16 Eylül 2020

AHLAK’I ÖTELEYEN HER FAALİYET KALITSAL OLARAK ÖZÜRLÜDÜR

Doğu Akdeniz'deki enerji potansiyelinin Dünya siyaseti için belirleyici olduğu günümüzde uluslararası siyaset, geçmişte olduğu gibi evrensel ahlaki değerleri bir tarafa bırakarak alışıla gelen emperyal ve sömürge mantığı ile işin içinden çıkabileceğini zan etmektedir.

  1. Yüzyılın büyük gücünün yükselişe geçtiği ve alışıla gelen hesapların artık uygulanabilirliğinin olamayacağı gerçeğine tüm Dünya tanıklık etmektedir.

Türkiye Ekseni, artık evrensel hukuk zemininde tek siyasi cephedir. Buna karşılık uluslararası boyut neyse de, içeride muhalefetin arayış ve yaklaşımları ancak ahlaki zafiyet ile açıklanabilir. Zira bu yaklaşım, etrafımızda kurulan cephelerin işini kolaylaştırmaktan, elini güçlendirmekten başka bir anlam ifade etmemektedir.

Ahlâk, toplumun ve topluma yön veren siyasetin temel yapı taşlarından biridir. Siyasetin, ahlâkı içine almadan işlemesi ya da siyasette siyasî alanın dışına çıkarılması, toplumu da siyaseti de ahlâksız bir hale büründürmektedir.

Ahlak, direkt yaratıcıyla ve yaratılışla irtibatlı bir kavramdır. ‘Hâlık', ‘mahlûk' ve ‘ahlak' aynı kökten türemiş kelimelerdir.

Bilinçli ya da bilinçsiz bir süreç yoluyla, ahlâkı öteleyen ve kendi alanına gömülü toplumsal ve sosyal bir faaliyet, kalıtsal olarak özürlüdür.

Ahlâkî temelden yoksun, ahlâkî değer yargılarının süzgecinden geçmeyen bir kültür, küresel skandallar dizisinde çarpıcı artış hızıyla karşılık bulmaktadır.

Tarih boyunca, toplumsal mekanizmaların her türlü erkinde ortaya çıkan bu çürüme ve bozulma tüm iş ve meslek alanlarına yayılarak, toplumun demokratik temsile olan güven duygusunu zedelemiştir.

Zira Ahlâk, en basit anlatımla, toplumsal alanda insanlar arası ilişkilerde bireylerin uymaları beklenen ve talep edilen davranışlardır. Bunlar bir değer olarak “iyi ve kötü”, “doğru ve yanlış”, “ güzel ve çirkin” şeklinde nitelendirilen davranış ve eylemleri içermektedir. Bu yönüyle ahlâk sadece kişisel olarak doğruluğu kabul edilen değerler ve normlar değil, aynı zamanda kültürel süreç içerisinde aktarılan, sosyal hayatın temel kurallarını oluşturan doğru ve yanlış davranış biçimlerini de içermektedir.

Her toplum, ancak bireyleri arasında bir takım ahlâkî bağlar kurularak kuvvetli bir yapı halini alır. Bu bağların gevşemesi toplumu sarsacağı gibi, bu bağların terkip ve türünü değiştirmesi, o toplumun renk, hayat ve aksiyonlarını da değiştirir.

Toplumsal bütünlüğün ve dengelerin bozulması bakımından en tehlikeli durumlardan biri de, aynı toplumda çok çeşitli ahlâk anlayışlarının Yani ahlâkî göreceliğin varlığıdır.

Öyle ki bu durumda, ahlâkî ilkelerin hep göreli kaldığı ve insanları birleştirici nitelikte temel ve evrensel ahlâk ilkelerinin tarihte ve hâlihazırda mevcut olamadığı ve bu göreceliğin aşılamayacağı yargısının kader olarak sunulması, temelde ciddi bir ahlâk sorunudur.

Söz konusu değer yargılarının zaman ve mekâna göre değişiklik göstermesi, ahlâkın dinamik ilişkiler sürecinde yer aldığını göstermektedir. Basit ve dinamik şekilde işleyen bu yapısıyla ahlâk, bireysel ve toplumsal varlığı ayakta tutan değerler sistemini oluşturmaktadır.

Batı toplumu dinsel, ahlakı sonra aydınlanma kaynaklı hümanist anlayışı terk etmiş, liberal kapitalist bir bakıma para merkezli modele dönmüştür.

Ahlaki madalyonun diğer yüzü Kültür dür, sosyolojik olarak ise kültürü; bir milletin tarih boyunca biriktirdiği, sembol, işaret, adet, gelenek ve toplumsal hareket tarzları biçiminde ortaya çıkan manevi, sanatsal, tarihsel, edebi, dini ve hissi tezahürlerin toplamı şeklinde tanımlayabiliriz.

Kültür, aslında toplumsal hafızayı işaret eder. Bu yüzden toplumlara egemen olmak ve yön tayin etmek isteyenlerin en büyük hedefi toplumsal hafıza yani kültürel birikimdir. Hegemonya kurma amacında olan ülkeler, kültürel emperyalizmini araç olarak kullanırlar. Emperyalist olan ülkeler kendi kültürlerini,   inanışlarını,   sanatlarını,   hatta ve hatta yeme içme alışkanlıklarını,   eğlencelerini,   sömürdükleri veya sömürmek istedikleri ülkelere Adeta adapte etmeye çalışırlar.

Batı kapitalizmi, oluşturduğu kültürel yapısını, sosyal ve kültürel emperyalizm ile küresel ölçekte tüm toplumlara dayatmıştır. Fakat bu dayatma ne kadar güçlü olsa da, tarihi hafızası kuvvetli olan İslam coğrafyalarının baskın kültüre karşı gösterdiği direnç yüksektir.

Müslüman toplumlar bu özelliklerinden dolayı bilkuvve olarak toplumsal hafızasını zinde tutmayı başarmıştır. Fakat yine de, kendi kültürlerini Müslüman toplumlara dayatan batı kapitalizmi ve emperyal politikaları, kültür transferinden önce mevcut kültürün direnç noktalarını kırarak yeni kültüre alan açmayı amaçlamaktadır.

Toplumun ahlaki kırılganlığının sağlanması, sömürü ve emperyalizmin işini kolaylaştıracaktır.

Siyasi muhalefetin 21. Yüzyılın güçlü Türkiye'sinde artık ahlakı ötelemeyen daha doğru bir zeminde muhalefet etmesi elzemdir.

Vesselam.