25 Ağustos 2015

AK Parti düzen karşıtı bir partidir

AK Parti sistem karşıtı bir parti olarak doğdu ve yoluna devam ediyor. AK Parti hazımsızlığının yegâne nedeni onun dindar, muhafazakâr bir parti olmasının yanı sıra yerli, özgün ve medeniyet perspektifli bir siyaset üretiyor olmasından kaynaklanmaktadır. Osmanlının uluslararası bir operasyonla tasfiye edilmesinden sonra yerli siyaset üreten tüm mekanizmalar/hükümet olmuş siyasi partiler/siyasetçiler bilhassa batıda etkisini arttıran derin yapılanma tarafından bir tehdit ve düzen karşıtı olarak algılandı. Garp yanlısı, çağdaş, laik, seküler partiler cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde doğal olarak bir tehdit olarak algılanmadı. Bilakis düzen partileri olarak itibar gördü. Bu yüzdendir ki son 100 yıllık cumhuriyet tarihinde kim yeri yurt edinme noktasında bir basiret göstermişse istisnasız tasfiye girişimine maruz kalmıştır. Son 10 yıldır Erdoğan'a yapılmak istendiği gibi... Çünkü Erdoğan yıllardır ülke siyasetini esir alan uluslararası baronların düzenini/rahatını bozan bir liderdir. Bilindiği gibi batı Osmanlının tasfiyesinden sonra Türkiye'yi kontrol altında tutmak ve aynı zamanda güneydeki ülkenin güvenliğini sağlamak ve geleceğini garanti altına almak için ciddi bir ayar değişikliği yapmıştı. 


 

Bunlardan en mühimi Türkiyelilerin kadim medeniyetiyle ve ilim irfan birikimiyle olan temasları kesilmek istendi. Diğer taratan bin yıldır kurulan kadim ittifaklar, dostluklar bertaraf edildi. Türkü, Kürdü, Ermeni'si, Arabı, Alevi'si, Sünni'si ne kadar farklı etnik kimlik, inanç ve mezhep gurubu varsa aralarındaki bağ koparıldı. Buna millet olma vasfının yitirilmesi de diyebiliriz. Kısacası ortak akıl, ortak vicdan ve ortak idrak ayarlarımızla fena oynadılar. Her on yılda bir yapılan darbelerle de bir taraftan irtica bahanesiyle dindarlar diğer taraftan bölücülük bahanesiyle Kürtler ve diğer farklılıklar ecnebi unsurların yörüngesinde faaliyet yürüten siyasetçiler ve medya organları marifetiyle dirençleri kırıldı.  Anlayacağınız tüm farklı kesimler bir daha bir araya gelemesin diye ne gerekiyorsa yapıldı.

 

Türkiye, güvenliği NATO'ya, ekonomisi İMF'ye siyaseti batı aklına değerleri ise çağdaş, laiklik ve Kemalizm'e bağlı ve bağımlı az gelişmiş ülke statüsünde bir ülke durumunda tutulmak istendi. Erdoğan işte bu düzene karşı çıktığı için hedefe oturtuldu. Çünkü Erdoğan bu kurulu sistemi ve ürettiği bağımlı politikaların adını eski Türkiye olarak adlandırdı ve bağımsız, kendi politikalarını kendi üreten, zengin, güçlü yeni bir Türkiye vaat etti. 2008'den beri sürekli sosyal ve ekonomik kriz içinde kıvranan Avrupa, Türkiye'nin bu hızlı yükselişinden ciddi kaygı duydu. Erdoğan iktidar olduğunda yaptığı ilk işlerden biri ülke insanına kadim medeniyetinin ne denli kıymetli bir değer olduğunu hatırlatması oldu. İlim irfan geleneğimizle yeniden temas kurmaya başladı. Yıllardır birbirlerinden kopartılan farklı kesimleri bir araya getirerek onlara yeniden bir başlangıç yapabiliriz teklifinde bulundu. Eski Türkiye düzeninin yaşattığı mağduriyetleri bir bir ortadan kaldırmaya başladı. Ermenilerden de Alevilerden de Kürtlerden de ayrı ayrı özür diledi. Yeni sosyolojiyi de arkasına alarak atıl durumda bırakılan her alanda reformlar yapmaya başladı. Ülke ekonomik, siyasi ve sosyal anlamda ciddi bir şahlanma dönemine girdi. En önemlisi de ülke insanına bir özgüven ve cesaret geldi

 

 

Bilindiği gibi 1936 yılında Montrö boğazlar sözleşmesi ile Karadeniz ve Akdeniz arasındaki askeri ve ticari gemilerin geçişi uluslararası kurallara bağlanmıştı. Gezi'de iptal edilsin denilen ve hala içeride ve dışarıda rahatsızlık uyandıran Kanal İstanbul projesi zekice düşünülen ve Türkiye'nin egemenliğinde bir iç suyolu olarak düşünülen harikulade bir projedir. Keza İstanbul'u küresel bir ulaşım merkezi haline getirecek olan 3.Havalimanı da aynı yükselişin ve bağımsız politikaların bir ürünüdür. Çözüm süreciyle birlikte hem içeride kangren haline dönüşen Kürt sorunu çözmek hem de Ortadoğu'da barış ve istikrarın tesisi için stratejik adımlar atan Türkiye aynı zamanda yerli savunma sanayisini de gün geçtikçe geliştirmektedir. Çözüm süreci ise Türkiye'nin ilk defa kendi bağımsız iradesiyle ve basiretiyle ortaya koyduğu büyük bir projedir. Bu büyük proje bilindiği gibi muhataplarından biri olan HDP eliyle bertaraf edilmek isteniyor.

 

İşte bu sebeplerden ötürü Erdoğan diktatör ilan edildi! İnişe geçen Avrupa ekonomisine inat sürekli gelişme kaydeden Türkiye ekonomisini hazmedemeyenler tarafından hırsız olarak suçlandı. Attığı stratejik adımlarla İslam ülkelerinin umudu olma yolunda ilerlediğinden ötürü, terör örgütlerine destek veriyor algısına maruz bırakıldı. Çin gezisinde milli paradan bahsettiği için küresel baronların hedefi haline geldi. 200 yıldır dünyadaki savaşlardan servet biriktiren Üst Akıl'ın düzenine "hayır" dediği için istenmiyor. Finansal baronların sadık kölelerinin rahatını bozduğu için hakarete maruz kalıyor. Oysa  asıl mesele Erdoğan'ın son 200 yıldır dünya ülkelerini esir alan para imparatorluğunun düzenine meydan okuması ve ülkesinin bağımsızlığı uğruna kelle koltukta mücadele yürütmesidir Türkiye, 'Üst Akıl'ın gücüne iman eden ve ona  bir köle gibi sadakatle bağlı kesimlere rağmen verdiği mücadeleyle aynı zamanda tüm dünya halklarına da bir mesaj veriyor.. "200 yıldır dünyayı yöneten üç-beş tane ailenin boyunduruğu altında yaşamaya mahkûm değiliz" diyor. İşte bu yüzden Erdoğan'ın yanındayız. Onun kimlere kafa tuttuğunu çok iyi biliyoruz. Bu yüzden gerekirse Beştepe'nin etrafını etten duvar öreceğiz, yine de size yem ettirmeyeceğiz.

 

@sivildemokrat

ufukcoskunn@gmail.com