08 Eylül 2015

Ali adam olma

Politik gündemi yoğun bir ülkeyiz ve her şey çok hızlı gelişiyor. İnsanın zihnini ziyadesiyle yoran, baş döndürücü bu gündemin içinde çok fazla olay meydana gelmesine karşın, bilgi-haber bombardımanında kayboluyor. Aslında hiç olmamış gibi.

PKK, mülteciler ve 1 Kasım seçimlerinin zirveyi paylaştığı gündeme düşen bir haber oldukça dikkat çekiciydi.

Milli Eğitim Bakanlığı, AB destekli Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Geliştirilmesi Projesi (ETCEP) kapsamında bir kamu spotu hazırlamış. RTÜK de filmin televizyonlarda yayınlanmasına, çeşitli övgülerde bulunarak onay vermiş.

Söz konusu kamu spotunda "Ali topu at, Ayşe topu tut. Ali ekmek al, Ayşe sofra kur. Ali babana yardım et, Ayşe annene yardım et. Ali adam ol. Ayşe, Ayşe” denildikten sonra “Bunları yeniden yazmaya var mısın?" diye sorulacakmış. Bu yolla cinsiyet ayrımcılığının önüne geçilecek, eğitim ilkokuldan başlayacakmış.

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği (gender), feminist bir teori olarak kısaca kadın ve erkeğin toplumsal rollerinin, “kadın için” ve “erkek için” diye başlayan toplumdaki mevcut doğruların ortadan kaldırılmasını öngörür.

Yani, örneğin erkek çocuğun mavi, kız çocuğun kırmızı veya pembe giymesinin toplum tarafından belirlendiğini varsayarak, toplumsal hayatta bu tarz ayrımların önüne geçmeye çalışır.

Daha açık bir ifadeyle, insanların sosyal hayatta cinsiyetsizleşmelerini, eşitlik adına temin etme amacı güder.  İnsanlardaki kadın ve erkek algısının kökten değişebileceğini savunan, bunu yapmak isterken toplumun hassasiyetlerini ve dönüşümlerinin istikametini görmezden gelen, umursamayan bir ideolojiden bahsediyoruz.

Elbette erkek ve kadın algılarıyla ilgili pek çok sorun var yaşadığımız ortamlarda. Temelinde ahlak olmadığı için erkeklerin ve kadınların doğru yönlendirilmediği, daha çok savrulmalarına ve uçlarda yaşamalarına uygun zeminler oluşturuldu. Ancak köklü sorunları, birilerince finanse edilen teoriler değil, mutlak hakikatler çözer.

Evet, erkeklerin ahlaksızlıklarının “hoş” görülmesi, aynı ahlaksızlığa meyleden kadınların ayıplanması ciddi çürümelere yol açtı. Feminizm işte bu “ahlaksızlaşma hakkı”nı talep ediyor.

Yine aynı şekilde, toplumsal ve profesyonel roller bakımından asla mümkün olmayacak, mümkün hale gelirse kimlik bunalımları meydana getirecek, fıtrata taalluk eden buhranlar üretecek durumlar söz konusu olabiliyor.

Burada sözü edilen şey “canım, erkekler de sofra kursun, bulaşık yıkasınlar” basitliğinde değil. Aile içinde birtakım masum ve haklı taleplerle de ilgili değil.

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği (gender) “proje”sinin başka ülkelerde geldiği nokta, bizi bu meseleye dikkat çekmeye, uyarıda bulunmaya sevk ediyor. Kadınsı'lık ve erkeksi'lik üzerindeki yanlış müdahaleler önce cinsiyetsiz toplumlar doğurdu ve eşcinselliğin meşrulaşmasına zemin hazırladı.

Sözgelimi, Fransa'da aynı projeyle hazırlanan toplum, bugün ilkokul ders kitaplarında iki anneli ve iki babalı çocuk resimlerine ses çıkarmaz hale gelmiş durumda.Böylece“eşcinsel aile” imajı ve algısı çocuk gözünde meşru hale getiriliyor.

Türkiye'de eğitimin pek çok yapısal sorunu varken, AB destekli ve toplumsal cinsiyet bazlı projelerin hayata geçirilmesine bir anlam veremiyoruz.

İlköğretimdeki okuma fişlerinin bile değişmesini talep eden ve bu yolda büyük bütçeler harcayan ideolojilerin, sadece “erkek çocukların annelerine yardım etmelerini” amaçladıklarını düşünmek en basit ifadeyle safdillik olur.

Kendi terminolojisini medya ve üniversiteye kabul ettiren bu ideolojilerin bütün gayreti “Ali Âdem Olmasın” diyedir.

Biz de şairin şu dizeleriyle cevap veriyoruz: Dağların dağ, denizlerin deniz, kadınların kadın, çocukların çocuk/Erkeklerin erkek, ekmeğin ekmek olduğu bir dünyayı yeniden isterken/Seni istiyoruz aslında/Bunu söyleyemiyoruz.