Ahlâk, siyasetin temel yapı taşlarından biridir
Siyaset-ahlâk birlikteliği halen ulaşılamamış bir olgu olarak gündemimizde durmaktadır. Başka bir deyişle, siyasetin ahlâk ile yan yana duruşu idealde hep mümkün, realitede ise hep kısıtlı ya da ancak bazı zaman ve yerlerde görülebilir şeklinde ortaya konulmuştur.
Evet,
idealde Ahlâk siyasetin temel yapı taşlarından biridir. Siyasetin ahlâkı içine
almadan işlemesi ya da siyasette siyasî alanın dışına çıkarılması, siyaseti de
ahlâksız bir hale büründürmektedir.
Bilinçli ya
da bilinçsiz bir süreç yoluyla, ahlâkı öteleyen ve kendi alanına gömülü bir
siyasî faaliyet, kalıtsal olarak özürlüdür.
Ahlâkî
temelden yoksun, ahlâkî değer yargılarının süzgecinden geçmeyen bir siyaset,
küresel skandallar dizisinde, rüşvet, hırsızlık ve yolsuzluk uygulamalarındaki
çarpıcı artış hızıyla karşılık bulmaktadır.
Bilinenin
aksine, siyaset ve ahlâk birbiriyle örtüşen iki kavram olduğu gibi, Siyasi
faaliyet değer ve yargılara göre de pekala icra edilebileceği gibi siyasi
meşruiyet çerçevesinde, siyasi temsilde temel kaynak olarak da yerini alabilir.
Zira
Siyasette ahlâkı öteleme diye bir tercih mümkün değildir.
Yeryüzündeki
ilk topluluklardan günümüze kadar süregelen toplumsal değişim çerçevesinde, ihtiyaçların
karşılanması açısından kaynakların yeniden üretimi ve paylaşımı konuları, çok
yönlü örgütlenmelere ve kurumsal etkinliklere sahne olmuştur.
Max Weber,
kurumsallaşmış bir girişim niteliğiyle siyaset olgusunu, yönetilenleri
etkileme, yönetsel anlamdaki gücü ya da iktidarı elde etme, zorla alma, yeniden
dağıtma ya da tahsis etme amacıyla yapılan bir toplumsal etkinlik olarak
tanımlamaktadır.
Genel olarak
devlet ve halk yönetme etkinliği; Batı’da politika, Doğu’da ise siyaset
kavramıyla karşılık bulsa da. Hali hazırda siyaset, yaşayan insanlar arasında
bir mücadele ve çatışma halidir.
Toplum ve
bireyler Arasındaki farklılıklar, eğilimler ve çatışmalar siyasetin varlık
sebebini oluşturuyor. Bu çatışma, iktidar gücüne sahip olmak için toplumdaki
değerlerin paylaşılması çabasıdır.
İnsanlar
fikirlerini ve ideallerini bu yolla uygulayabileceklerini düşünmektedirler.
Buna, iktidarın ele geçirilmesi ve onun sağladığı yararların paylaşımı da
denilebilir. Şu bir Gerçektir ki; siyasetin temel özelliği, birbiriyle rekabet
eden güçlerin, görüşlerin ve çıkarların varlığıdır. Bu güç, görüş ve çıkarların
uzlaşma zemininde yarattığı kayganlık ise bugün siyaset kurumunu ahlâken
tartışmalı hale getiren en önemli boyuttur.
Siyaset
kavramı konusunda sorun, sadece politika kavramıyla eş anlamlı olarak kullanılması
değil, kavramın kendi mecrasında herkes tarafından kabul edilen bir tanımının
yapılamamasıdır. Çünkü siyaset kavramı, bireyler arası günlük ilişkilerden, en
üst düzeydeki toplumsal örgütlenmelerdeki çok çeşitli ilişkilere kadar geniş
bir yelpazede kullanılmaktadır.
Toplumda
yaşayan insanlar arasındaki düşünce, çıkar ve eğilim farklılıklarının yarattığı
çatışma ve bu çatışmanın yöneldiği amaç, mevcut iktidarın ele geçirilmesi ve
onun sağladığı imkânlardan yararlanmaktır.
Asıl olan
ise, siyasetin salt bir çatışma ve kavga alanı olmadığı, onun temel amacının
özel çıkarlara karşı genel çıkarları gözeterek, toplumu oluşturan bireylerin
ortak iyiliğini gerçekleştirmek değil midir?
Siyasetin
günlük dilde kullanımına baktığımızda ise, siyasetin bulaşılmaması gereken bir
olgu olduğu yönündeki bakış açısıdır. Buna göre siyaset, pis, kaygan, kaypak ve
bulaşılmaması gereken "kirli bir uğraş alanı" olarak algılanır.
Bugün
toplumun siyaset kurumuna “ahlâksızlığın en yaygın alanı” olarak bakmasında,
toplumun tüm katmanlarının (siyasi partiler, siyasi örgütlenme, seçmen
tabakası, siyasi aktörler vb.) bütünsel bir etkisinin olduğu, bunun sadece
kişisel olarak siyasetçilere yüklenebileceğinden daha büyük bir kirlilik
içerdiği göz ardı edilemez.
İslam
coğrafyalarında Toplumun ahlaki kırılganlığının sağlanması, sömürü ve
emperyalizmin işini kolaylaştıracaktır.
Ahlakı
ötelemeyen daha doğru bir zeminde siyaset, gelecek kuşaklara bırakacağımız
değerler açısından elzemdir.
Vesselam.