Ahmed Yesevî'de Men Arefe yahut Kendini bildi ise Hakk'ı bildi
Kendini bilmek nedir? İnsan kendi bilincine nasıl varır? Niçin varmalıdır? İnsanın kendini bildiği men arefe sıratından Hakka varan bir yolda erenler nice söz söyledi; yol gösterdi. Kendini bilmek ama ne için? Hakikati bilmek, bilgelik özümüzden bizi nereye taşır? Nerden geldik nereye gidiyoruz? İşte Ahmed Yesevî pirimiz de bir yolbaşçı olarak bize hikmetleri ile bu yolu ve esrarını anlatarak bir devran başlattı. O gün bugün Türkistanlıların kalbinde bu hakikat dönüp duruyor: Kul Hoca Ahmed Hakk sözünü söyleyip geçti, Aynel-yakîn tarikatta bozlayıp geçti, İlmel-yakîn Şeriatı gözleyip geçti, Hakkel-yakîn hakikatından söyledim ben işte, diyerek pir kendimizi bilmekliğimizin kendi bilgi çerçevesinde, <islam muhtevasıı Türkçe Hakk ile Hakke’l-yakin arasındaki o kendini bilme alanını bize anlatır.
Bir medeniyet tasavvuru şüphesiz insan tasavvuru ile
başlar; insanın kendini bilmesi medeniyetin beynelmilel çerçevesi olan
toplum-devlet-şehir için kültürün nasıllığını ve medeniyetin zahiri yapısının
batınının nasıl dolacağını bize kendini bilen insan ve onun teşekkül edeceği
toplum belirlemeyecek midir? Ahmed Yesevi bu yolda kendini bilmek yahut men
arefe sırrına dair kendöz diye erenler dilinde gezen yola ikrar vermeye
çağırır: Esiri ikrara uyanlardan
ol Men aref sırrını duyanlardan ol doğru yürü doğru diyenlerden ol Beyhude
cihanı gezme boşuna. Hülasa
cihana göz ile akıl düşürüp kendimiz merkezinden men arefe sırrını arayan insan
kendözün bilip varlığa, bilgiye ve ahlaka bu gözle baktığında bilgelerin
idrakiyle alemi seyretmiş olacaktır. Medeniyet merkezli bir tarih okuması
kendini bilme merkezli bir insan tasavvuruyla baş başa yürür. İnsan kendine ayine kendi ayinesine sahip sırlı bir
yolun yolcusu…
Akılların
şaşıp aşk ile fikir edenin anladığı o yerden konuşunca erenler kendini bil
sırrı kapısına gelinmiş demektir. Bu insan olmanın en derin sırrına doğru
ruhun, canın, kalbin yolunda gidiştir: Yesevi dilince: Hak önünde en üstün akıl bile duramaz, Aşk şiddeti coşsa bir an durmaz,
Kelebek gibi kor hâline gelip kendini bilmez, Bu sırları Sevgili’den duydum ben
işte. Kendini bilmez olduğun o yerde kendini bilmek keyfiyeti nicedir.
Bunun bizim ahiretin imtihanı olduğu düşünülen hayatımıza faydası nedir? Bu
kendini bilme eylemini gerçekleştirmenin mana ve maksadındaki hikmet ve hasıla
ne ola? İşte burada modern zamanların ezberlerini bozan bir kendilik bilinci
Ahmed Yesevi hikmetlerinden zamanımıza akmaya başlıyor: Gerçek
gönülde namaz kıl, Allah bilsin Halk içinde kötü görün, âlem gülsün
Toprak gibi
hor görül ki nefsin ölsün Yardım etsen nefsini yenip ağlasam ben”, denilerek
melametin o gösterişsiz ama derin suları önümüzde açılıyor. Gönül semasında
kalbin aşk bilgisiyle yaşadığı başka bir yerde bilgelik aşikar oluyor gibi. Belki
bu yazının konusu değil ama gariplerin yanında olmak ve onların gönlünü
kazanmak gibi toplum ve insan merkezli bir gönül Müslümanlığı Muhammedi yolda Yesevi
ile Türkçe olarak ortaya çıkıyor: Muhabbetin
meydanına kendisini koysa, Marifetin meydanına kendini vursa, Sır şarabını içip
âşık ruhu kansa Meveddettin gülzarında hoş gül olur. İşte kendini bilen
kişinin dışa ve içe doğru derinleşmesinin Yesevî hikmetlerinde ortaya konuluşu
ve kendini bil yahut men arefe daveti bu şekilde bir muhabbet ve marifet
çerçevesinden aşkın içinden bir gülzara yol açıyor gibidir.
Kendini
bilme devranının karşısında ahir zaman şeyhlerinin yanlış yüzlerini de meydana
döker Yesevi hikmetleri. Aslında kendini bilmede müspetler kadar menfiler
üzerinden insana kendini anlatmak Kuran’da ortaya çıkan bir yol. Klasiklerin de
bu yolda mana doğurduğu ehline malumdur. Kendini bilmeden ham bilgi ile
şeyhliğin gönül Müslümanlığındaki karanlık halin resmi de vardır Yesevi’de:
Bunların tavrını anlattığı yerde Ayıbını dese öfkelenip çıkışırlar, Kendini bilmeden yanlış işe yürürler, Kara yüzlü
mahşer günü duruşurlar, Nedamette başı donup yürür imiş, tespitleri ile bu
karakter ortaya konulur. Hakikat maskaralıkla farklı şey aşikar. Men arafe
sırrına dair Yesevî pirin şu tespiti ile bu fikir devranını bitirelim: Hani âlim, hani amel işleyen dostlar? Allah’tan
söz etse, siz can veriniz. Gerçek âlim yastığını taştan yaptı, Ne anladı onu
âleme söyledi. Kendini bildi ise Hakk’ı bildi, Allah’dan korktu ve insafa
geldi. Benim hikmetlerimi bilgin işitsin, Sözümü destan eyleyip maksada yetsin.
Bu ifadelerin izaha gereği yoktur. İşte kendini bilmek ile insanlara Hakkı
bildiren Yesevi yolu Türkistan’dan aleme insanlığını özünü talime devam ediyor.
İnsan çok insanlık az derken Yusuf Has Hacib neyi kast etti?
Kendini
bilen hakikati ve Hakk’ı bilirmiş; erenlerin bu yolunda nasılı ise erbabının,
ehlinin malumudur.
Vesselam