13 Ağustos 2017

Alkışı duyup ihaneti göremeyenlere

"Bir kamuoyu yoklamasına göre Almanların yüzde 90'ı şu sıralar Türkiye'ye seyahat etmek istemiyor çünkü yanlış bir tişört veya yanlış bir şaka yüzünden tutuklanmaktan korkuyorlar. Bu korkuyu duymakta haklılar mı" sualini yönelten alman muhabir, hamakat dolabında dondurularak buzlaştırılmış bir FETÖ kültü propagandasını hiç yontmadan heykelleştirmiş. Belli ki Türkiye Cumhurbaşkanını ve tüm ailesini katletmek için saldırı düzenleyip kaçışan lâğım farelerinin, yakalandıktan sonra mahkemede tişörtle yaptıkları rezil “hero/kahraman” showuna atıfta bulunarak selâm çakıyor ve format attıkları hainler için uluslararası destek havası oluşturmak istiyorlar. Bu zaten alabildiğine ortada, olabildiğine apaçık…

"Ne yazık ki böyle bir ortamın gerçekten mevcut olduğunu tespit etmek durumundayım. Uzun zamandır Türkiye'de hâlihazırda hiç kimse için güvenlik garantisi olmadığını söylüyorum, ne canınız ne de mal ve mülkünüz için. Devlet elbette terör organizasyonlarının propagandasına karşı önlemler almalıdır. Maalesef yasaların geçerli olmadığı ve adaletsiz bir dönemde yaşıyoruz.” Peki, yukarıdaki soruya böyle cevap veren  kimse nasıl biridir ve neyi amaçlıyor olabilir sizce? Sadece “hâin” diyerek kestirip atamazsınız. Burada sıradan bir ihanetin ve standart bir hain profilinin sınırlarını zorlayacak bir muhtevayla karşı karşıyayız. Alman muhabirin sorduğu saçma sapan, anlamsız ve bağlamsız soru, ancak muhatabının önceden mahiyeti oluşturulmuş bir mizansenin aktörü olması hâlinde yöneltilebilecek bir soru. Bu mizansendeki görevi de yukarıdaki buzlaşmış fetö söylemlerini kanırtarak onaylayan hattâ tekrarlayan “bir muhabbet kuşu” gibi ‘ötmek.' “Devlet elbette terör organizasyonlarının propagandasına karşı önlemler almalıdır” cümlesinin görevi stepnelik yapmak. Vıcık vıcık kaypaklığın muhtaç olduğu kolpalamalar ve yalpalamalar için, hafriyatı hep “elbette” ile alınarak açılan -tadı kabak- manevra alanı… Aslında yapılan, fetö kültünün kontrolündeki himmet yolması şirketlerin kamulaştırılmasına karşı çıkmak.

Peki bu sesin sahibinin söyledikleri neden hâlâ bizi “bu kadarı da olabilir mi” hissine gark ediyor ve  dehşete düşürüyor? Esas sorun düşmanların çılgınca alkış, teveccüh ve tezahüratıyla meydanda yılan dansı yapan bedenlenmiş ihaneti göremeyişimiz. Alkışı duy ama ihaneti göreme; olacak iş değil!

Hâlbuki Rus Büyük elçi Andrey Karlov'un Fetö kültü tarafından düzenlenen terör saldırısıyla katledilmesi sonrasında çok daha vahim bir iş gerçekleşmişti. 24 Aralık 2016 Tarih'li “Kızıl şamanın kara büyü dansı” adlı önemli yazıda (bence okuyun) söylediklerimi biraz daha açayım; ( http://www.yenisoz.com.tr/kizil-samanin-kara-buyu-dansi-makale-18320 )Terörist Mevlüt Mert Altıntaş bir polisti ve maktûl büyükelçiyi öldürdükten hemen sonra el-Nusra'ya özgü arapça sloganlar atmıştı. Verilmek istenilen izlenimle yâni terörün alt diliyle sızdırılır gibi yapılan mesajlar açıktı. Türkiye güya batının “radikal cihatçı” dedikleri terör örgütlerini destekliyordu. Mit tırları operasyonuyla pompalanan mesaj aynen ve pekiştirilerek tekrarlanmıştı. Amerika, Avrupa ve NATO'yu  askeri olarak  bir bütün hâlinde Türkiye'ye saldırtmak isteyenlerin üzerine yatırım yaptıkları, asla vazgeçemeyecekleri, canhıraş şekilde korumak zorunda oldukları, yalanla şişirilmiş balon gerekçeleriydi bu!

Şimdi şu sözleri okuyun; “Komşunuzda yangın varsa elinizde benzin bidonuyla oraya gitmemelisiniz. Hiç unutmayın o yangın sizin evinizi de yakar. Terör temsilcilerini Ankara'ya davet etmeyeceksiniz. Altına kırmızı halılar sermeyeceksiniz. Terörü önlemek istiyorsanız radikal cihatçı grupları desteklemeyeceksiniz.”

Bu tehdit ve yan mesajlarla yüklü konuşmayı yapan kim? Haşhaşi polis tetiği çekti ve cesedin başında eylemin bildirisini okuyor olabilir değil mi? Değil?  Terör eyleminin bayrağını Mevlüt Mert Altıntaş'dan teslim alarak daha ileriye taşımakla görevli başka bir örgüt mensubu mu? Bilmiyorum! Bildiğim CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun bu konuşmayı mecliste neredeyse büyükelçinin cesedi soğumadan yaptığıdır.

Başka bir açıklama bulmak için kendinizi zorlamanın bir anlamı yok! Aklınızdakini biliyorum. Görene gün ışımıştır.

                                      Eğilip bükülmez  yüreği  halis demirden başka Ömer'ler

Babasını iyi tanırım. Ergenekon davasını merak ve heyecanla takip ettiğimiz günlerde  resmin bulanıklaştırılan kısmını da görebilen nadir insanlardandı. O zamanlar bu duruşunu,  ısrarla opus dei'nin tekrarı olduğunu söylediği  Gülen kültüne karşı duyduğu “marazi” husumete bağlıyordum.

Oğlu Ömer Çiftçi, lisede PKK sempatizanı öğrencilerin yoğunlaştığı bir okulda, vatansever çocuklar için bir direnç ve muhafaza mihveri olabilen, gözü kara ve yiğit bir gençti. Liseden sonra Jandarma astsubay meslek yüksek okulunu bitirmesine bir kaç ay kalmışken, Türkiye 15 Temmuz saldırısına mâruz kaldı ve KHK kapsamında okulları kapandı.  Uygulamada itiraz edilecek bir husus yok.

Ama şu var; Ömer'in puanı  Kara Harp Okulu'na, Kara Astsubaylık ve GATA Astsubaylık okullarına yetiyordu. Ortak sınavlarına girdi, ön sağlık muayenesi, fiziki yeterlilik ve spor mülakatlarının  hepsini kazandı. Hatta birden fazla spor dalında birinci oldu. Ama mülakatta elendi. İtiraz etmesi üzerine KHO Okullar komutanı itiraz mülakatını bizzat yaptı ve alaylı bir şekilde tekrar elendiğini söyledi. O adam 15 Temmuz'dan sonra ihanetten tutuklanacaktı. Ömer asker olmayı çok istiyordu ve son bir ümitle Jandarma astsubaylık sınavına girdi, bu defa mülakatı geçti. Mezun olup göreve başlama hayali bir kaç aylık farkla gerçekleşemedi. 

Kara Harp Okulu'nun subaylık ve astsubaylık imtihanlarına girmiş ama yüksek puanına ve fiziki yeterlilik sınavındaki üstün başarılarına rağmen sözlü mülakatta elenmiş kimselerin ellerinde, onları fetö şüphesinden ibrâ edecek çok esaslı  bir güvenlik referansı olduğunu düşünüyorum. Bu durumda olduğu tespit edilen isimler için farklı bir uygulama düşünülebilir.

Onlar mağdur olmasın diye değil, millet,devlet ve vazife  onlardan mahrum kalmasın diye...