Al Bayrağım… Yüksek yerlerde açan çiçeğim
Arif Nihat Asya bayrak şairimizdir. Bir ölüm sene-i devriyesinde daha kendisini anarken al bayrağın gölgesinde vatanlaşan toprakları düşünüyoruz. Memleket haline gelen harabat toprakların manası olan bayrağımızın onun anlam yüklü şiirinde yâd edilişi, bir millet için olduğu kadar ferdiyetimiz adına da bize mahsus şeyler söyleyebilir. Zira mavi gök ve yağız yer arasında yaşayan insanı biyolojik düzeyden insaniyete taşıyan şey onu var eden değerleridir. İnsan bir değer varlığı olarak mazi, an ve gelecek arasında kendisini bulur. Keyfiyetimizi var eden manamız toprağımızı vatan, memleket eder. Al bayrağımız bunun üstünde dalgalanan bize var ve özgür olduğumuzu anlatan en müstesna bir semboldür. Şiirinde vatanın mavi göğünde gönlümüzdeki maviliğin yansıması olarak yer alan al bayrak; doğumdan ölüme hayatımızı kaplayan bir destandır: Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü, Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü, Işık ışık, dalga dalga bayrağım! Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım. Sana benim gözümle bakmayanın Mezarını kazacağım. Seni selâmlamadan uçan kuşun Yuvasını bozacağım. İnsanın varlık içinde kendisi hissetmesi ve yerleştirmesi bakımından al bayrak kendiliğimizin ve kendimizin buluştuğu bir müstesna yer ve zamanın hülasa tarihimiz olan efsunlu bir tezahürüdür.
Al
bayrak; ay ve yıldızı ile bağımsızlığın, özgürlüğün alamet-i farikası, izzet-i
nefsimizdir. Vatan mefhumunun şüphesiz en büyük remzi, al bayraktır. Hayatın en
karanlık devresinde bile o ay ve yıldız gönlümüzde dalgalandıkça umudumuz
bakidir: Dalgalandığın yerde ne korku, ne
keder... Gölgende bana da, bana da yer ver. Sabah olmasın, günler doğmasın ne
çıkar: Yurda ay yıldızının ışığı yeter. Al bayrak bu cümleden vatanı
kurmakla kalmaz bağımsız varlığımızı da gösterir. Umudun en sönük anında al
bayrağın ışığı bize asırlık bir ahengin şiirini getirebilir.
Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen
al sancak derken Akif al bayrağın bizim için yerini zamana kazır. Tüm sıkıntı anlarında, her şartta al bayrak
bize sığınak olur: Savaş bizi karlı
dağlara götürdüğü gün Kızıllığında ısındık; Dağlardan çöllere düştüğümüz gün
Gölgene sığındık. Ey şimdi süzgün, rüzgârlarda dalgalı; Barışın güvercini,
savaşın kartalı Yüksek yerlerde açan çiçeğim. Senin altında doğdum. Senin
altında öleceğim. Al bayrak bize doğum hayat ve ölüm her anımızda, her
vuslatımızda yanımızda yer alsın; sonsuzluğa yoldaşımız olsun diye yüreğimizde
yetişen bir müstesna çiçek, ucalarımızın kartalı ve barışın beyaz güvercini olarak
mavi göğümüzü ve gönlümüzü süsler durur.
Bayrak
bize nerden gelip nereye gittiğimizin hikâyesini fısıldar. Bedeli ödenmiş nice
vaktin ödülüdür. Umudun ak kanatlı güvercini…Tarihimizin kimliğimize ve
şahsiyetimize emanetidir. Tarihim,
şerefim, şiirim, her şeyim: Yeryüzünde yer beğen! Nereye dikilmek istersen, Söyle,
seni oraya dikeyim! Bizim yeryüzümüz, ruhumuz ve gönlümüz ise orada şeref,
şiir ve gözümüzün nuru olur dalgalanır. Her şeyimizdir…
Bu
kısa deneme, Arif Nihat Asya’yı anmaya dair olması yanında al bayrağın
gönlümüzde dalgalandıkça bizi var eden manasını da kendi halince haldaşı olana
anlatmak dileğidir. Göklerimizin ak kanatlı güvercini al bayrağımız; Türbesi
yakışmış bu kutlu tepeye; Yattığı toprak belli, Tuttuğu bayrak belli, Kim demiş
meçhul asker diye?, mısraında
Arif Nihat Asya’nın işaret ettiği nice Yörük Dedelerin kabrinde diz dize dua
olduğumuz ve ak kanatlarla önünde havalandığımız memleketin bizim
harabatımızdan nasıl doğduğunun ağyarına meçhul halince olana tanıdık
hikayesini anlatır durur… Arif Nihat’ı rahmetle anarken al bayrağımızın mavi
göğümüzde ak kanatlar ve gecemizde sönmeyen yıldızlar olduğu vatanda asırlardır
tanışık olduğumuz o manaya selam ediyoruz…
Vesselam.