Allah'ın rahmeti
Mekke’de puta tapanlar, Müslümanlara göz açtırmıyorlardı. İslam’ı anlatamadığı için canı sıkılan Hz. Nebi-yi Yakut, (s.a.v.) İslam’ı özgürce anlatabileceği bir yer aradı. Anne tarafından akraba oldukları için Sakiflilerin yurdu Taif’i kendine yakın buldu ve oraya gitmeye karar verdi. Güneş doğmadan, yanına Hz. Zeyd’i (R.A.) alarak gizlice yola çıktılar. Hz. Nebi-yi Yakut, (s.a.v.) Taiflilerin ileri gelenlerinin tek tek kapılarını çalarak İslam’ı anlattı. Sakiflilerin gelenleri Hz. Nebi-yi Yakut’u (s.a.v.) dinlemedikleri gibi, onunla alay ettiler ve hakaretler yağdırdılar! Şair, olayı şöyle mısralara döküyor:
“Taif'in vicdansız, arsız, nasipsiz
uluları!”/“Taşlattılar çocuklara, orantısızca kutluları!”
Kahraman Hz. Zeyd, (R.A.) tek varlığı
vücudunu siper etti taşlara! Mübarek başı yarıldı; vücudu yaralar aldı:
“Taşkının önünde Zeyd, etten bir
kalkan!” / “İnci’nin önünde, gözünde şimşek çakan!”
“Zor yürüyor kanlar içinde kutlu
ayaklar!” / “Biraz durmaya, fırsat vermez ki çakallar!”
Girdiler güçsüz, yol kenarında bir
bağa, / Oturdular gölgeye ki can gelsin ayağa!”
Mekkeli müşriklerden Hz. Nebi-yi
Yakut’un (s.a.v.) akrabası, Rebia’nın
oğulları Utbe ve Şeybe kardeşlerin bağında bir ağacın altında dinlendiler;
fıtratlarının sesiyle köle Addas’la, üzüm tabağını onlara gönderdiler.
“Döküldü dilinden, alınca eline
salkımı:”/“Andı acıyan ve bağışlayan Allah’ın adını.”
“Açıldı fal taşı gibi gözü, garip
Addas'ın:/“Anılmaz buralarda, adı geçmez Allah'ın.”/“Sordu İnci:“ Kimsin sen,
nerelisin?”/“Kuzeydenim, Ninova'yı bilir
misin?”/ “Kardeşim Yunus’un memleketi öyle mi?”/“Yunus’a, kardeşim dedin
sen; değil mi?”/“Allah’ın elçisiyim, elçiler kardeştir,”/“Mesajımız,
onların mesajıyla özdeştir.”/Yaktı bir kıvılcım, bağrını kölenin,/ Serinler
gönlü, Bad -ı saba’yı görenin!/Taif üzümünün ne de hoştur tadı,/ Kutlu kervanla
anıldı Addas’ın adı!/ Anlamadı seni Gül Yüzlüm, Taifliler,/ Bilmezlerdi ki
sonra dizlerini dövecekler!”
Hz. Nebi-yi Yakut, (s.a.v.) "Ey
Rabbim! Benim üzerime çöken bu musibet ve eziyetler,/ Eğer senin bana karşı bir
kızgınlığından/Ve öfkenden dolayı değilse;/Çektiğim bu sıkıntıya hiç aldırış
etmem,/Ve hepsine tahammül ederim./Yine de senden bana gelecek,/Bir sığınmaya
çok ihtiyacım var!/Hem bu dünyada hem de ahirette,/Senin o karanlıkları aydınlığa
çevirecek,/Nuruna sığınıyorum! (1) diyerek yardım ister; bunun üzerine
Allah’ın rahmeti ona yetişir ve seslenir Cebrail (A.S.):“Hazır, dağlar
meleği naif!/ İki dağı birleştirsin, arada ezilsin mi Taif?”/dedi!
Hz. Nebi-yi Yakut, (s.a.v.):“Hayır,
çocukları Allah’a belki eder itaat,”/ Panayır ve pazarlarda sürecek tebligat!” dedi.
Bundan sonra, Allah’ın rahmeti sağanak
sağanak devam eder: Allah’ın rahmeti zaten kulun gücünün tükendiği, artık kendisini, çaresiz sandığı bir anda
geliverir! Öyle ki:
Bazen kul: “....Ben yenik düştüm, bana yardım et!....” (Kamer:10) diyerek
yardım ister; bunun üzerine Allah’ın rahmeti ona yetişir ve yerden su fışkırır;
gökten su yağar; tufanın yerden göğe kadar yükselen azgın dalgaları arasında
gözetleyicisi Allah olan gemi, onu taşıyıp kurtarır, güvenlik ve esenliğe
çıkarır. Böylece inananlar şuna inanır: ”İnananlar için her çağda bir Nuh’un
gemisi vardır!” (Sezai Karakoç)”
Bazen kul, azgın dalgaların delirdiği
sırada çekilen kura sonucu, acımasızca köpek balıklarına yem olarak karanlık
denize atılır; o da: ”......Senden başka hiçbir ilâh yoktur. Seni
eksikliklerden uzak tutarım. Ben gerçekten (nefsine) zulmedenlerden
oldum!”.......” diyerek yardım ister, bunun üzerine Allah’ın rahmeti ona
yetişir; balina onu karnında taşıyıp korur ve sahile, dinlenmeye bırakır!”
Bazen kul, timsahların, yırtıcıların,
yılanların cirit attığı Nil sularının üzerine; tahta beşik içinde bırakılır;
böylece zorba, acımasız kasaplar onu boğazlayamaz; o, bu korkunç gece yolculuğundan habersizdir; bunun
üzerine, Allah’ın rahmeti yetişir ve düşmanının sarayında el bebek, gül bebek
büyütülür!
Bazen kul, düşmanından kaçar da kaçar;
ıssız, kimsesiz çöllerden geçip bir kuyunun başındaki zorba kalabalığa rağmen
güçsüzlerin koyunlarını sular ve bir ağacın altında kimsesizliğine, garipliğine
yanar; oturup derdini Yaratanına arz eder: ”........Sonra
gölgeye çekildi ve: Rab’bim! Doğrusu bana indireceğin her hayra (lütfuna) muhtacım..........” (Kasas-24) diyerek
yardım ister; bunun üzerine yıldırım hızıyla ona Allah’ın rahmeti yetişir ve
ummadığı bir biçimde aile sahibi olur ve çoluk çocuğa karışarak mutlu,
güzelliklerle bezenmiş yaşamını sürdürür!”
Bazen kul, en yakınları tarafından
ölmesi için kuyuya atılır ve çaresiz kuyunun dibinde ölüm kalım savaşı verirken;
susamış kıymet bilmez adamların su kovasına yapışıp çıkar; pazarlarda köle
olarak satılıp suçsuzluğunun kanıtlanmasına rağmen sırf sarayın itibarını
haysiyetini kurtarmak için zindana atılır, zindanda: ”Rabbim!
Bana zindan, bunların benden istediklerinden daha iyidir! Eğer onların
hilelerini benden çevirmezsen, onlara meyleder ve cahillerden olurum!.......“
(Yûsuf:33) diyerek yardım ister, bunun
üzerine Allah’ın rahmeti ona yetişir ve Mısır’a Sultan olur!”
Bazen kul, izini en azılı çıkarcı
çapulcular sürdüğü için izini kaybettirmek amacıyla mağaraya saklanır ve azılıların ayak
seslerini duyduğu sırada: “Korkma! Allah bizimle beraberdir!” diyerek yardım
ister; bunun üzerine Allah’ın rahmeti ona yetişir ve bu beyinsizler, eğilip
bakmayı düşünemediklerinden kurtulur; yolculuğuna devam edip Yesrip
bahçelerinde ay gibi doğar; Süreyya Yıldızı’nın parlak ışıkları gibi etrafına
ışık saçar ve dünyayı aydınlatmak için zılgıtlarla, deflerle karşılanır!
Yıllar sonra, bir gün Hz. Aişe (R.A.)
annemiz, Hz. Nebi-yi Yakut’a, (s.a.v.) “Uhut’ta karşılaştığından daha
şiddetli bir günle karşılaştın mı?” diye sorunca; Hz. Nebi-yi Yakut,
(s.a.v.) bugünü işaret etmişti. (2)
(1)Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye,Beyrut/Lübnan,2009,
s. 301.
(2) Buhari, Bedu’l-Halk, 7.