02 Kasım 2017

Ahlâktan umrana

Ahlâk, uzviyetten insaniyete geçişi sağlayan maddemize formunu kazandıran bir değerdir. Yaratılışı ve yaratılanın hareketlerini belirleyen, ona rengini veren ana mesele ahlâktır. Nurettin Topçu “Âlemde ahlaktan daha güzel, daha gerçek bir şey yoktur.” tespitiyle ahlâkın ehemmiyetine temas ederken, “birey ve toplum, “ahlâki varlıklardır; fert hayvan olmaktan, toplum da sürü haline gelmekten onunla kurtulur” tespitiyle birey ve toplum hayatının temel denge unsurunun ahlâk olduğunu ifade eder. Diğer yandan ferdi insaniyete ve toplumu bilinçli bir birlikteliğe dönüştüren ana husus olarak ahlâka dikkat çeker. Hayvani bilinç düzeyinde kalanların oluşturacağı toplumunun sürü görüntüsü vereceği ortadadır. “Ahlak hayvani hayattan insani hayata geçiştir. Müslüman olmak aynı zamanda İslâm ahlâkına sahip olmaktır, onu kendi hayatında yaşamak ve yaşatmaktır.” derkenTopçu tam burada ahlâkın soyut bir iksir olmayıp zaman ve zemin içinde teşekkül eden değerler sistemini oluşturduğunu da ortaya koyar. . Bu bakımdan Nurettin Topçu ahlâkın modern zamanlarda önemli bir filozofu ve onu hayat nizamının esası sayarak mefkûresini ortaya koyar.   

Başbuğ Alparslan Türkeş Dokuz Işığında “Ahlâkçılığımızın içinde İslâmiyet esasları, İslâm inançları başlıca yer almakla beraber bununla yoğrulmuş olan ve tarihimizden gelen Türk töresi de yer almaktadır. Gerek dinimizin, gerek millî törelerimizin bize emrettiği ahlâk kurallarından başta geleni, millet varlığının, kişi ve toplum varlığının üstünde yer aldığıdır.” anlayışını ortaya koyar . Ahlakın kişi ve toplum hayatının üstünde ve ona şekil veren bir değer olduğunda bu iki büyük zihin mutabıktır. Yani ahlâk bireyin nefsine ve toplumun hevesi boğdurulmayacak kadar önemlidir. Hülasa Topçu'nun yaklaşımında İslam evrensel ahlak şablonuna muhtevasını kazandıran temel değer olarak ortaya çıkar

Her mefkûre, ideoloji kendisini bir sosyal zeminde ve siyasal esasta ortaya koyarak hayatın içine karışır. Ahlâk mesele söz konusu olunca, herkesin burada söz söylediği günümüzde, Başbuğ Dokuz Işık yaklaşımı içindeki esaslardan birinin ahlakçılık olduğu görülür. Ahlâkın fikri bir temelde siyasi bir programın esasını oluşturduğu görülen bu yaklaşımda, “Ahlâk her şeyin esasıdır. Ahlâkı olmayan bir toplumun hiç bir işi başarılı olamaz ve o toplumda hiç bir şey iyi bir durumda bulunamaz. Fakat ahlâkçılığın dayandığı bir takım temeller vardır. Bizim ahlâkçılığımızın dayanacağı temeller şunlardır: Türk ahlâkı, Türk geleneklerine, Türk ruhuna, Türk milletinin inançlarına uygun olacaktır. Türk ahlâkı, hiç bir zaman insan ruhuna aykırı olmayacak, inançlarımızla da bağdaşan bir takım temellere dayanmış bir ahlâk olacaktır. Ahlâkçılıkta gözeteceğimiz, araştıracağımız şeylerden biri de, Türk ahlâkının, Türk milletinin yükselmesi, yaşaması ve korunmasını sağlamaya yarayacak esasları içinde toplanması olacaktır” denilir. Topçu'nun esaslarını belirttiği ahlâk kavramı ahlakçılık prensibi içinde kendi milli ve dini esasları ile umumi amaçlarını bu şekilde kazanmış olur. İnsan uzviyetinin özündekiyle evrenle alaka kurarak lafızları, kavramları inşa eder lafızlardan mefhumlara oradan mefkûreye mefkûreden de harekete ulaşır. Bu bakımdan ahlak kavramı Topçu-Türkeş kavram dünyasında bahsedildiği esasta teşekkül eder.

Ahlâk, misalleri yukarıda verilen düşünce ve siyaset ehlinin görüşlerinden benzer ve farklı şekilde muhtelif çevrelerde müteaddid defalar dile getirildi. Ahlâkın uzviyetten insaniyete geçişin esası, bireyi ve toplumu değerli bir varlık ortamı haline getirdiği, millet için maya ve mihenk taşı olan ahlâk tuz hükmündedir. Ahlaklı toplum güzel ve gerçek şeye sahip toplumdur. Medeniyetin bir milletin hayatında yeşermesi ahlâkın düzeyi ve ne idüğü ile yakından alâkalıdır. Cumhuriyetimizin yıldönümünü yaşadığımız bu günlerde Cumhuriyetin sadece bir siyaset değil ahlâk meselesi olduğu da unutulmamalıdır. İstiklal ve istikbalin korunması noktasında ahlâk namustur. Umran uzviyetimizin formu ise ahlâk ruhudur.  Bu bakımdan hayat döngümüzün önemli unsurlarının ahlâkla birleşmesi ve uzlaşması önemlidir. Bilge kralımız Aliya'nın İslam Deklarasyonu'nda bahsettiği üzere ‘…İslâmın bir şey hakkındaki yaklaşımı tamamen yenidir. Din ile ilmi, ahlâk ve siyasetin, emel (ideal) ve çıkarların ittifakının sağlanmasındaki talebidir. Zahirî ve batıni dünyanın varlığını tanıyarak İslam, bu iki dünya arasında bulunan uçurumun köprü vazifesini, insanın yaptığını göstermektedir. Bu ittifak ve birlik olmadan religion geriliğe (her türlü verimli hayatın reddedilmesi), ilim ise ateizme doğru çekmektedir” tespitini yaparken siyaset ve ahlâkı uzlaşma zemini olarak medeniyetimizin bakış açısını gösterir.  Bunun tamamlayıcı olarak İbn Haldun'un “devlete ulaşmak zorunlu olarak asabiyete bağlıdır, ancak devleti sağlamak ve muhafaza etmek için ahlaki faziletlere sahip olmak gereklidir” yaklaşımını da burada hatırlamak gerekiyor.

Uzviyetimizi insaniyete çeviren ahlâkla geldiğimiz yerde iş bitmez, insaniyetimize bilim ve felsefe ile akl-ı selim, estetik, sanat ile zevk-i selim ve ahlâk ve din ile kalb-i selim kazandırarak bütün bu cüzlerin bütünleşmesinden oluşan bir umranın içinde gerçek mizacımızı ve şahsiyetimizi intisabımızın doğrultusunda gerçekleştirebiliriz. Akılsız kalp nasıl yaşayan cesetse, kalpsiz akıl ölü hali gösterir; estetiksiz kalp ve akıl ise hayatın dengesini iki ana parçasından biri aleyhine baskın olduğu halde orada umran yorulmaya ve yıpranmaya başladığı bir yerdir. Cumhurun asayişinin mekânı umran ise bunun gerçekleşme imkânı ahlâktır.  

Ahlâk kavramı modernistinden muhafazakârına herkesin üstünde ittifak ettiği sihirli bir kavram gibi dursa da lafzı üzerindeki bu ittifakın mefhumu konusunda var olduğunu söylemek, referans alınan kaynakların çeşitliliği nedeniyle her zaman mümkün olamamaktadır. Cumhuriyetin cumhurunun üzerinde durması gereken önemli meselelerden biri de budur. Ahlâk nedir ve ahlâklı kimdir sorularına verdiğimiz cevap aynı mıdır? Elbette ve son tahlilde ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Vesselam.