25 Aralık 2018

Âkif'i anlıyor muyuz?

Kimileri Milli şairimiz Mehmed Âkif'i olduğundan çok farklı anlatmaya çalışıyor, kimileri de hiç anlamak istemiyor. Her iki kesim de hem şairimize, hem milletimize, hem geleceğimize en büyük kötülüğü yapıyor. Halbuki sadece "İstiklal Marşı" ve "Çanakkale Şehitlerine" şiiri hakkıyla anlaşılsa, milli birlik ve beraberliğimize ne büyük bir kuvvet verecektir.

Tam 82 yıl önce aramızdan ayrılan Âkif'in, hayatı, mücadelesi, fikirleri ve şiirleri gençliğimize ve bütün milletimize rehber olmalı. Bir milletin külleri içinden yeniden doğuşunu en iyi gören ve bunu en güzel şekilde terennüm eden Âkif, ilhamını Kur'an'dan alarak "Asım'ın nesli" ile bize geleceğimizi şekillendirecek bilgili, aydın, ahlaklı, vatansever bir gençlik idealini ne güzel anlatır.

İlk iki kıt'asını coşkuyla okuduğumuz ve çocuklarımıza ezberlettiğimiz İstiklal Marşı'nın kalan sekiz kıt'ası bize neler anlatıyor acaba? Maalesef dil ve kavram yabancılaşması, bu mısraların anlaşılmasını çok zorlaştırmıştır. Bu engelleri aşmak ailenin, eğitimin, medyanın kısacası toplumun en önemli görevidir.

Gelin birlikte şu kıt'ayı okuyup üzerinde biraz kafa yoralım:

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ?

Şühedâ fışkıracak, toprağı sıksan şühedâ!

Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ,

Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ.

Aziz şehitlerimizin canlarını feda ederek koruyup bize emanet ettikleri bu "cennet vatan" için, bizim de en az onlar kadar fedakârlıkta bulunmamız gerekmez mi? Candan öte cananı ve bütün varımızı bu vatan için vermeye razı mıyız? Uzak diyarlarda mülteci durumunda yaşayan milyonlarca insanı düşününce, vatan için yapılacak bu fedakârlığın ne manaya geldiği çok daha kolay anlaşılacaktır.

Günümüz şartlarında bu vatan kavramının anahtar kelimesinin "canan" olduğunu düşünüyorum. Sevdiklerimiz, vazgeçemediklerimiz, önceliklerimiz, maddi çıkarlarımız, lüks yaşantımız, gelecek endişemiz ve küçük büyük hedeflerimiz bu "canan" kelimesinin geniş manasının içinde yer almaktadır. Öyleyse vatan severliğimiz "canan"dan yapacağımız fedakârlıklarla ölçülecektir.

***

Mehmed Âkif'in Çanakkale Şehitleri için yazmış olduğu şiir, bu vatan ve bu millet var oldukça bize ilham kaynağı olmaya devam edecektir. Sanki daha yeni yazılmış gibi tazeliğini koruyan mısralar, bize bu toprakları vatan yapmanın ve korumanın hiç de kolay olmadığını çok iyi anlatıyor. Asırlardır kanını, canını bir hilal uğruna feda edenleri rahmetle hatırlarken, yine aynı hilal uğruna elleri tetikte, gözleri hedefte, göğüslerini hayasızca akınlara karşı siper eden Mehmetçik, bu mukaddes mirasın gerçek sahibi olduğunu bütün dünyaya göstermektedir.

Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,

Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!

Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.

Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd'i...

Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.

Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?

"Gömelim gel seni târihe" desem, sığmazsın.

***

Olumsuz düşüncelerin kıvılcım gibi düştüğü yeri yakma ve genişleme temayülü vardır. Bu yüzden bunlardan bahsetmek yangına körükle gitmekten farksızdır. Son zamanlarda Âkif  ile Sultan Abdülhamid'in karşı karşıya getirilmeye çalışıldığını esefle ve hayretle görüyoruz. Bu iki vatansever tarihi şahsiyetin birbirine düşman gibi gösterilmesinin kime ne faydası var acaba?

Tarihimizi bir mahkeme salonu, kendilerini de savcı ve hakim yerine koyan bazı çokbilmişler, bu şahsiyetleri hem suçlayıp hem de mahkum etmeye çalışıyorlar. Halbuki büyük jüri milletin vicdanıdır. Milletimiz Milli şairimizle, Ulu Hakan'ı hiç ayırt etmeden gönülden seviyor, vatanseverliklerinden hiç şüphe duymuyor.

***

Mehmed Âkif'i daha iyi anlayabilmek için onun hayatından kesitleri de bilmek gerekir. Dostu Mithat Cemal Kuntay'ın hatıralarında canlandırdığı Âkif'in, yazdıklarını yaşayan örnek bir şahsiyet olduğunu çok rahat anlayabiliriz. Dürüstlük, verdiği sözde durmak, kendi keyif ve rahatından fedakârlık yapmak, bugün için bize oldukça uzak kavramlar olsa da, Âkif bu güzel hasletleri sadece sözüyle değil hayatıyla göstermiştir.

Şimdi Mithat Cemal'i dinleyelim:

"Meşrutiyet'in ilk seneleri, bir Cuma adam boyu kar yağdı. O gün Âkif'in haz etmediği şeyler işlemedi: Araba, tramvay, şimendifer (tren) ve vapur. Çapadaki bizim eve o gün sütçü, ekmekçi gibi adamlar bile gelmediler.

Öğle yemeğinden sonra biz hâlâ ekmekçiyi beklerken nihayet kapı çalındı. Fakat Âkif Bey gelmişti! Bıyığının yarısı donmuştu. Şaşırdım, nasıl geldiğini merak ettim:

- Beylerbeyi'nden nasılsa Beşiktaş'a bir vapur işlemişti.

- Bu kadar mı, dedim.

Tabii ki bu kadardı ve tabii ki Beşiktaş'tan Çapa'ya işleyen bir şey yoktu. Ancak bunu sormaya lüzum da yoktu. Çünkü Beşiktaş'tan Çapa'ya bu havada insanlar yürüyerek de gelirdi. Bu karda, tipiye, yaya yürünülen mesafeye ben şaştıkça, Âkif de benim hayretime şaşıyordu:

- Gelmemem için kar, tipi kâfi değil, vefat etmem lazımdı. Çünkü geleceğim diye söz vermiştim." (Mithat Cemal Kuntay, Mehmed Âkif Hayatı Seciyesi Sanatı, Timaş Yay. İstanbul, 2009)

Milli şairimize vefat yıldönümünde Allah'tan rahmet diliyorum. Onu gençlerimize ve milletimize hakkıyla tanıtarak gerçek bir rehber yaptığımız zaman, bugün şikâyet ettiğimiz birçok problemin kendiliğinden çözüldüğünü göreceğiz.

 

NOT: Mehmed Âkif'in kaldığı İstiklal Caddesi, Mısır Apartmanı'ndaki evinin müze haline getirileceği müjdesini Sayın Cumhurbaşkanımız verdi. Emeği geçen herkese teşekkürler.