21 Ocak 2019

Ahmet Hamdi Tanpınar

Ne içindeyim zamanın,

Ne de büsbütün dışında;

Yekpare, geniş bir anın

Parçalanmaz akışında.

Bu mısraların şairi Ahmet Hamdi Tanpınar ile asistanı Mehmet Kaplan'ın vefat tarihlerinde ilginç bir tevafuk var. Tanpınar 24 Ocak 1962, Kaplan ise 23 Ocak 1986 tarihinde bu fani hayata gözlerini kapamış.

Tanpınar 1924 yılında mezun olduğu İstanbul Darülfünunu'na çeşitli okullarda öğretmenlik yaptıktan sonra, 1939 yılında profesör olarak tayin edilmişti. Dört yıl Milletvekilliğinden sonra 1949'da tekrar başladığı İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümündeki görevini ölünceye kadar sürdürmüştü.

Şiirlerinde genellikle hocası olan Yahya Kemal'in ve Ahmet Haşim'in tesirinde kalmış olan Tanpınar, hikaye, roman, deneme, makale ve edebiyat tarihi alanlarında çok değerli eserler vermiştir. Babası Batumlu Hüseyin Fikri Efendi'nin kadılık yaptığı yerlerde çocukluğu geçen Tanpınar, on beş yaşlarında iken Musul'da annesini kaybetmişti. Belki de bu yüzden ilk yazdığı şiir "Musul Akşamları" adını taşır.

 

Son ziyalar iner uyuyan nehre,

Ufku mineleyen kızıl akşamdan.

Nakş eder her hüzme ihtiyar şehre,

Titrek loş gölgeler hicranla gamdan.

 

Sularda açılır fâni çiçekler,

Ufka ezanların yükselir âhı.

Şimdi boş sahili gurbetle bekler,

Kimsesiz çöllerin yorgun seyyahı.

***

Romanlarıyla öne çıkan Tanpınar'ın ilk hikâye kitabı Abdullah Efendi'nin Rüyaları 1943 yılında basılmıştı.  İlk romanı Mahur Beste ise, 1944 yılında bir dergide tefrika edilmişti.  Bugün basınımızda böyle bir uygulama kalmadığı için herhalde tefrikayı da kısaca açıklamak gerekiyor. Yıllar önce gazete ve dergilerde roman, araştırma yazıları ve özellikle de pehlivan hikâyeleri haftalarca veya aylarca bölümler halinde yayınlanırdı. Bu tefrikaların tiryakisi olan okuyucular, merak içinde ertesi günü iple çekerlerdi. Tefrika edilen eser beğenilirse basılırdı, değilse gazetenin sayfaları arasında kalırdı.

Ahmet Hamdi Tanpınar'a şöhretini kazandıran Huzur romanı 1949'da basıldı. Onun hayatından bazı izler taşıyan romanda Mümtaz ile Nuran'ın aşkı işlenirken, doğu ile batı, geçmiş ile bugün arasındaki çatışmalar, bunalımlar anlatılmıştır. 1950'de Sahnenin Dışındakiler, 1961'de Saatleri Ayarlama Enstitüsü romanları yayınlandı.

***

1946'da basılan Beş Şehir adlı deneme kitabında İstanbul, Ankara, Bursa, Konya ve Erzurum'un tabii güzellikleri, tarihi ve kültürü anlatılmıştır. Bu kitabından Erzurum'la ilgili bir paragrafını birlikte okuyalım:

"Kışın geldiğini kürkçü müjdelermiş. Daha Kop Dağı'nın başı beyazlanmadan, Palandöken sırtları kaşlarını çatmadan önce, Erzincan'dan gelen siyah üzümün renginden, yaylanın üstünden cenuba doğru akan kuş sürülerinden vaktin yaklaştığını anlayan tecrübeliler, kürkçüyü çağırırlarmış. Bu sefer gocuklar, samur, tilki, kurt, postundan kürkler, tulumlar geniş selâmlık sofalarında ortaya konur, gözlüklü ihtiyar kürk ustaları tığlarıyla onları düzeltir, eksiklerini tamamlarmış. Bu, Erzurum'un ikinci hayatının başlangıcı, sıcak sobanın, gümüş çay tepsisinde küçük bir şafak gibi gülen çayların, uzun sohbetlerin devridir."

***

Onun hiç unutulmayan "Bursa'da Zaman" şiirinden de birkaç mısra okuyalım:

Bu hayâle uyur Bursa her gece,

Her şafak onunla uyanır, güler

Gümüş aydınlıkta serviler, güller

Serin hülyasıyla çeşmelerinin.

Başındayım sanki bir mucizenin,

Su sesi ve kanat şakırtılarından

Billûr bir âvize Bursa'da zaman.

Yeşil türbesini gezdik dün akşam,

Duyduk bir musikî gibi zamandan

Çinilere sinmiş Kur'an sesini.

Fetih günlerinin saf neşesini

***

Tanpınar'ın edebi ve akademik kişiliğini en iyi aksettiren eseri, şüphesiz 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi'dir. Bu kitabında devrin tarihi ve siyasi şartlarının tesirini inkâr etmeden, edebi şahsiyetlerin ve eserlerinin toplum içindeki yerini bir bütün olarak ele alır. Üslubunda kendi sanatkâr kişiliğini konuşturur.

1974'de Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde, merhum Mehmet Kaplan'ın Yeni Türk Edebiyatı dersinden yılsonu imtihanlarına hazırlandığımız günleri hiç unutamıyorum. Ders kitabımız olan 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi'ni aylarca okuyup, satırların altını çizerek özetini çıkarmıştım. Bazı paragrafları anlamak için üç defa okuduğumu hatırlıyorum. Bu kadar zorluklara rağmen, kitabında bizlere edebiyat, kültür, medeniyet tarihi alanında çok sağlam bilgiler verdiği için hem Tanpınar'ı hem de hocam Mehmet Kaplan'ı rahmet ve minnetle anıyorum.

Bugün sayıları artarken maalesef kalitelerini düşürdüğümüz üniversitelerimizde her alanda ihtisas sahibi böyle dev isimlere ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Dört yıllık fakülte hayatımda, kendilerinden çok istifade ettiğim kıymetli hocalarımın rahmete vesile olması için isimlerini vermek istiyorum:

Prof. Dr. Ali Nihad Tarlan, Prof. Dr. Ahmet Caferoğlu, Prof. Dr. Sadettin Buluç, Prof. Dr. Abdülkadir Karahan, Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş, Prof. Dr. Mehmet Kaplan, Prof. Dr. Faruk Akün, Prof. Dr. Muharrem Ergin, Prof. Dr. Ali Alpaslan, Prof. Dr. Necmeddin Hacıeminoğlu, Prof.Dr. Mehmet Çavuşoğlu.

Hepsine Allah'tan rahmet diliyorum.