlidir. Çıkaramayanlar ne yapsanız anlamaz; ama yine de vicdansızlar için şu kıymetli Namık Kemal beytinin tekrarında bir beis yok:

Kimsenin lütfuna olma talib,

Bedeli cevher-i hürriyettir.[1]

 

[1] (Kimsenin lütfuna, yardımına, talip olma. Karşılığında hürriyet cevherini vermek zorunda kalırsın.)