15 Şubat 2022

Allah'ın rahmeti

Mekke’de puta tapanlar, Müslümanlara göz açtırmıyorlardı. İslam’ı anlatamadığı için canı sıkılan Hz. Nebi-yi Yakut, (s.a.v.) İslam’ı özgürce anlatabileceği bir yer aradı. Anne tarafından akraba oldukları için Sakiflilerin yurdu Taif’i kendine yakın buldu ve oraya gitmeye karar verdi. Güneş doğmadan, yanına Hz. Zeyd’i (R.A.) alarak gizlice yola çıktılar. Hz. Nebi-yi Yakut, (s.a.v.) Taiflilerin ileri gelenlerinin tek tek kapılarını çalarak İslam’ı anlattı. Sakiflilerin gelenleri Hz. Nebi-yi Yakut’u (s.a.v.) dinlemedikleri gibi, onunla alay ettiler ve hakaretler yağdırdılar! Şair, olayı şöyle mısralara döküyor:

“Taif'in vicdansız, arsız, nasipsiz uluları!”/“Taşlattılar çocuklara, orantısızca kutluları!”

Kahraman Hz. Zeyd, (R.A.) tek varlığı vücudunu siper etti taşlara! Mübarek başı yarıldı; vücudu yaralar aldı:

“Taşkının önünde Zeyd, etten bir kalkan!” / “İnci’nin önünde, gözünde şimşek çakan!”

“Zor yürüyor kanlar içinde kutlu ayaklar!” / “Biraz durmaya, fırsat vermez ki çakallar!”

Girdiler güçsüz, yol kenarında bir bağa, / Oturdular gölgeye ki can gelsin ayağa!”

Mekkeli müşriklerden Hz. Nebi-yi Yakut’un (s.a.v.)  akrabası, Rebia’nın oğulları Utbe ve Şeybe kardeşlerin bağında bir ağacın altında dinlendiler; fıtratlarının sesiyle köle Addas’la, üzüm tabağını onlara gönderdiler.

“Döküldü dilinden, alınca eline salkımı:”/“Andı acıyan ve bağışlayan Allah’ın adını.”

“Açıldı fal taşı gibi gözü, garip Addas'ın:/“Anılmaz buralarda, adı geçmez Allah'ın.”/“Sordu İnci:“ Kimsin sen, nerelisin?”/“Kuzeydenim, Ninova'yı bilir misin?”/ “Kardeşim Yunus’un memleketi öyle mi?”/“Yunus’a, kardeşim dedin sen; değil mi?”/“Allah’ın elçisiyim, elçiler kardeştir,”/“Mesajımız, onların mesajıyla özdeştir.”/Yaktı bir kıvılcım, bağrını kölenin,/ Serinler gönlü, Bad -ı saba’yı görenin!/Taif üzümünün ne de hoştur tadı,/ Kutlu kervanla anıldı Addas’ın adı!/ Anlamadı seni Gül Yüzlüm, Taifliler,/ Bilmezlerdi ki sonra dizlerini dövecekler!”

Hz. Nebi-yi Yakut, (s.a.v.) "Ey Rabbim! Benim üzerime çöken bu musibet ve eziyetler,/ Eğer senin bana karşı bir kızgınlığından/Ve öfkenden dolayı değilse;/Çektiğim bu sıkıntıya hiç aldırış etmem,/Ve hepsine tahammül ederim./Yine de senden bana gelecek,/Bir sığınmaya çok ihtiyacım var!/Hem bu dünyada hem de ahirette,/Senin o karanlıkları aydınlığa çevirecek,/Nuruna sığınıyorum! (1) diyerek yardım ister; bunun üzerine Allah’ın rahmeti ona yetişir ve seslenir Cebrail (A.S.):“Hazır, dağlar meleği naif!/ İki dağı birleştirsin, arada ezilsin mi Taif?”/dedi!

Hz. Nebi-yi Yakut, (s.a.v.):“Hayır, çocukları Allah’a belki eder itaat,”/ Panayır ve pazarlarda sürecek tebligat!” dedi.  

Bundan sonra, Allah’ın rahmeti sağanak sağanak devam eder: Allah’ın rahmeti zaten kulun gücünün tükendiği, artık  kendisini, çaresiz sandığı bir anda geliverir! Öyle ki:

Bazen kul: “....Ben yenik düştüm, bana yardım et!....” (Kamer:10) diyerek yardım ister; bunun üzerine Allah’ın rahmeti ona yetişir ve yerden su fışkırır; gökten su yağar; tufanın yerden göğe kadar yükselen azgın dalgaları arasında gözetleyicisi Allah olan gemi, onu taşıyıp kurtarır, güvenlik ve esenliğe çıkarır. Böylece inananlar şuna inanır: ”İnananlar için her çağda bir Nuh’un gemisi vardır!” (Sezai Karakoç)” 

Bazen kul, azgın dalgaların delirdiği sırada çekilen kura sonucu, acımasızca köpek balıklarına yem olarak karanlık denize atılır; o da: ”......Senden başka hiçbir ilâh yoktur. Seni eksikliklerden uzak tutarım. Ben gerçekten (nefsine) zulmedenlerden oldum!”.......” diyerek yardım ister, bunun üzerine Allah’ın rahmeti ona yetişir; balina onu karnında taşıyıp korur ve sahile, dinlenmeye bırakır!”

Bazen kul, timsahların, yırtıcıların, yılanların cirit attığı Nil sularının üzerine; tahta beşik içinde bırakılır; böylece zorba, acımasız kasaplar onu boğazlayamaz; o, bu  korkunç gece yolculuğundan habersizdir; bunun üzerine, Allah’ın rahmeti yetişir ve düşmanının sarayında el bebek, gül bebek büyütülür!

Bazen kul, düşmanından kaçar da kaçar; ıssız, kimsesiz çöllerden geçip bir kuyunun başındaki zorba kalabalığa rağmen güçsüzlerin koyunlarını sular ve bir ağacın altında kimsesizliğine, garipliğine yanar; oturup derdini Yaratanına arz eder: ”........Sonra gölgeye çekildi ve: Rab’bim! Doğrusu bana indireceğin her hayra (lütfuna) muhtacım..........” (Kasas-24) diyerek yardım ister; bunun üzerine yıldırım hızıyla ona Allah’ın rahmeti yetişir ve ummadığı bir biçimde aile sahibi olur ve çoluk çocuğa karışarak mutlu, güzelliklerle bezenmiş yaşamını sürdürür!”

Bazen kul, en yakınları tarafından ölmesi için kuyuya atılır ve çaresiz kuyunun dibinde ölüm kalım savaşı verirken; susamış kıymet bilmez adamların su kovasına yapışıp çıkar; pazarlarda köle olarak satılıp suçsuzluğunun kanıtlanmasına rağmen sırf sarayın itibarını haysiyetini kurtarmak için zindana atılır, zindanda: ”Rabbim! Bana zindan, bunların benden istediklerinden daha iyidir! Eğer onların hilelerini benden çevirmezsen, onlara meyleder ve cahillerden olurum!.......“ (Yûsuf:33) diyerek yardım ister, bunun üzerine Allah’ın rahmeti ona yetişir ve Mısır’a Sultan olur!”

Bazen kul, izini en azılı çıkarcı çapulcular sürdüğü için izini kaybettirmek amacıyla  mağaraya saklanır ve azılıların ayak seslerini duyduğu sırada: “Korkma! Allah bizimle beraberdir!” diyerek yardım ister; bunun üzerine Allah’ın rahmeti ona yetişir ve bu beyinsizler, eğilip bakmayı düşünemediklerinden kurtulur; yolculuğuna devam edip Yesrip bahçelerinde ay gibi doğar; Süreyya Yıldızı’nın parlak ışıkları gibi etrafına ışık saçar ve dünyayı aydınlatmak için zılgıtlarla, deflerle karşılanır!

Yıllar sonra, bir gün Hz. Aişe (R.A.) annemiz, Hz. Nebi-yi Yakut’a, (s.a.v.) “Uhut’ta karşılaştığından daha şiddetli bir günle karşılaştın mı?” diye sorunca; Hz. Nebi-yi Yakut, (s.a.v.) bugünü işaret etmişti. (2)

(1)Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye,Beyrut/Lübnan,2009, s. 301.

(2) Buhari, Bedu’l-Halk, 7.