Acı ve haz pazarı

Çağımız hız çağı ve modern hatta post-modern çağ olarak adlandırdığımız bu çağ, tarihin dehlizlerinde kaybolan ortaçağın istikrarının ve rutininin yerini haz ve heyecan arayışına bıraktığı bir çağ. İlahi olana değil, dünyevi olana bağlanma, gelip geçici olanı yüceltme, hatta yüce kavramının bizzat kendisine olan saygının yitirilmesi çağımız insanının temel karakteristikleri arasında sayılabilir. 


Ünlü Fransız, "merhametin" düşünürü Blaise Pascal, "bana bağlanmayın, çünkü ben öleceğim: gidin Tanrı'yı bulun" demiş. Pascal, gelip geçici şeylere, dünyevi olana bağlanmanın mutluluk getirmeyeceğini bilecek kadar filozoftu. Modern insan Pascal'ın ferasetini çoktan unutmuş ve kendisini bir haz ve acı pazarının kollarına şevkle atmıştır. Haz ve acı pazarı diyorum çünkü modern dünyada her şeyin bir pazarı nasıl varsa haz ve acının da var. 


"Biz muhtemelen insanları mutlu olmadığı için mutsuz eden ilk toplumları oluşturuyoruz" diyor Pascal'ın adaşı olan başka bir Fransız düşünür, Pascal Bruckner. Modern dünya küresel pazardaki kişilere şu talimatı verir: "Kendini sev, kendini tanı, kendi kendinin dostu ol, kendini beğen ve pozitif düşün, uyumlu ol. Canını sıkan şeylerden hemen uzaklaş." Bütün bunlar mutluluk pazarında yerini alabilmek, acı çekmemek, sıkılmamak ve depresyondan uzak durabilmek için. Mutluluk endüstrisi ve spirütüalitenin pazarlanışı. Yaşam koçları, meditasyon uzmanları, yoga, nefes alma teknikleri, otantik deneyimler, tütsüler ve rahatlatıcı medikal ilaçlar, alkol, uyuşturucu... Sıradanlıktan, rutinden acı çeken sıkılmış insanın oyuncakları ve bunların yaratacağı üst seviyede hedonizm keskin bir düşüşle, acı ve depresyonla neticeleniyor yine de. Hâlbuki günümüzde insanların derinlerinde hissettiği şey, toplumsal değersizleşmeden başka bir şey değildir. 


Aksi de doğrudur. Mutluluk arayışının yanı başında acı arayışı. Kamuoyunda bir davanın kabul görmesi için bir dönem kurban edilmiş, aşağılanmış, soykırıma uğramış olmak gerekir. Kurbanlar kendi acılarını göstermekle var olmak, rutini kırmak, buradayım demek neticede hissetmek ve hislerini kaygısızlara hissettirmek için cellada dönüşürler.

 

Acı dolu ama ideal bir yaşam. Dünyaya meydan okuyan bir çığlık.  Zulme karşı savaşanların kurdukları örgütlerde sonrasında nasıl zulüm ettiklerini büyük bir şaşkınlıkla öğreniriz ardından. Haksızlıklara uğramış olmaktan sarhoş haksızlık yapmak. Canlı bomba, mahkeme, örgütsel infaz, gönüllü tecavüz, suikast... Hakkımızı arıyoruz…


Aslında acının pazarlanışı için mutlaka ezilenlerin safında olan bir etnisiteye sahip olmak da gerekmez her zaman. Hepimiz çocuktuk ve çocukken duygularımız incindi. Ailemizin parası yoktu incindik, babamız otoriterdi incindik, evin itilen kakılan kardeşi, ablası, çocuğuyduk ve incindik... Türlü türlü aşağılamalara evde, mahallede, okulda, işyerinde maruz kaldık ve incindik. Para döktüğümüz psikoloğumuz şöyle söyler: "Biraz da çocukluğunuza inelim." 


Aydınlanma düşüncesi insanın mükemmelleştirilebileceği iddiasına dayandı ve bu iddiası iki büyük savaşla, Auswichtz ve Gulag toplama kamplarıyla, atom bombası, kanser ve aidsle yıkıldı. Alman düşünür Jürgen Habermas, umutla "Aydınlanma projesi henüz tamamlanmamış bir projedir" yani, tamamlanacak dese de maalesef söz konusu proje tamamlanmamış, iflas etmiş. Fakat İki şey gerçek olmuştur: insan merkezli evren ve gündelik haz ile acının pazarlanışı. Melal demiyorum, acı diyorum çünkü melal bir derdin neticesinde yaşanan ızdıraptır. Dünyada bir derdi olmak, İsmet Özel'in dediği gibi, sırf doğmuş olduğu için saldırıya uğramak, yani melal, Varoluşun derinliğine sorgulanmasından, insanın kozmostaki yerini sürekli olarak derin derin düşünmesinden doğar. Pascal melalin filozofudur. Modern birey ise melalden uzak bir şekilde mütemadiyen dırdırlanan, mızmızcı ve Can sıkıntısında boğulan bireydir. Tatminsizliğini mızmızlanarak dile getirip duran, hiç büyümeyen bir bebe. 


Bu bebe, ya haz arayışında ya da acı. Sonsuz haz arayışı ile sefillerden, ezilenlerden yana olmak yan yana var olabiliyor ve aslında birbirini besliyor. Acılarımızla Selfie yapıp haz duyuyoruz.