19 Haziran 2017

Adil düzen ekonomik teorisi

Ekonomi kelimesi Yunanca “Oikonomia” kökünden gelmektedir. Ekonomi, ev-çiftlik idaresi anlamını taşımaktadır. “İktisat” kelimesiyle “Ekonomi” kelimesi arasında bir tefrik yapılamayacağı görülecektir. Şemseddin Sami, şu tanımı vermiştir: “İktisat= 1) İtidal üzere hareket, hadd-i vasatîye riayet, 2) Tasarruf, idare. İlm-i İktisâd=İlm-i idare, İlm-i servet. Fr. Economie.” (Sami Şemseddin, Kamus-ı Türkî, TDK Yayınları, 2015: 506).

Ev idaresi: İslâm düşüncesinde “ev”, 1) Karı-koca, 2) Çocuklar, 3) Yardımcılar, 4) Üretim araçları olmak üzere dört bileşenli olarak tanımlanmıştır. Osmanlı'da dört bileşenli ekonomi kırsal üretimde tımar sistemi içinde görülür. Ahilerin evlerinde de bu bileşenleri görmekteyiz. Evin tüm fertleri ekonominin üreten parçasıdır. Birey, ailesiz ev açamaz, esnaf/çiftçi olamaz. Halk geçimlik ekonomi içindedir.

 Adil Düzen Ekonomik Teorisi (ADET) ekonomik-iktisadî tasavvuru oluşturmaya çalışırken EV tanımı yapmamaktadır. Devlet (nizam) ile bireyden oluşan ama üç ilişki biçimi kurgulayan bir model öngörmektedir: 1) üreten/sanayici-patron, 2) üretim gücü/birey-tüketici, 3) kamu/düzenleyici.

İbrahim Halil Sugözü'nün Adil Ekonomik Düzen'i anlattığı makalesinde Ebu'l Ala Mevdudi'den alıntı yapılarak   [İslam Ekonomisinin Temel İlkeleri, Çıra Yayınları, 2016: 162]  bu birey temelli ekonomik görüş verilmiştir. İktisadî alan Devlet-birey çiftiyle anlatılmaktadır: “İslam Ekonomisinde bireyle toplum arasında ve yine bireylerin kendi aralarında denge söz konusudur. Birey ve toplumun uymak zorunda olduğu kurallar ile hakları arasında gerçek bir dengenin olması, sosyal adaletin gereğidir ve bireyin hakları ve yükümlülükleri açıkça koruma altına alınmalı aynı zamanda birey de hiçbir şekilde toplumun menfaatlerine zarar veren bir ekonomik eylemde bulunmamalıdır” (Sugözü, İslam Ekonomisi ve Adil Ekonomik Düzen, Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 12/8, Ss, 185-210, 2017: 197). Mevdudi toplumun temelinde “birey” haklarını ve yükümlülüklerini görmektedir. Oysa klasik düşüncede iktisat-ekonomi kavramı, toplumun temeline aile/hane yönetimini koymaktadır. İslâm ahlâk düşüncesi de tedbirü'l menzil kavramından hareket ederek inşa edilir. Menzil, “ev” demektir. Ev, bir işletmedir.

Sugözü'nün makalesinde Erbakan Hoca'nın toplumsal düzenini herkes kavramına ve eşitlik söylemine dayandırdığı izlenebilmektedir: “Adil Ekonomik Düzenin bu sistemlerin karşısında Hakkı üstün tutan bir ekonomik düzen olduğu ve bu ekonomik düzenin her noktasında sömürüye müsaade etmeyen, herkese hakkını veren, herkese karşı eşit davranan ve herkese fırsat eşitliği veren, herkesin faydalı, yapıcı faaliyetlerini destekleyen, ekonomik faaliyetleri teşvik eden, ekonomik gelişmenin önündeki lüzumsuz ve haksız engelleri ortadan kaldıran bir ekonomik düzen olduğu ifade edilmektedir” (Sugözü, 2017: 198). Oysa Kur'an'da ne eşitlik ve ne de herkes tasavvuru bulunmamaktadır. Nitekim ayette şöyle buyurulmuştur: “O, sizi yeryüzünde halifeler (halâifel ardı) yapan, size verdiği nimetler konusunda (fî mâ âtâkum) sizi sınamak için (li yebluvekum)  bazınızı yükselterek (rafea ba'dakum) bazınıza derece derece üstün kılandır (fevka ba'dın deracâtin)” (6 Enam 165). Bu ayet dolayısıyla bile ADET'nin eşitlik-herkes tasavvuru temelsiz kalmaktadır. Bir teoriyi “Herkes” kavramından yükselttiğiniz zaman, “aile” mefhumundan kaçınılmaz olarak kopmak zorunda kalacağınız gibi, kadınların da tamamını çalışma hayatına dâhil etmekten kaçınılamayacağı ortadadır. Ancak sanayileşme herkese iş verememektedir. Endüstri 4.0 da üretimi insansızlaştırma noktasına gelmiştir. Emek artık makine emeğine dönüşmekte ve insan emeğini hizmet emeğine dönüştürmektedir. Böylece birey-herkes terimleriyle oluşturulan dünya ekonominin krizi çevreye (Batı-dışına) yayılmaktadır. Adil Ekonomik Düzen Teorisi mütefekkir yokluğu nedeniyle gelişmeleri okuyamamaktadır.

Kur'an'da eşitlik söylemini bozan bir ayet de “Rabbinin rahmetini onlar mı taksim ediyorlar? Biz onların dünya hayatında maişetlerini aralarında taksim ettik. Onların bir kısmının derecelerini, diğerlerinin üzerine yükselttik. Onların bir kısmı diğerlerini emrinde çalıştırsın diye. Ve senin Rabbinin rahmeti, onların topladığı şeylerden daha hayırlıdır” (43 Zuhruf 32) beyanıdır. Bu ayette de insanlar arasında serveti paylaştıranın Allah olduğu “nahnu kasemnâ-biz taksim ettik” ifadesiyle verilir. Ayetin devamında “rafa'nâ ba'dahum fevka ba'dın deracâtin li yettehıze ba'duhum ba'dan suhriyyâ - Onların bir kısmının derecelerini, diğerlerinin üzerine yükselttik. Onların bir kısmı diğerlerini emrinde çalıştırsın diye” beyanıyla ekonomik eşitlik reddedilir.

ADET, adaleti, ekonomik eşitlik, siyasi eşitlik, toplumsal eşitlik gibi Batılı sözleşmeci teorilerden hareket ederek inşa etmekte gibidir. İslâm toplumlarında bu türden bir eşitlik tasavvurunun olmadığı Hz. Peygamber'in vefatı sonrasında devlet başkanı seçilen Hz. Ebubekir'in (ra) Ensar ile tartışmasından hareketle ifade edilebilecektir. Hz. Ebubekir (ra) eğer eşitlik taraftarı olsaydı, Ensar'a “Araplar Kureyş'e itaat eder” demeyecek ve hilafetin Kureyş'e, vezirliğin Ensar'a tahsis edilmesi gerektiğini işaret etmeyecekti.

ADET, Türkiye'nin bin yıllık iktisat nizamı olma iddiasında bulunduğu halde hane işletmelerle zuhur eden tımar düzeni ile ahilik modeline atıfta bulunmamakta, bireyci topluma ahi kültürü tavsiye etmektedir. Batı toplumlarına yetişmeye koşullanmış acil sanayi toplumu kurma kararı, aile/işletmelerin çözülerek işçi/bireylere dönüştürülmesini kaçınılmaz kılmaktadır. Manifaktürün endüstriye dönüştürülmesi talebinin sebebi budur.

ADET, iktisadîliği menzil/müdun üzerinden değil birey üzerinden ele almaktadır: “Kapitalist sistemde birey kendi faydasını rasyonel bir şekilde düşünerek maksimize etmeye çalışırken İslam Ekonomisi'nde birey kendisiyle birlikte diğer bireylerin ve toplumun da faydasını düşünür” (Sugözü, 2017: 199). ADET'nin servet kavramına değil sermaye kavramına yaslanması da fikrî bir açmazdır. Ahilik sermaye hareketi olmadığından işçi-işveren ilişkisi değil, hane işletme/pazar ilişkisi getirmiştir. Sugözü sermaye meselesini şöyle ele alır: “Adil Ekonomik Düzende sermayenin oluşturulması için birkaç farklı faizsiz finans imkânı bulunmaktadır” (Sugözü, 2017: 198). İslâm, sermaye oluşturma peşinde olmayıp servet kavramından hareket etmektedir. ADET ekibi, “servet ve servetin kaynağı nedir?” sorusuna hiç eğilmemiştir. İslâm'ın işçi emeğini değil, istisna akdinin emeğini yücelttiği de unutulmaktadır. Sahabelerden kim, kimin işçisidir?