26 Haziran 2015

Adil değilseniz ya, ne etseniz para etmez...

Salı günü 25. Dönem Milletvekilleri Ant içip, resmen vekil oldular. Törene katılmak üzere TBMM'ye gelen Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Genel Kurul Salonu'na girişinde muhalefet vekilleri ne ayağa kalktılar ne de alkışladılar.

Türkiye'yi sivil bir diktatörlük altında yönetmeye çalışan, başkanlık sistemini bile memleket için değil kendi diktatörlük rejimini yasal güvenceye kavuşturmak için isteyen Erdoğan'ı protesto ettiler kendilerince.

Aferin onlara. Kendilerine oy verip oralara gönderen milyonlar bu Gezi hamlığından ve kırmızıçizgi kabadayılığından ötürü ne kadar övünür bilinmez ama bence geriye kalan seçmenler muhalefet vekillerini bu 'şımarık' tavırlarından ötürü 'milletçe' ne kadar alkışlasalar azdır.

'Şımarık' tanımını bir protesto hakkının kullanmışlığına tahammülsüzlükten dolayı sırf karşı bir laf sokma niyetiyle etmiyorum. 'Nerede ve ne zaman olursa olsun haklı protesto hakkının kullanılmasına karşı laf edenin dili kopsun' diyecek kadar protesto hakkına saygım bakidir çünkü. 

Lakin muhalif vekillerin seçilmiş bir Cumhurbaşkanına karşı meclisteki tavırlarını başka nasıl tanımlamak gerekir? Sadece şımarıklık da değildir yapılan. Üstüne hamdır, çocukçadır ve hatta değerbilmezliğin zirvesidir. O yüzden de sergilenen tavrı, çılgınca bir alkış tufanını hak edecek kadar her tarafından haksızlık akan bir zavallılık olarak tanımlamak çok fazla olmaz.

Evet, değerbilmezliğin zirvesidir de yapılan. Çünkü 'Sivil Diktatör' diye protesto ettikleri kişi, her dilden, her dinden, her mezhepten ve her etnik kimlikten insanın yıllar sonra kendisini temsil etme imkânı bulduğu o en demokratik meclisinin oluşmasına herkesten fazla emeği geçen kişidir.

O yüzden 'Baldıran şerbeti' içmeyi göze alarak yaratılan bir gerçek ortadayken, vicdanı ve adalet duygusunu örselememiş kaç kişi, muhalefetin bir Sisi'ye, bir Saddam'a, bir Esed'e dahi yapacakları şüphe götürür muameleyi Erdoğan'a layık görmelerini saygı duyulası, doğru ve yerinde bir protesto olarak değerlendirebilir?

Memlekette olan biteni ya Gezici kullanılmışlığıyla ya da düşüncelerin hapsedildiği kırmızıçizgilerin izin verdiğince yorumlayan muhalefet vekillerine ne deseniz nafile. Epeydir kendi bildiklerini okudukları için, lâubalî tavırlarına meclisin daha ilk gününde başlamaları son derece normal.

Onlarca yıldır ilk kez Türkü, Kürdü, Ermenisi, Romanı, Alevisi, Sünnisi, Ezidisi, Başörtülüsü mecliste özgürce yemin edebilme imkânı bulmuşken onlar, mesela protesto edilebilir bir yemin metnini değil dönüp dolaşıp, yine en kolayını, Erdoğan'ı protesto etmeyi seçiyorlar.

E hani Türkiye'de sivil diktatörlük vardı, parlamenter demokrasi sadece kâğıt üstündeydi ve Recep Tayyip Erdoğan sivil diktatörlüğün somutlaştığı isimdi. Siz mi çok yiğitsiniz, yoksa ısrarla 'diktatör' olduğu üzerine algı operasyonlarına giriştiğiniz Erdoğan'ın diktatörlüğü, sizlerin güle oynaya, her yerde onu protesto edeceğiniz düzeyde bir  'Muz Diktatörlüğü' mü?

'Adil olana dünyada başka ne gerekir ki' denir. Doğrudur. Bu ülke çoğunluğunun gözünde ne gösterilen tavrın ne de edilen kelamın beş para etmemesinin sebebi her daim 'adil olup-olmamak' ile ilişkilidir.

Muhalefet vekillerinin 'yiğidi öldür hakkını yeme' desturundan bihaber, böylesi anlamsız ve gereksiz eylemlere ihtiyaç duyması da işte o adalet duygusunun eksikliğinden başka bir şey değildi aslında.

O yüzden de farklılıkların kendilerini özgürce temsil edebileceği demokratik bir parlamentonun oluşması için çabalamış birinin, özgürlük alanlarını daraltan bir diktatör havasıyla protesto edilmesinin asıl kaybedeni de utananı da muhalefet vekillerinin kendileri oldu.

 bakimurat@gmail.com