Afganistan Nükleer İnfazın Eşiğinde mi?
Afganistan câmii duvarı gibi! Eceli gelen yırtıcı süper güç, genişlettiği kudret ve iktidar bölgesinin sınırlarını belirlerken nihâi olarak idrar kokusunu Afganistan’a bırakıyor. Süper gücün diğer ülkeler üzerinde bıraktığı yenilmezlik vehminin boynu da burada vuruluyor. İngiltere Afganistan’ı işgal etmeye teşebbüs etmeseydi öngörülemez biçimde Hindistan Britanya’nın parçası olarak kalabilirdi. Aynı hatayı tekrarlamasaydı belki de Sovyetler Birliği dağılmayabilirdi. Aslında Amerika Birleşik Devletleri de daha şansını denemeye karar verdiği anda yanlış kabloyu kesmiş oldu. Bu sürecin başlattığı anafor göreceksiniz domino taşı etkisiyle kısa bir süre içinde Amerika’yı da darmadağın edecek. Ancak Afganistan’ın bu defa içine çekilmek istendiği hengâme çok daha farklı. Afganistan bu bâdireyi atlatabilirse muhtemelen Çin son av olmak için turnikeye girecek.
Ama şimdi Afganistan’ın karşısındaki
yeni badirenin adı nükleer saldırı! Maalesef küresel bir dünya devletinin tesisini
isteyen şeytani mahfilin bu doğrultuda adım adım uygulamaya koyduğu plânlar
içerisinde nükleer silahları direnç kırıcı bir tehdit unsuru olarak kullanmak
da var. Korkarım ilk kurban, figanlar ülkesi Afganistan! Tıpkı 11 Eylül ile
başladığı belirtilen yeni dünya düzeninin ilânı sürecinde olduğu gibi hem
kurban hem de diğer uluslara verilen gözdağı! Onlara göre art arda kazandıkları
küstah zaferlerle en şiddetli şekilde cezalandırılmayı çoktan hak etmiş bu son
Galyalıların müstehakı yurtlarının dümdüz edilip bir daha üzerinde ot
bitmeyecek topraklarının tersine sürülmesidir. Ayrıca İslam, hangi coğrafyanın
ve hangi etnisitenin kültürel kodlarıyla görünürlük kazanırsa kazansın küfrün
ve nifakın insanlığa dayattığı varsayımsal ön kabuller için ağır bir tehdittir.
Semerlenemeyen analitik akıllar için ise hem ayartıcı hem de göz kamaştırıcı
bir teklif! Bu yüzden kalabalıkların dikkatini çekecek kadar tecrübe edilmesine
müsaade edilmemesi gerekiyor.
Amerika, Irak’a saldırmadan önce
küresel medya operasyonları ile hedef ülkeyle ilgili abartılı bir kudret imajı
ve “tüm yapılacaklara müstahaktır” algısı üretmişti. Buna göre Irak
dünyanın en güçlü 4’üncü ordusuna sahipti. Tıpkı Amerikan ordusunun bıraktığı
en modern, en yeni ve en etkin silahları ile neredeyse NATO ile denklik iddiası
ihsas ettirilen Afganistan’a şimdi yapıldığı gibi. Ardından tam da beklenildiği
gibi bombalı saldırılarla DEAŞ ortaya çıktı. DEAŞ Amerikan saldırıları için hem
iç hem de dış kamuoyuna karşı kullanılan bir gerekçe ve kamuflaj dekorasyonudur
ve Amerikan ordusunun yanında gezdirdiği demirbaş envanterinin vazgeçilmezidir.
Amerikan ordusuna eklemlenmiş bir lağımcı ocağıdır. Size her zaman çalışacak
bir formül vereyim. Akademi, politika ya da medya düzleminde kim yorum,
çözümleme ve önerilerini ABD ile DEAŞ arasında gerçekten bir mücadele olduğu zehabını
teyit edecek şekilde yapıyorsa A.B.D hedefleri doğrultusunda kamuoyu onayı ve
politika üretmeye yönelik bilinçli bir nüfuz ajanlığı yapıyordur. Diğer ihtimal
mümkünün sınırlarını fazlasıyla zorlayacak bir eblehlik olduğu için dikkate
alınmamalı. Yâni sürecin eksik parçası DEAŞ yapbozdaki yerini aldı.
Evet, Afganistan’ın nükleer bir
saldırıyla infaz edileceğine yönelik güçlü bir ihtimal ve bu yönde tezahür eden
bâzı emâreler var. Saldırıyı dolaylandırıp tek taşla vurulan kuşları çoğaltmakla
net ve dolaysız bir vuruş yapıp caydırıcılığı arttırmak arasında muallâkta
kalmış gibiler. Afganistan kendisiyle beraber Kazakistan, Özbekistan,
Kırgızistan ve Tacikistan’ı da hallaç pamuğu gibi savuracak bir kaosun
tetikleyicisi olarak kullanılabilir. Kazakistan’da patlayan DEAŞ bombaları, Talibanlı
Afganistan ile bu ülkeler arasında başlatılacak bir bölgesel yıkımın ilk adımı
olabilir. Özellikle Kazakistan sahip olduğu büyük nükleer güç ile küresel
mahfil için hesap bozucu ve kestirilemez bir tehdit. DEAŞ ya da Taliban’ın
uzantısı gibi görünen bir yapı, bu ülkelerden birine hattâ Pakistan’a karşı
çantalı bir nükleer saldırının fâili olarak pazarlanırsa, kimin patlattığı ya
da ateşlediği belli olamayan küçük ve orta ölçekli nükleer bombalarla her taraf
cehenneme döner.
Bu konuda fikrimi paylaştığım
feraseti, basireti keskin bir dost, “aslında nükleer saldırı seçeneğini ilk
olarak Körfez Savaşı sırasında Irak’a karşı kullanmayı düşünmüşlerdi” dedi. Ama
Rusya üzerinden elliye yakın çantalı nükleer bombanın çalındığı ve bunların
Çeçen savaşçıların eline geçmiş olabileceğine ilişkin haberler çıkınca kendilerini
misillemeye açık hâle getirmemek için bu plânı uygulamaktan vazgeçtiler diye
ekledi. Ardından 15 Temmuz hengâmesinde yaşanan ve unutulan mühim bir hadiseyi
hatırlattı; Amerika darbeden sonra günlerce sustu ve ilk açıklamasını
tutuklanan subaylarla ilgili olarak ve “onlar NATO subayı” diyerek yaptı. Bu
bir tehditti! Tehditten hemen sonra Türkiye’ye Kazakistan Devlet Başkanı
Nursultan Nazarbayev geldi ve daha havaalanındayken “Kazakistan sahip olduğu
tüm imkânlarla tereddütsüz Türkiye’nin yanındadır” açıklamasını yaptı. Bunun
anlamını kalabalıklar fark etmese bile devletler ve devletlerin de üstünde
bekleyenler unutmaz.
Amerika, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra
(sırasında değil sonra) Japonya’ya attığı nükleer bombalarla gezegenin koğuş
ağası olduğunu diğer uluslara kabul ettirdi. Bu aslında en az Amerika kadar onu
yöneten iradenin de kudret gösterisiydi. Bu yolla tartışılmaz bir caydırıcılığa
ve iknâ gücüne sahip oldular. Ama Amerika’nın caydırıcı gücü büyük ölçüde
dağıldı ve bunu savaşarak ya da ekonomik tasallutlarla yeniden tesis edemiyorlar.
Koğuş ağalığını hiç kimse elindeki kozları sonuna kadar kullanmadan bir
diğerine zâten bırakmaz. Nükleer silahlara devamlı ve devasa ölçekte yatırım
yapan güçlerin aslında bunları hiçbir zaman kullanmayı düşünmeyecek kadar naif
olduklarına inanıyor musunuz? Peki Hiroşima ve Nagazaki’de yüz binlerce Japon’u
katleden irade, Afganistan’daki ya da başka coğrafyalardaki Müslümanlara
merhamet eder mi?
Tıbbi terörle küresel bir tek dünya devleti kurmak isteyenlerin, ulus devletlere akıllı olmaları ve sorun çıkarmadan geçiş sürecinin icabı olan kanun ve düzenlemeleri yaparak “haydi” denildiğinde iktidarı kuzu kuzu devretmeleri gerektiğini hatırlatan bir ihtara ve göz dağına ihtiyacı var. Göz dağı hem ulus devletlere hem de bütün halklara!