02 Kasım 2015

Allah'ın arzı geniştir

Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü (NVİGM)'nin internet sitesinde yer alan Ulusal Adres Veri Tabanı İstatistikleri'ne göre Türkiye genelinde 15 milyon 514 bin 953 konut var.

Anadolu'da nüfusu “yatay şehir”cilik uygulamasıyla iskân etmenin imkânsız olduğunu söylüyorlar. “Bu kadar insana konut için yer bulmak da konut yapmak da mümkün değildir” diyorlar. “Nüfusun 7 milyara çıktığı ve her yıl 80 milyon arttığı bir dünyada yatay yerleşime kifayet eden toprak yoktur. Nüfus böyle artarsa dikey kentleşme zaruretini aşamayacaksın.”

Bu düşüncenin doğruluğunu kabul edemiyorum.

Türkiye'nin gerçekliğini sayılarla konuşalım: Türkiye'nin yüzölçümü 814.578 kilometre karedir. Ülkenin yüzölçümünün 820.000 km ve ülke nüfusunun 80 milyon olduğunu varsayalım.

Kentleşmeyle ülkede 7 milyon binanın yıkılacağını hatırlayalım. Bunları yıkınca yenilerini aynı arsalara yapmayacak bir politikadan bahsediyorum.

Türkiye'yi en baştan iskân ve inşa edelim. Her biri 500 m2 bahçe üzerinde, iki katlı binalar yaparak en fazla 1 milyon nüfuslu “İslâm Şehri” ve bu şehirlere bağlanmış kasaba-köyler kurduğumuzu düşünelim.

1 km2= 1 milyon m2'dir.

820.000 km2= 820 milyar m2'dir.

10 milyon konut her biri 500 m2 bahçe üzerinde yapılsa 5 milyar m2 edecektir.

10 milyon bina iki katlı ve içinde 8 kişi yaşayacak şekilde yapıldığında 80 milyon nüfus edecektir. Bunlar bahçeli, ağaçlı, kümesli belki geçimlik hayvancılık yapmaya müsait yapılar olur.

Demek ki Türkiye'ye yayılmış 10 milyon 2 katlı bina yaparak yeni bir toplumsal sistem kurulabilir. Mevcut 7 milyon konutu yıkıp aynı yerde yaparak insanımızı kabz-darlığa icbar ediyoruz.

“Arsa üzerindeki mülkiyet hakkı”nı kendi korkumuz nedeniyle “Konut üzerindeki mülkiyet hakkı”na çeviriyoruz.

Toprak üzerindeki mülkiyet hakkının iptalinin “İslâmî” bir meşruiyet zemini bulunmamaktadır.

Artık “burjuva-proletarya”, “sermaye-emek” karşıtlıkları yok. Kentin kontrol-izolasyon teknikleri yeni hegemonya biçimlenmesi oluşturuyor. Kentler yüksek kalitede işlevselleşmiş, ulus-devletler üstü imparatorluğa bağlı “komiserlik mekânları” olarak tanımlanmaktadır.

Yeryüzü (arz) küçük değil; bilakis Allah'ın arzı geniştir. 15 milyar nüfus için bile böyledir. “Allah'ın arzı dardır” diyenler, gökdelen tipi kentleşmeyi dayatıp, 30 m2lik konutlarla “dar”lığı mimarileştirdiler. Kapitalizmin bütün dünyada yayılmasındaki bu başarı “mekânı yeniden üretmekten” gelmektedir.

Turgut Cansever, “Bir mutlak hakikat var, ama hakikatin cevheri değişiyor. O zaman mutlak hakikat sürekli değişim, oluş halindedir” diyordu. Bugünün konutları değişmezliği, donukluğu dayatmaktadır.

“Mikrokozmosda, mahallede insanlar evlerini istedikleri yere koyarken, evlerini isterlerse üç odalı, isterlerse beş odalı yapma hakkına sahipken orada evi yapıp para kazanma düşüncesine sahip olamıyor, apartmanı yapıp kaybolup gitmek artık imkânsız oluyor” (Cansever, Kubbeyi Yere Koymamak, 2012: 101). Cansever'e göre İslâm Şehri, inanç sisteminden hareket ettiği için, terbiyenin yüceliğine inandığı için insanların bu yüceliğe ulaşmalarına imkân vererek, çevrelerini düzenleme işine katılmasını sağlayarak dünyayı güzelleştirme görevini yerine getirecek genişliği sağlıyor.

Şimdi, spekülatif  emlâk zihniyetiyle ofis gökdelenleri, konformist ikamet alanları kurulması sağlanıyor.

Bugün yaşadığımız kentleşme Batılılaşmanın başka yansımasıdır. “Küresel kent hiyerarşisi”ndeki kentler bağlı oldukları ülkeyi değiştiriyor. Kentlerimizde mekânın rekabetçi yeniden yapılandırılması Müslümanları birbirine hasım kılıyor.

Yükselen kiralar ve konut fiyatları sınıf ayrılıklarına, toplumsal kutuplaşmalara neden oluyor. Ayrıca “küresel kent düzeni” ülkenin yönetimini küresel hegemonyaya teslimini gerektiriyor. “Disiplin toplumu”ndan “denetim toplumu”na kentlerle geçilmiştir. “Sermayenin yersiz yurtsuzluğu” yeni yayılma kodları üretir. Kapitalizmin  küresel dünya sistemi, kentleri birbirine bağlayarak tarihi ve toplumsal aidiyeti siliyor.

Böyle bir İstanbul artık Türkiye'de değildir.

Oysa yeryüzü çok geniş!