13 Temmuz 2015

AK PAARTİ BAŞKANLIK SİSTEMİNDEN FERAGAT EDECEK Mİ?

25. dönem parlamentodan bir hükümet çıkarmak için turlar başlıyor. Cumhurbaşkanı tarafından hükümeti kurmakla görevlendirilen AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, partilerin oy oranlarına dayalı bir sıralamayla koalisyon ziyaretleri gerçekleştirecek.

HDP ile yapılacak görüşmenin sadece bir formalite olacağını söyleyebiliriz. Bu hem HDP'nin sergilediği tavrın hem de AK Parti'nin, bu partinin, silahlı terörle arasına mesafe koymaya yanaşmaması üzerine aldığı haklı kararın bir sonucu.

Doğal olarak AK Parti'nin ana gövde olacağı koalisyon formülü sayısı iki. Ya CHP ya MHP.

CHP'nin, AK Parti ile bir koalisyon için kapıları kapatan tavrının altından çok sular aktı. Hatta bu partinin, koalisyon konusunda 14 maddelik ilke açıklamış olmasına karşın, şartsız şurtsuz koalisyona girmeye hazır olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü CHP'nin olası bir koalisyona gir(e)memesi, Kemal Kılıçdaroğlu'nun altındaki koltuğun kaymasına sebep olacak bir hesaplaşmanın da fitilini ateşler.

MHP'ninse hala kafası karışık. Parti içerisinde ağız birliği yok.

Parti disiplini konusunda tavizsiz bildiğimiz MHP'de, Yusuf Halaçoğlu'nun "dinsiz parti" çıkışı, bu partide ciddi bir kavganın varlığını gösteriyor.

MHP'nin, AK Parti tarafından asla kabul görmeyecek koalisyon şartları da ayrı bir sorun. Bu partinin 7 Haziran sonrasında, koalisyon sürecini domine etme hevesi, Bahçeli'nin Kılıçdaroğlu için kullandığı "koltuk tedarikçisi" benzetmesini hatırlatacak türden.

Siyasi ahlak penceresinden bakıldığında, mevcut meclis aritmetiğinden bir koalisyon çıkması zor vesselam.

Ancak birileri ısrarla AK Parti'yi, CHP ile koalisyonuna itekliyor.

Bu çabalar, AK Parti'nin yüzde 41'lik seçmen desteğini eritmeye yönelik örtülü bir tezgah aslında. Tekrar ediyorum; AK Parti için CHP ile koalisyon, 7 Haziran'da sandığa yansıyan seçmen iradesini de yok sayma ve hatta bu iradeye ihanet anlamına gelir.

Eğer AK Parti, Başkanlık Sistemi konusunda samimiyse, 7 Haziran seçim sonuçları, örtülü olarak Başkanlık Sistemi için referans alınacak mesajlar içeriyor. Malum olduğu üzere, Başkanlık Sisteminin temel harcı 2 partili sistem.

7 Haziran'da, AK Parti Başkanlık Sistemini yeterince anlatamamasına karşın, millet, Başkanlık Sistemi için gereken iki siyasi bloğun bir tarafı için AK Parti'yi konumlandırdı.

AK Parti, temsil ettiği taban itibarıyla "muhafazakar demokrat" bloğun adresi.

Bu arada 10 Ağustos'ta Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın aldığı oy yüzde 52 idi.

Erdoğan'a destek veren o yüzde 52, aynı zamanda Muhafazakar Demokrat diye tanımlayabileceğimiz tabandı.

Başkanlık Sisteminde Muhafazakar Demokrat bloğu besleyecek potansiyelin birincisi, AK Parti'den HDP'ye kaydığı varsayılan yüzde 3-4'lük Kürt seçmen. İkincisi ise iki partili sisteme geçilmesi durumunda MHP'den yönelecek kitle.

MHP'nin yüzde 16'lık diliminin yüzde 7-8'lik kısmı AK Parti ile geçişkenlik potansiyeli olan seçmenden oluşuyor. Bu kombinasyonları bir araya topladığımızda, Erdoğan'ın 10 Ağustos'ta aldığı yüzde 52'lik blok oy oranına ulaşılıyor.

Bütün bu hesaplamaları bir kenara attığımızda da, Başkanlık Sistemine geçildiğinde, bu sistemin kurucu iradesi olacak olan Muhafazakar Demokrat bloğun uzunca yıllar iktidarda kalacağı ve sistemin bütün unsurları ile yerleşmesinde ana aktör olacağı muhakkak. Çünkü Türkiye'deki seçmen eğiliminin yüzde 70'e yakınının kendini muhafazakar olarak konumlandırdığı, yapılan bilimsel araştırma çalışmaları ile sabit.

Türkiye'nin Başkanlık Sistemine geçişinin önünü kesmek isteyenlerin temel endişesi tam da bu.

"Erdoğan Türkiye'yi kamplaştırıyor" iddialarının sahipleri, Erdoğan'ın izlediği siyaset ve kullandığı dille, Başkanlık Sisteminin temel harcını döktüğünü görüyor.

Hal böyle iken ve 10 Ağustos'ta Başkanlık Sisteminin ilk adımları atılmış, 7 Haziran'da bu sistemin temel harcının yüzde 41'i kemikleşmişken, bu harcı sulandıracak CHP koalisyonu AK Parti için tarihi bir hata olur.

7 Haziran'dan sonra AK Parti-CHP koalisyon olasılığının AK Parti açısından hangi siyasi riskleri barındırdığını sıkça yazdım. Ancak benim kanaatim; bu risklerin en dikkate değer olanı, toplumun ezici çoğunluğunu ötekileştiren ve farklılıkları bir arada tutmak yerine başkalaştırıp çatıştıran Parlamenter Oligarşinin, Başkanlık Sistemiyle tasfiye edilme fırsatının tepilmesi olacak.