05 Şubat 2020

Ailesiz Toplum Projesi

İnsanlığın varoluşuyla aynı tarihe sahip ve ilk toplumsal kurum olan aile, birey için yaşamın başladığı yer ve ilk öğrenme merkezidir. Aileyi çocuğun ilk okulu ve anne babaları çocukların ilk öğretmenleri olarak tanımlayabiliriz. Dolayısıyla kurumsal olarak ailenin ve anne babaların, çocukların gelişimleri, kişilik özellikleri, inanç ve değer sistemleri ve akademik başarıları üzerinde çok fazla etkisi bulunmaktadır.

Modern çağ ile birlikte yaşanan hızlı değişim aile kurumunu da dönüştürmektedir. Ailenin zaman içerisindeki değişimine bakıldığında büyük ve kalabalık aileden, çekirdek aileye ve bugün tek ebeveynli aileye doğru bir geçiş söz konusudur. Ülkemizde tek ebeveynle büyüyen çocukların oranı yüzde 8,5 düzeyindedir (Türkiye Aile Araştırması [TÜİK], 2018).

Bugün, aile kurumu giderek küçülmekte, aile içi ilişkiler bozulmakta, boşanma oranları hızla artmaktadır. Bu olumsuz gelişmelerin bir kısmı sanayileşme, işgücüne katılım ve değersizleşmenin doğal sonucu iken bir kısmı ise planlanmış, amaçlı ve yıkıcı stratejiler sayesindedir. Zira bugün aile kurumunu yok etmek ve ortadan kaldırmak için küresel ölçekte çalışmalar, projeler yürütülmektedir. Kopya koyun ve kopya insan, taşıyıcı annelik, genetiğiyle oynanmış besinler ve cinsiyetsiz toplum projesi bu yıkıcı ve çürütücü projelere örnek gösterilebilir. Bunun yanında evliliğin ve çocuk sahibi olmanın özellikle kadınlar için kariyerin önündeki engel gibi gösterilmesi, medya yoluyla evliliğin çağdışı ve ilkel bir uygulama gibi sunulması ve cinselliğin kutsanması bu amacın diğer göstergeleridir.

Küresel ölçekte bakıldığında kötü gidişat daha net görülebilir. Bugün, geçmiş yıllara oranla daha fazla sayıda çocuk tek ebeveynle veya hiç ebeveyni olmadan büyümek zorunda kalmaktadır. Tek ebeveyn ile büyüyen çocukların oranı Güney Afrika'da yüzde 35, İngiltere'de yüzde 33, Kenya'da yüzde 31, Yeni Zelanda'da yüzde 24, Kanada'da yüzde 20, Hollanda'da yüzde 19 düzeyindedir. Ebeveyni olamadan büyüyen çocukların oranı ise Güney Afrika'da yüzde 33, Şili'de yüzde 9, İtalya ve Macaristan'da yüzde 5 düzeyindedir (World Family Map, 2017).

Amerika Nüfus Sayımı Bürosunun verilerine göre, 1960 ve 2016 yılları arasında, iki ebeveynli ailelerde yaşayan çocukların oranı yüzde 88'den yüzde 69'a düşmüştür. İki ebeveynli ailelerde yaşayan 50,7 milyon çocuğun 47,7 milyonu iki kez evlenmiş ebeveynle, üç milyonu da hiç evlenmemiş ebeveynlerle yaşamaktadır. Aynı dönemde, sadece anneleriyle birlikte yaşayan çocukların oranı neredeyse üç kat artarak yüzde 8'den yüzde 23'e, sadece babaları ile birlikte yaşayan çocukların oranı yüzde 1'den yüzde 4'e, herhangi bir ebeveyni ile yaşamayan çocukların oranı yüzde 3'ten yüzde 4'e, tek kişilik ailelerin oranı yüzde 13'ten yüzde 28'e yükselmiştir (United States Census Bureau, 2019).

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yapılan Türkiye Aile Araştırması sonuçlarına göre; tek kişilik ailelerin oranı 2014 yılında yüzde 13,9 iken 2017 yılında yüzde 15,4'e, tek ebeveyn ve çocuklardan oluşan ailelerin oranı yüzde 7,6'dan yüzde 8,5'e yükselmiştir. Çocuklu ailelerin oranı ise yüzde 45,7'den yüzde 43,5'e düşmüştür (TÜİK, 2019). 

Bugün yaşanan kargaşaların, kavgaların, çatışmaların ve savaşların planlayıcıları ailesiz bir dünya kurma çabasındadırlar.  Zira aile demek, daha fazla sayıda nitelikli çocuğun yetişmesi, sağlıklı nüfus artışı demek, inanç sistemleri ve insan arasındaki bağın sürmesi demek, kültür ve değerlerin gelecek nesillere aktarılması demek, daha mutlu olan ve uyuşturucu maddeye, alkole ve diğer uyarıcılara mesafeli insan demek, kendisi ve çocuklarının geleceği için kaygı duyan, çalışan, birikim yapan, daha az harcayan insan demek. İşte bu karanlık odakların istemedikleri de bu.

Türkiye'nin en büyük ve milli projelerinden biri de aile kurumunu ve çocuklarını korumaktır. Zira gelecek tasavvurumuzun ve ideallerimizin yolu buradan geçmektedir.  

Vesselam…