29 Aralık 2015

Aliya versus DAEŞ

Türkiye'nin yoğun gündemi içerisinde Aliya İzetbegoviç'in vefat seneyi devriyesini geçirdik. Aliya gibi insanların hayatlarını anmak bir kronolojiyi değil bir düşünce ve hareket halini ve bunun esasları anlamak olmalıdır. Onun Bosna Savaşı sürecinde ifade ettikleri, bugün İslam ahalisi ve insanlık için, hassaten DAEŞ gibi oryantalistlere göbek attıran görüntülerin yaşandığı günlerde hatırlanmaya değer. Topçu merhumun ifadesiyle “bir millet mistiği” olan Aliya'dan alınacak pek çok ilham vardır.

Bir umrana dâhil olmak bir hayat tarzı ve üsluba katılmaktır. Bütünlük içinde değer dünyası ve kendini konumlandırma söz konusu olmadığında hayat kaidesinin çöktüğü, sorumluluk çerçevesinin tavsadığı ve şahsiyetsizleşme anaforuna girildiği görülür. Bu bakımdan Aliya güne ve geleceğe dair bir ilham olarak tarihte yerini almıştır. Onun geleceğe dair söyledikleri sahih bir Müslümanın görüşleri olarak değerlidir ve değerlendirilmelidir. Umranımızı yeni bir asabiyeye dair kılmak bu neviden görüşlere iştirakle ve bu itibarları muteber kılmakla mümkündür.

DAEŞ bölgemizde şiddet sarmalının son ve yeni aktüel görüntüsü oldu. Bir kin ve kan seylabı içinde akıyor zaman. Geçmişin suiistimali, halin tahribi ve geleceğin müphemleştirilmesi söz konusu. Ruhun hareketlerinden ziyade şiddetin sesi çınlamakta alemde. Aliya, onca kan ve göz yaşına rağmen “Geleceğimizi geçmişimizde aramayacağız. Kin ve intikam peşinde koşmayacağız.”diyerek zihinlerimize Hz. Muhammed ve Hz. Ömer'in intikamın önünü kapatan adalet ve merhamet hareketlerinin yeni bir penceresi açılır gibidir.

Aliya bir hareket adamıdır. Topçu merhuma göre; hareket insanın Allah bir terkibidir. Hülasa, Aliya vakayı kin, nefret ve intikamın kısır döngüsünde aramak yerine kendi umranından eski bir hakikati gözlerimiz önüne serer.  Nurettin Topçu'nun tabiriyle “İslam insanı fert olmaktan çıkarıp şahsiyet haline getirmiştir. Fertleri birleştirip sürü yapmamıştır.” Umranî şahsiyetimizde, kin ve intikam bozucu birer unsur olarak görüldü hep…

Geleceğini kinde aramamak güzeldir ama unutmak bir millet için ölmektir. “Savaşta büyük zulme uğradınız. Zalimleri affedip affetmemekte serbestsiniz. Ne yaparsanız yapın, ama soykırımı unutmayın. Çünkü unutulan soykırım tekrarlanır.” Aliya burada da bir denge kuruyor kin ve nefretle hayatınızı kurmayın ama unutmayın da diyor. Çocuklarınızdan olanları saklar ve gereken dersi hayata tatbik etmezsin olması muhtemeller yaşanmaya devam edecektir. Unutmak şahsiyetini unutmak ve tarihten sürülmek demektir.  “Nefrete nefretle cevap vermeyin. Bosna için nefret çıkmaz sokaktır. Nefret sadece bizim ruhlarımızı zedelemiyor, Bosna'nın özünü de zedeliyor.” sözleri bizim için rehber hükmündedir. Bugün mürted, mülhid vs kavramlarla şiddeti tatbik eden DAEŞ'in nefret sarmalına karşı Aliya'nın bu yaklaşımı hayat kaidemiz ve şahsiyetimiz için esaslı dersler verir.

“Bir gün askerlerden biri gelip kendisine 'onlar bizim kadınlarımıza tecavüz ediyorlar, onlar bizim kadınlarımızı, yaşlılarımızı ve çocuklarımızı öldürüyorlar. Buna bigâne kalmamalıyız' dediğinde, Aliya çok veciz bir şey söylüyor 'Sırplar bizim öğretmenimiz değiller.” sözleri Aliya'nın durduğu yeri ve hareketinin esas merkezini göstermek bakımından önemlidir. Adalet her şartta esastır ve liyakatle tatbiki bir vecibedir. Vaziyeti müslümanca bir hayat görüşü içinde ve her şeyi bir bütünlük içinde görmek gerekir. İntikama ve nefrete izin vermeyen adil bakış açısı “Bizi yok etmeye çalışıyorlar ama bilsinler ki Müslümanlar yok olmayacaklardır.” sözleriyle kararlılığın ve cesaretin karşılığını alır Aliya'dan: “Ben Avrupa'ya giderken kafam önümde eğik gitmiyorum. Çünkü çocuk, kadın ve ihtiyar öldürmedik. Çünkü hiçbir kutsal yere saldırmadık. Oysa onlar bunların tamamını yaptılar. Hem de Batı'nın gözü önünde; Batı medeniyeti adına.” Savaştan elleri tertemiz çıkıp bu sözleri edebilmek ancak umranımız ahlakıyla hareket eden birine nasip olur. Kin ve nefreti reddetmek, adaletin yanında durmak, unutmamak ve geleceğe söyleyeceği sözü olmak Aliya şahsiyetinin öne çıkan yönleridir.   

Nihayet, Aliya kendi dünyasına bir eleştiri de getirir. Çağının şahidi olarak Aliya külli iyiliğe katkımızı sorgular. Müslümanca bir hayat görüşünün esasının yüklü banka hesapları ve ışıltılı makam araçlarından hülasa güçten başka bir şey olduğunu, ruhumuzun hareketlerinin bizi biz yapan esas unsur olduğunu vurgular. “Müslümanların hızla artan büyük nüfusuyla övünmemiz, bana şişmanlığıyla övünen ve aldığı yeni kilolardan haz duyan bir adamı hatırlatıyor. Ruhumuza, aklımıza ve başarılarımıza vurgu yapmaya ne zaman başlayacağız? Küçük ve kırılgan bir insanda bile insanlığa katkıda bulunabilecek büyük bir ruh bulunabilir. Gücümüz, bilimimiz, edebiyatımız nerede? Nerede buluşlarımız, küllî iyiliğe katkılarımız?” N. Topçu, Millet Mistikleri'nde, İnsanlığa büyüklük bağışlayan gerçek büyükler ise, ruh dünyamızın fatihleridir. Bunlar bizdeki zaafları neşterlemekle işe başlarlar. Bu neşter bize ızdırap verici olduğu için onlar, kendilerine ilk düşman olarak kurtarmak istedikleri beşeriyeti bulurlar ve ilk mücadeleleri, kurtaracakları bu zümre ile olur.” tespitiyle Aliya'nın bu yaklaşımın esas ortaya koyar.

Aliya kendi iradesini ortaya koymuş, varoluşunu şahsiyetiyle düşünebilmiş, sorumluluk duygusunu her fırsatta harekete geçirip, özgür iradesiyle seçimlerini yapmış Topçu'nun tabiriyle tam bir şahsiyet insanıdır. Işid ile ufukları kararan coğrafyamızda, Aliya ve benzerlerinin aydınlığı ile düşünceye istikamet ve hayata yön vermek; umranımızı hatırlayıp asabiyemize yeniden güç vermek ve şahsiyetimizi ikamet etmek esaslı bir mesele ve mesuliyet olarak önümüzde durmaktadır. Ruhun şad olsun Aliya; sende bizim bir olduğumuz ve bir umranda var olduğumuz o günlerin kokusu var!

Nereden çıktı bu DAEŞ diyenlere ‘Birunî ve Aliya nereye kayboldu' diye sormak gerekiyor. İç terör de bu sorunun başka yönü; şehit Polis, Asker ve Korucularımıza rahmet…

Bir de merhamet ve hürmet vesselam…