04 Mart 2017

Ağaç Dikmeden Meyve Yemek!

Nurettin Topçu'ya göre, “kendimiz dışında nereye koştuysak, gurbette kaldık.” Peki. Gurbet neresi? Anamız vatan ve babamız tarihten uzak kaldığımız, bırakıldığımız her yer. Orada her şey tanınamayan, herkes yabancı. Zira ana yoksa neseb gayri sahihleşir ve baba meçhulse sebep ortadan kalkar. Bir gün aniden annemizin annemiz, babamızın da babamız olmadığını öğrensek ne oluruz? Şahiyetimiz ve kimliğimiz belirsizleşir. Kendimizi ararız meçhul yollarda ve yerlerde. Ya bu kopuş doğal yoldan değil de zorlamayla, birilerinin mankurtlaştırmasıyla olursa? İrademiz elimizden alınıverse, cemiyet içinde garipleşip meçhulleşiversek. O zaman Topçu'nun tabiriyle “Vaktiyle vatanın bir karış toprağını teslim etmeyeceği haçlıların çan seslerini susturmak için, beşyüz sene garbın varoşlarında nöbet bekleyen Fatihlerin torunları, şimdi çocuklarının ruhunu haçlıların kültürüne teslim etmek emeliyle, çan kapılarında sıra bekliyor.” trajedisinin öznesi olmaz mıyız? Yani kendimiz dışında nereye koştuysak kendimizi yitirdik, vicdanımızı, irfanımızı, harsımızı yani kendimizi. Ben şuurumuzu, biz idrakimizi.

Peki bunun sonucu ne oldu? Topçu'nun vicdanımıza çarptığı “Bugün içimizde yapmak, yaratmak, yaşatmak ideali nedir bilmeyerek, sırf kazanmak, apartman, otomobil sahibi olmak için yaşayanlar çoğalmaktadır. Medeniyet, satın alınır zannettik, elbiseyi aldık, insanı göremedik bile ve hazır aldığımız bu teknik, sahibi tarafından kullanılamayan, sahibine yabancı bir gizli el tarafından sahibinin hesabına ve onun varlığında kullanılan bir bıçak gibi, benliğimizde derin yaralar açtı. Biz ağacı yetiştirmeden meyvesini toplamaktan zevk aldık. Hakikat aşkını duymuş nesiller yetiştirmeden, insan hayatının değerine dair bir cümle öğretmeden, ilmin meyveleri olan, hakikatin yemişleri olan teknik vasıtaları memlekete doldurduk. Netice ne oldu? Memleketin büyük kütlesi adeta mağara devrinin hayatını yaşarken, iki şehir teknik harmanı haline getirildi. Üniversitelerine dünyanın her tarafından mütehassıslar getirilen milletin genç nesilleri bünyesiz, çelimsiz ve öksürüklü bir hale geldi. Avrupa ve Amerika'nın üniversiteleriyle kendi üniversitelerinden şu son devirde binlerce mühendis çıkarmış olan bir millet, kendi yolsuz yurdunda kuşlar gibi uçmak ihtiyacındadır.” tespitlerine muhatap, kendi yolsuz yurdunda yol bulmaya çalışan vatan evladı ve bunları her köşe başında avlamayı bekleyen kifayetsiz muhterislerin türediği acayip bir insan tipi ortaya çıktı. Evet, bu kifayetsiz muhterisler her kılığa girip evladı vatanın kanını içmek için pusu kurdu. Kimsesiz vatan çocuğunu en garip anında ve en zayıf yerinden vurdular. Onu milliyeti ve diyaneti ile avladılar. Kanını içip posasını da çakalların önüne fırlattılar. Aslında bu menfaat ile ahlakın kıyasıya mücadelesinin hikâyesidir. Kimsesiz ve garip Anadolu insanı ile onun başına debelleş olanların sürgit davası. Ağacı diken dedelerinin meyvelerini torunlara yedirmemek telaşı. Köyünden çıkan “Anadoluluya” şehirde haddini bildirmek için didinen devşirmelerin tasallutu. Topçu merhum burada meselenin esasını hatırlatır. “Hazreti İsa, zengin delikanlıya verdiği öğütte, "Git bütün varını sat ve fakirlere dağıt!" demekle fakirleri değil, zenginliğin çürüttüğü delikanlının ruhunu düşünüyordu. Biz, kazanç hırsıyla çürüyen, hem de çürüdüğünü bilemeyen ruhları düşünmeye mecburuz.”  Cemil Meriç, “Şahsiyet, görünen cemiyet içinde görünmeyen cemiyeti seçip, tahtını onun bağrında kurmakla fethedilir. Her şahsiyet bir kopuş, bir olmayana, bir olacağa bağlanıştır” der. Namuslularla namussuzların bitmeyen serencamında cemiyetin içindeki o şahsiyetin ve kültürün ferdini ararken kifayetsiz muhteris çapulcuların ruhları çürüten kalabalığından masun kalabilmek çabası. Burada akla Zuhruf 5 geliyor. Zor bir teklif, riskli ve bedeli olan bir teklif; “Haddi aşan bir kavimsiniz diye, sizi o Kur'anla uyarmaktan vaz mı geçelim?” Evet, ne demiştik kendi dışımızda nereye koştuysak gurbette kaldık. Merhum Topçu, “Menfaat yaşamak, ahlak ise yaşatmak ister. İkisi bir arada barınamazlar.” gurbetimizin hicranlı ve hazin hikâyesine dair ciddi bir uyarı da bulunuyor. Haddi aşan kifayetsiz muhterislere…