09 Haziran 2019

Acaba yeni tehlikeli nesile ne kadar aitsin?

 “Şimdi üzerinde tartışılan büyük soru şu: Acaba insanoğlu bundan sonra sonsuz ve bugüne dek görülmemiş bir gelişmeye doğru ivme kazanan bir hızla ilerlemeye başlamalı mı, yoksa mutluluk ve sefalet arasında sonsuza dek salınmakla mı lanetlenmiş?”

T.R. MALTHUS

Dünyanın bir başka köşesinden, Hong Kong'taki eğitim sisteminin değişimi ve bir öğrenci hareketi ile alakalı belgesel izlerken uyuyakalmak… Günümüz Bilgi Çağı'nda kendini biraz daha üst sınıfa çıkarma idealinde olan herhangi bir milenyalin yapacağı gündelik bir etkinlikten size söz ediyorum. Peki Joshua Wang adında bir gencin Komünist Parti'nin sunduğu yeni eğitim sistemini beğenmeyerek bir hareketi başlatması, Türkiye'de herhangi birine ne tür bir ilham sunabilirdi ki?

Birazdan sizlere sakın baskı gruplarının ve sistemlerin üzerinden gençlik hareketleri üzerine bir nutuk çekeceğimi düşünmeyin. Bugün elde etmek istediğimiz bilgiden, elimize geçenden ve bir süre sonra işlenmediği için çöp haline gelmeye maruz kalacak olan bilginin evrelerinden söz edeceğiz.

Şayet Hamlet bugünlerde yazılmış olsa sizce Ophelia yas tutmak yerine Hamlet'i başka bir alternatif üretemediği için eleştirmeyi etmez miydi? Sanki ederdi, bilginin en ulaşılabilir ve özgür olduğu zamanda alternatifsizlikten romantizme mahkum olmuş bir kötü sonun yankılarını emin olun hepimiz sosyal ağlarda en interaktif biçimde izleme şansına nail olurduk. Zaten büyük ihtimalle karşımızdaki Ophelia da kitap kafelerden fotoğraflar paylaşan bir hipster olarak karşımıza çıkacağından tartışmanın seyri bir süre sonra ister istemez bilgi ve bilginin yükümlülükleri üzerine gelişirdi. Sahiden artık bilgi, değer ve norm oluşturmada bugünün koşulları için artık sadece bir sosyalleşme metası olarak mı kabul ediliyor olabilir mi?

Büyük bir çöplükte, çöpten beter…

Russel'in vaktinde ‘yararsız bilgi' olarak nitelendirdiği ne varsa günlük yaşam akışımız içinde planlarımızın içine bir biçimde dahil olmuş durumda. İş yerinde iş arkadaşlarınızla konuşabilmek için takip etmeniz gereken ayrı konular varken, bu durum eve yansıdığında hem varsa eşiniz, çocuklarınız ve ailenizin geri kalanı için sizleri sürekli bir şeyleri bilme konusunda zorlar hale getirebiliyor. Hal böyle iken kendinizi geliştirme noktasında, uzmanlaşmak istediğiniz diğer konularla beraber zihniniz atmosfer uzay çöplüğünü aratmayacak hale kolaylıkla gelirken, elde ettiklerinize şöyle bir göz ucuyla baktığınızda koca bir hiçlikle karşılaşmanız ise maalesef imkansız değil…

Ailenizin bin bir güçlükle sunduğu eğitim imkanlarından faydalanıp ortaya çıkardıklarınıza göz gezdiğinizde orta sınıfa ait olduğunuzu hissettiğiniz o an, sizi ister istemez adını tam olarak koyamadığınız bir üzüntünün halkasına davet ediyor. Bu duruma sosyal bilimler ise prekerya adını veriyor. Orta sınıfa mensup, güzel idealler gerçekleştirme niyetiyle yola çıkmış her insanın bir süre sonunda sistem içinde doğru istihdam edilemeyişi, mutsuz yepyeni bir sınıfın ortaya çıkmasına neden olarak prekeryayı ortaya çıkarıyor.

Bu kavramı ilk kez ortaya atan İngiliz iktisatçı Guy Standing'e göre, prekarya halk arasındaki yeni bir sınıfı karşılıyor, proletarya gibi. Köken olarak İngilizce precarious'dan (güvencesiz, belirsiz, istikrarsız, tehlikede) geliyor. Türkçeye çevrilmesi çevirdiğimizde karşımızda ‘tehlikeliler', ‘geleceksizler' gibi karşılıklar çıkıyor. Tıpkı bir distopya üçlemesinde yer alması beklenen toplumsal sınıflar gibi yani…

Eğer çalıştığınız işte kendiniz işte belirli bir gelecek göremiyorsanız ya da çalıştığınız halde standartlaşan yaşam koşullarının altında bir rutininiz mevcutsa siz de prekeryalaşmanın içinde yer alıyorsunuz demektir. Sözünü ettiğim koşullar ekmeğinizde kısıp sizi Netflix almaya da itiyorsa bilginin yeni hükümdarlığında tüm değersizliğine rağmen yaşam kalitenizi bir noktada düşürüp sizleri ‘küreselleşmenin çocuğu' haline de getiriyor demektir.

Prekerya özellikle y nesli araştırmalarında birçok teorisyen ve araştırmacı tarafından da sıklıkla kullanıldı. Özellikle 18-35 yaş arası neslin, yaratıcı-üretken kanadında yer alanlarının oluşturduğu bu tehlikeli sınıfın kontrolsüzlüğü Avrupa'yı çoktan etkisine altına aldı. AB ülkelerinin genç işsizlik oranlarına şöyle bir baktığımızda(yüzde 25-30 bandında) bu güvensizliğin sayılara nasıl yansıdığını daha iyi görebiliyoruz.

Bilginin değersizliğine geri dönersek…

Forbes 30 yaş zenginler listesinde yer alan Kylie Jenner'ı bundan birkaç sene önce bilmek, bilginin değersizliğini eleştirenler için önemli bir örnek niteliği taşıyordu. Ancak şu anda Kardashian'lar konusunda biraz geride kalmak yer alacağınız sosyal ortam içerisinde size sıkıntılar yaratabilecek güce sahip. Hal böyle iken bilgiyi seçmede niş davranan kitle de bilimsel makale maksadıyla popüler kültürü bir şekilde hayatlarına dahil ederek yollarına ilerliyor. Yani size faydalı olanı seçip, bir plan yapma yoluna gitmeye kalkarsanız popüler kültür her yerden tüm gerçekliği ile yüzünüze vuruyor.

İnsanoğlu hiçbir zaman kolayı yaşamadı elbette. Geçmişle bugünü kıyasladığımızda ne olursa olsun son moda akılcı iyimserliğin bizi sardığını fark edebiliyoruz. İnsanlar her zaman birbirinden karmaşık toplulukları kurarak hayatlarını idame etmek konusunda gayret gösterdiler. Bugün ise demirin, bakırın yerini bilgi aldı. Bunu kabul ediyoruz ancak her ne kadar bilgi ve bilgi alışverişinin sunduğu olanaklar, ilerleme ve refahın önünü açmış olsa uzun vadede bilginin ve bilmenin insana bir şeyler katsa da toplumların teker teker prekerleşmesinin önüne geçemeyeceğinin farkındayız. Kısa vadede yapacağımız ne olabilir? Öncelikle prekeryanın içinde ne kadar yer aldığımızı, yazıda sunduğumuz bulgular üzerinden bulmak. Sonrasında ise tüm bunlar yaşanırken bir sahil kıyısında tüm keyifçiliğinizle yaşananları izlemek ve alay etmek mi tercihiniz olacak yoksa imkanların imkansızlığı romantik bir budala olmaya doğru mu itecek hep birlikte göreceğiz.