AK PARTİ'YE BÜYÜK YARGI KUŞATMASI ve KAPATMA TEZGAHI (2)
Kapatma Davasının 13. Yılı Münasebetiyle
(……) Gazeteci Mehmet Acet yargının derin bir
tezgahın nasıl parçası haline geldiğini şöyle anlatır:14 Mart 2008 akşamı,
dönemin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın elindeki ‘google iddianamesi’ ile
Anayasa Mahkemesi’nin kapısını çalmasından hemen sonra, ziyaretime gelen bir
kişi bütün hikayeyi özetleyiverdi. Ziyaretçim, “Dur ben sana anlatayım bu
dosyayı kimler nasıl hazırladı?” diye iddialı bir giriş cümlesinden sonra,
davanın açılmasında rol alan isimleri ve dosyanın hazırlanış hikayesini bir bir
anlatmaya başladı.(Hikayede geçen isimlerin bir kısmını kodlayarak yazacağım
ama bütün isimlerin kamuoyunun yakından tanıdığı kişiler olduğunu
söyleyebilirim.)
“Şubat ayı dosyanın içinin doldurulmasıyla
geçti. Bu arada İstanbul’da yaşayan ve kapatma davasının açılmasında büyük rolü
olan İ.S. Ankara’da A.N.S ile konusu kapatma davası olan birkaç ayrı görüşme
yaptı. Bu trafik içerisinde bu iki isim dışında, yüksek yargı organlarından
birinde görev yapan O.P. ile o organlardan birinden emekli olan O.Ş de vardı.
Bu isimler davayı açan Abdurrahman Yalçınkaya ile dirsek teması içerisindeydi.
Bu isimlerin bir kısmı, o günlerde hayatını kaybeden emekli bir yüksek bir
yargı mensubu bir araya gelip, kapatma dava açılması konusunu ve dosyanın
içeriğini konuştular. ‘Kapatma dosyasının arz edildiği makam’, karmaşık
çizgiler arasına gizlenmiş üç boyutlu bir vesikalık resmiyle kabak gibi
karşımıza dikilmişti. Ben bu hikayeyi dinlediğimde, 2008 yılının Mart ayının
üçüncü haftası içerisindeydik (Acet,2012).
Yıllar sonra 26 Nisan
2010'da, saat 12.53'te, Habervaktim isimli internet sitesine, bir Anayasa
Mahkemesi üyesine ait olduğu ileri sürülen ses kaydı düştü. Burada çok ciddi
iddialar mevcuttu. Anayasa Mahkemesi üyesi şahıs, 2 üyeyle birlikte, 30 yıllık
dostu olduğunu söylediği Genelkurmay Adli Müşaviri Tuğgeneral ile yemekte bir
araya geldiğini belirtiyor. Özetle şöyle diyordu: "Asker bizden AK
Parti'yi kapatmamızı istedi. Yani öyle bir niyetleri var
(Habervaktim,2010).
Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, AK Parti’nin ‘laikliğe aykırı fiillerin
odağı hâline geldiği’ gerekçesiyle kapatılması ve Başbakan Tayyip Erdoğan başta
olmak üzere, şimdiki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül dâhil 71 kişinin 5 yıl süre ile
siyasetten uzaklaştırılması talebiyle iddianame hazırladı. Anayasa Mahkemesi
iddianameyi 31 Mart 2008 günü kabul
etti. Darbeciler, AK Parti’nin
kapatılması için dava açtırma sürecinin ardından partinin kapatılma sonrası
hesaplamaları içine girmişlerdi. 367 tezinin mimarı Yargıtay eski Başsavcısı “Sabih Kanadoğlu’nu kurulacak yeni laik
partinin başına getirmek istedikleri bunun için Cumhuriyet Gazetesi Ankara
Temsilcisi Mustafa Balbay ile Türk Metal İş Sendikası Başkanı Mustafa Özbek’in
beyin jimnastiği yaptığı kayıtlara geçiyordu”(aktifhaber:2009).
Eş zamanlı olarak
Cumhuriyet mitingleriyle sokaklara taşan ve temposu yüksek medya
kampanyalarıyla köpürtülen benzersiz bir gerilim üretilmişti. Bu sırada bir başka gelişme oldu. İstanbul ve
dışındaki 43 adrese yapılan baskınlarda başta emekli Tuğgeneral Veli Küçük
olmak üzere Gazeteci Güler Kömürcü, Ortodoks Kilise Sözcüsü Sevgi Erenerol gibi
popüler isimlerin de aralarında bulunduğu 35 kişi gözaltına alındı.
Temmuz ayında Medyanın ‘dalga’ dediği operasyonlar
ardı ardına gelmeye başladı ve Jandarma eski Komutanı Orgeneral Şener Eruygur
ile 1. Ordu eski Komutanı Hurşit Tolon da gözaltına alındı. Orgeneral Levent
Ersöz bilahare yakalandı. Dalga bir süre sonra İşçi Partisi çevresine kaydı. İP
Genel Başkanı Doğu Perinçek de gözaltına alınanlar kervanına katıldı.
Generaller Kandıra Cezaevi’ne konulurken, siviller Silivri cezaevine konuldu.
Cezaevine düşen generallerin kısa bir süre sonra
kendilerini GATA’ya sevk ettirmesi ve buranın raporuyla tutuksuz yargılanmak
üzere tahliye edilmeleri kamuoyunda ‘GATAkulli’ olarak alay konusu yapıldı.
Müteakiben Cezaevindeki diğer iki general olan Veli
Küçük ve Levent Ersöz’ün de tedavi için GATA’ya sevk edilmesi bu kez kamuoyunda
şaşkınlıkla karşılandı. Generallerin GATA kadar bazı yargıçlarla iç içe olduğu
telefon konuşmalarıyla gündeme geldi.
5 Haziran 2008 günü Anayasa Mahkemesi, üniversitelerde eğitim özgürlüğü getiren
Anayasa’nın 10 ve 42. maddelerinde yapılan değişikliği iptal etti. Anayasa
değişikliklerini yalnızca şekil yönünden denetleme yetkisi bulunan mahkeme,
esas denetimi yaparak Anayasa’nın 148. maddesindeki “Anayasa Mahkemesi anayasa
değişikliklerini sadece şekil bakımından inceler ve denetler” hükmüne aykırı
davrandı. İptal kararının, yetki gaspıyla Meclis iradesini yok saydığı ve
Anayasa’yı işlevsiz hale getirmişti.
30 Temmuz 2008 günü Anayasa Mahkemesi AK
Parti’nin kapatılma talebini reddederken
kamuoyuna yapılan açıklamada, partinin temelli kapatılmaması, fakat
hazine yardımının belirli bir oranda kesilmesi kararına varıldığı açıklandı.
Mahkemenin 6 üyesi Parti’nin kapatılması, 5 üye kapatılmaması yönünde oy
kullanmışken, hazine yardımının kesilmesi hakkındaki oylamada 11 üyenin 10'u
hazine yardımının kesilmesi yönünde oy kullanmıştı.
…….
Yukarıda İktidar Partisi, Ak Parti’ye dönemin derin
devletinin kurduğu kapatma ve tasfiye planını anlatmaya çalıştım. Türkiye’de
parti kapatma gündemi hiç tükenmiyor. Bu günlerde de HDP’nin kapatılması
gündemde. Konuyla ilgili psikolojik altyapı da medyada ve sosyal medyada
olgunlaştırılıyor.
Yaklaşık 5 partisi kapatılmış, oy verdiği Ak
Parti de
kapatılma ve darbe saldırılarına uğramış bir seçmen olarak bendeniz
parti kapatılmasına karşıyım.
Dünün avı bugünün avcısı olmamalı…
Türkiye’nin parti
kapatmalarla bir yere varamadığı
ve varamayacağı açıkça ortadadır. Türkiye, parti kapatmalarla anılan bir devlet
olmaktan artık çıkmalıdır.
Parti kapatmak,
hukuk felsefesi anlamında
‘suçların şahsiliği’ ilkesine de aykırıdır. 10 parti yöneticisinin şahsi
yanlışından dolayı partiyi kapatmak, 10 milyon seçmeni cezalandırmak anlamına gelmektedir.
Bir de kapatılan partinin binaları, tabelaları,
evrakları, malvarlığı adeta artık kullanılamayan 2.el eşya haline gelmektedir
ki bu da sahipleri için büyük bir eziyettir.
Sapla saman ayırılmalı, teröre destek veren HDP
yöneticileri tıpkı Demirtaş gibi Ceza Kanunun kapsamında cezalandırılmalı,
ancak parti kapatılma tuzağına düşülmemelidir.