ABD'nin terör ve terörizm ile mücadelesi sanal bir gerekçedir
Bugün dünyanın seksen farklı bölgesinde savaş, çatışma ve kriz hali mevcut. Bunların bir kısmı dondurulmuş sorun olarak nitelendirilen ve her an sıcak bir çatışmaya dönüşme potansiyeli taşıyan krizlerdir. Ve bu sorunların hiçbiri bir diğerinden bağımsız değildir.
Myanmar-Arakan sorunu güney Asya’daki,
Suriye deki savaş Orta doğudaki güç mücadelesinden bağımsız ele alınamaz.
Daha dün Güney Çin denizindeki
Hakimiyet krizi derinleşirken, ırak ve Suriye’de yenilmeye yüz tutan IŞİD’in
birdenbire Pasifik ülkesi Filipinler’de ortaya çıkması, hemen ardından da ABD’nin
radikal İslamcı kökten dincilikle mücadele adı altında bu ülkeye asker
göndermesini güvenlik ile alakalı bir strateji ve tesadüf ile açıklayabilir miyiz?
Şu değişmez bir gerçektir. Hakim
Küresel güçlerin varlığını sürdürebilmesi için daha çok krize ve savaşa ihtiyaç
vardır.
Mevcut devletler uzun bir tarihsel
süreç içinde, toplumsal ve ekonomik yapıların dönüşümü sonucunda ortaya
çıkmıştır. Dolayısıyla ekonomik ve toplumsal yapıda yaşanan değişim ve
dönüşümler mevcut siyasal modelleri de tartışılır hale getirmiştir.
Küresel aktörler yeni bir dünya düzeni
kurarken, kendi çıkarlarını gelişmekte olan ülkelerin çıkarları olarak
sunarlar. Koydukları kurallara uymayanları ise terörist devlet ilan edip
cezalandırırlar.
Kurulmaya çalışılan yeni bir dünya
düzeni olduğu için, meşru-gayrımeşru bütün yöntemler uygulanmakta, bazı ülkeler
askeri müdahale ile işgal edilmekte bazı ülkelerde ise iktidarlar renkli
devrimler ile el değiştirmektedir.
Küresel güçler kendi vatandaşlarının
refahı için dünya nüfusunun büyük bir bölümünü ateş çemberine dönüştüren
politikalar izlemekten asla çekinmezler. Yalnız burada önemli bir paradoks,
gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülke insanlarını mutlu etmeden, kendi
ülkelerindeki huzuru sağlamalarının güç olduğunun unutulmasıdır. Yaşanan göçler
bunun en bariz kanıtıdır.
Güçlü ülkeler, çıkarlarını korumak ve
sürdürmek için her dönem Konjonktüre uygun yöntemler uygulamışlardır.
Dünyayı huzura kavuşturmak iddiasıyla,
büyük bir coğrafyayı, kendi çıkarları açısından yeniden dizayn etmek üzere,
Yeni Dünya Düzeni, Büyük Ortadoğu Projesi, Renkli Devrimler, Arap Baharı diye adlandırdığı
projelerle, dünya savaş alanına dönüştürülürken, küresel düzenin işleyişi,
küresel güçlerin planları doğrultusunda oluşacak ilişkiler yoluyla
belirlenmektedir.
Savaşlar çoğu zaman ülkelerin silahlı
kuvvetleri arasında değil, istihbarat servislerinin planlamaları doğrultusunda,
stratejistler tarafından hazırlanan doktrinler çerçevesinde, terör örgütleri
aracılığı ile sürdürüldüğünden siyasi ve politik çözümler daha bir karmaşık
hale gelmektedir.
ABD dünyanın stratejik noktalarını,
ticari pazarlarını, hammadde ve enerji kaynaklarını ya doğrudan ele geçirdi ya
da bir şekilde kontrol altına aldı.
Coğrafi keşifler, Fransız İhtilali,
Sanayi Devrimi ile dünya yeni bir sistemle tanışırken, gelişmeleri doğru
okumayı ve önlemler almayı başaramayan devletler, dün olduğu gibi bu günde gelişmelerin
dışında kalmıştır.
Uluslararası ilişkilerde gelişmeleri
doğru okuyamayan devletler, önce istikrarsızlaşır, sonra yarı sömürge haline
gelir, parçalanır ve sonunda yıkılır.
Tarihi süreç içerisinde yaşanan bir
değişimin yeryüzünün belirli bir bölgesiyle sınırlı kalmayıp, hemen hemen her
yeri etkilediği de bilinmelidir.
ABD ve yeni küresel Partnerleri
tarafından kurulmaya çalışılan Yeni Dünya Düzeni, Platon’un MÖ 5yy’da
söylediği, “…Güçlü ile güçsüzün kuracağı
bütün ortaklıklarda güçsüzün bir menfaat sağladığını asla göremezsiniz…” (
Platon, 2003. s. 52 ) sözünden, güçlü devletlerin eşitlik ve adalet anlayışının
2500 yıldır değişmediğini görüyoruz.
Güçlü devletlerle güçsüz devletlerin
gerçekleştirdiği stratejik ortaklıktan! Güçsüz devletin lehinde bir fayda
sağlandığı tarih boyunca görülmemiştir.
Başta ABD olmak üzere birçok gelişmiş
ülkenin uzun yıllardan beri terörizmle mücadeleyi gerekçe göstererek petrol ve
stratejik bölgeleri kontrol altına alma projesi bu günde tıkır tıkır
işlemektedir.
Günümüzde bu proje, İslami terör
kavramı ile İslam ülkelerinin sahip olduğu doğal kaynakları ele geçirme aracı
olarak kullanılmaktadır.
ABD Gündemine aldığı suni ve sanal
İslami terör kavramı ile psikolojik baskı altında tuttuğu ülkelerden aldığı
destekle, geçmişte Afganistan ve Irak’ı işgal ederken, Terörün kökünü kurutma
ve totaliter rejimlere son vererek demokrasiyi yerleştirme iddiası demokrasiyi
getirmekten ziyade, terörü daha da artırmış, o ülkeleri daha bir yaşanmaz hale
getirmiştir.
Akdeniz, Suriye ve batı Trakya’da ki
hazırlıklar; Türkiye, Afganistan merkezli orta Asya ve bölge eksenli yaşanan
son gelişmeler den bağımsız ortaya çıkmış gelişmeler değildir.
Küresel Masaya serilmiş harita ve
cetveller ile dünün sömürgecileri bu günün egemenleri 1920 de yarım
bıraktıkları işi bitirmek istiyorlar. Sınırların cetvelle çizilmiş gibi düz
görünmesini istemediklerinden yüz yıl öncesinden tek fark bu gün bunu ayık kafa
ile yapıyor olmalarıdır.
Vesselam.