09 May 2018

Ak Parti kendisine verilen oyların güvenliğini sağlayabilir mi?

Soru tuhafınıza gitmiş olabilir ama Türkiye'de kendisine verilen oyları sandıkta koruyabilme potansiyeli bakımından en zayıf ve Hayati tehditler altında bulunan partinin Ak Parti olduğu kanaatiyle tıka basa yüklü olduğumu söylemeliyim. Normal şartlarda mevcut oy verme ve sayım sistemi içinde hiç kimse hile yapamaz. Ama sadece normal şartlarda!

Müzmin mağlupların şehir efsanesi hâline getirdiği adı var kendi yok elektrik kesintilerinden bahsetmiyorum. Ya da seçmenin herhangi bir mesuliyet ve ihmali olmadığı hâlde tüm partilerin temsilcilerinden oluşmuş sandık kurullarının ortak dikkatsizliğinden kaynaklanan mühür vurulması unutulmuş, olası oy pusulalarının halk iradesinin tezahürü üstünde hiç bir risk oluşturamayacağının farkındayım. Bunlar sadece şamata çıkarmak için zırvalamanın ve mızıkçılık yapmanın çiğ bahaneleri olabilir ancak! Nitekim öyle oluyor…  Burada ise daha somut olgulardan bahsetmeye çalışıyorum.

Her seçmen reyini TC numarası, kimlik ibrâzı ve imza karşılığında kullanıyor. Seçmenler sandık görevlilerince kendilerine teslim edilen pusula ve zarfı, tercihlerini işaretledikten sonra tüm parti müşahitlerinin gözleri önünde içi görülen şeffaf sandıklara atıyor. Bu şeffaf sandığı yine bütün parti müşahitleri aynı anda açıp her oyu beraber ve tek tek görerek sayıyor, hemen akabinde sayıları ortak imzalı bir tutanakla kayıt altına alıyor. Sonuçlar aynı anda hem YSK'nın hem de tüm partilerin bilişim sistemlerine online olarak işleniyor. Böyle bir sistemde sandıklardan çıkan ve kayıt altına alınan sonuçlarla çelişen en küçük bir tutarsızlık bütün sistemin alarm vermesine ve sorunun kaynağının ânında nokta tespitiyle ifşâsına sebep olacaktır. Dolayısıyla mağlupların bahane kotarma ve kaos çıkarma amacıyla gelenekselleştirdikleri seçim sonuçlarına kimi yöntemlerle müdahale edildiği/edilebileceği evhamını yayma çabası çiğ bir art niyetten ibaret.

Peki, öyleyse Ak Parti'ye verilen oyların güvenliğinin sağlanması hususundaki risk faktörü nereden kaynaklanıyor? Seçmen iradesine yönelik yegâne risk, sandık başlarında bekleyen müşahidin, temsilcisi olarak orada bulunduğu parti ve/veya liderine gerçekte düşman olmasıdır. Yani tehdit, teşkilatlara sızmış  (kim bilir belki de sinsice tesisat çekilerek içine akıtılmış) FETÖ kültü ve türevi teşekkül müntesiplerinin  sandık başında Ak Parti müşahidi olarak bulunmasıdır. Böyle bir durumda sandıkta Ak Partinin tercih edildiği oy pusulalarının sudan sebeplerle geçersiz sayılması, aldığı toplam oyun “sehven” eksik yazılması, CHP, Saadet ya da İYİ Parti'ye çıkan oyların yine “sehven” fazla yazılması karşısında alınabilecek hiç bir önlem yok. Nitekim 16 Nisan 2017'deki başkanlık referandumunun yapıldığı gün içinde oylamalar henüz devam ederken  Yeni Söz yazarlarından oluşan grubumuzda bir arkadaşımız Üsküdar'da oy kullanma mahallerinde tuhaf bir hareketlilik olduğunu ve sanki sandıkların başında hiç bir Ak Partili bulunmadığı izlenimi edinildiğine ilişkin gözlem ve kanaatleri paylaşmıştı. O an aynı  tuhaflığı sabah saatlerinde Fatih'te oy kullandığım sandıkta duyumsadığımı hatırladım. Oy kullanacağım sınıfta bulunan beş görevlinin tamamı da gelenleri abartılı bir “hayırlı olsun” telkiniyle karşılıyor,  refakat ediyor ve uğurluyordu. O zaman hayır cephesinin sloganlaştırdığı bu  “hayırlı olsun” sözünün sandık başındaki tüm görevliler tarafından art arda vurgulanması karşısında ben de “peki, Ak Partinin müşahidi nerede” diye düşünmüş ama daha sonra kendi kendimi evham ithamı ile suçlayarak teskin etmiştim. Sandıklar açıldı ve %70'lerle başlayan “evet” tercihi nisbî ve kimilerinin iddiasına göre anlaşılabilir bir düşüş ivmesi seyretti. Ama sandıklar ve oy sayımı bitmeden birkaç saat önce, “hayır” oylarının oranı doğal dağılım nispetine uygun olmayan sert bir ivmeyle yükselirken “evetler” adeta dibe çakıldı. Oranlar bir puanlık farkla neredeyse başa baş oldu. Referandum bittiğinde Üsküdar, Fatih, İstanbul ve Ankara'da hayırların evetlerin önüne geçtiği görüldü. Türk basınında bir iki ismin belli belirsiz îmâsını saymazsak kimse bu tuhaflığı dile getiremedi. Tuhaflığa sadece Milat Gazetesi'nden Serdar Arseven'in dikkat çektiğini hatırlıyorum.

Dışarıda olduğu gibi sandık başında da “Tayyip Erdoğan nefretiyle” beraber ve eş güdümlü hareket eden CHP, Saadet, HDP müşahitleri karşısında zaten tek başına kalan kimi Ak Parti gözlemcilerinin partisinin oylarını koruyamamasını değil, işmar edip kapıyı içeriden açması için sızdırılmış olma riskinden bahsediyorum. FETÖ bunu akıl etmez mi yoksa gayriahlâki mi bulur diyorsunuz? Buna gücü yetmez, olmamıştır ve olamaz mı diyorsunuz? Ak Parti teşkilatları kendini korumuştur mu diyorsunuz? Hani meclis grubunu koruduğu gibi, MKYK'sını koruduğu gibi, bakanlar kurulunu koruduğu gibi değil mi? İşte bundan bahsediyorum!

CHP, Saadet, HDP, İYİ Parti ittifakı sandık başında yine görülecek. Ancak bu defa sandık başında hem MHP hem de Ak Parti müşahitleri olacak. Bu defa herkes herkesi kollayacak! Umarım MHP teşkilatları İYİ ardılları ve yancılarından yana müberrâ ve sağlamdır.