Aman cenazem ortada kalmasın
Bu satırların yazarı 1988 yılında Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesinden mezun olunca yabancı dil eğitimi için Londra’ya gittim. Tabii orada da bugün İstanbul’u nasıl geziyorsam Londra’nın da önemli yerlerini adım adım gezmeye başladım. Londra’da Türklerin çoğunlukla oturduğu yer olan Stok Newigton denen bir semt var, oraya da gittim. Bir Cuma günüydü. Cuma namazını kıldık, namaz sonrası yavaş yavaş dağılmaya başlayınca cemaat içerisinden biri geldi benimle musafaha yaptı ve ben Müslümanım, buraya her Cuma gelirim, adım da Hamza dedi. Bende memnun oldum dedim. Sonra aynı kişi caminin içinde bulunan diğer kişilere de tek tek gidip kendini tanıttı, bana dediklerini onlara da söyledi. “Adım Hamza, ben her Cuma buraya gelirim. Müslümanım…” Evet, aynen böyle söylüyordu.
Şaşırdım, o zamanlar
22 yaşında bir gencim ve merak ettim tabi. Yanına gittim, Hamza bey merhaba,
neden herkese gidip, kendinizi tanıtıp, adınızı söyleyip sonra da Müslüman
olduğunuzu ve her Cuma buraya geldiğinizi söylüyorsunuz, merak ettim doğrusu
dedim. Hamza Bey, elimi tuttu ve heyecanla şunları söyledi:
“ Bak sevgili
kardeşim, ben 20 yıldır burada Londra’da yaşıyorum. İşim burada, memlekete
yazın gidiyorum. Türk vatandaşıyım. Eşim, çocuklarım burada. Artık buralı
olduk. Benim çok sevdiğim bir arkadaşım vardı, eşi yabancı idi. Yani gayri
Müslüm bir hanımla evli idi. Arkadaşım geçen yıl vefat etti. Kendisi, pek,
camiye gelmezdi. Ama Müslümandı, namazını kılardı. Nasıl olduysa ailesi onu ilgilenmedi ve gayri Müslim
mezarlığına defnettirdi. Cemaatin de haberi olmadığı için, müdahale edilmedi.
Kendisi şu an maalesef Müslüman olmasına rağmen Hristiyan mezarlığında yatıyor…
İşte bende o korkudan dolayı her Cuma buraya geliyorum ki burada namaz
kılanlar, beni görenler tanısınlar ve ölürsem eğer burada beni Müslüman
mezarlığına defnetsinler… Onun için böyle her hafta gelip, yeni kişilerle
tanışıp, kendimi tanıtıyorum. Cenazem ortada kalmasın, dedi…”
Bu olaya çok
şaşırmıştım. O zamanlar Cumartesi günleri Londra’da Central Mosgue denilen
büyük bir Camimiz vardı. Meşhur Yusuf
İslam her hafta oraya gelir ve sohbet halkası olurdu. Kendisi ile tanışmıştım.
Benimle çok ilgilenirdi sağ olsun ve bu konuyu ona aynen anlattım. Burada yaşamanın da böyle bir tehlikesi var
demek ki diye. Yusuf İslam (Allah hayırlı ömür versin) tebessüm etti ve bana şu
önemli sözleri söyledi: “Sevgili kardeşim, Muhammed Suresi 35.ayette Allah
derki, vallâhu meakum ve len yetirakum a’mâlekum. Yani, Allah
sizinle beraberdir. Sizin amellerinizi asla eksiltmeyecektir. Ve Bakara
Suresi 143 ayeti kerim mealinde de şöyle der Rabbimiz, “ Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz Allah, insanlara çok
şefkatli ve çok merhametlidir. “…Yani bir kişinin hangi mezarlığa gömülü
olduğu önemli değildir. HANGİ MEZARLIK İÇİN AMEL YAPTIĞI VE KİMİN İÇİN AMEL
YAPTIĞI ÖNEMLİDİR. Hristiyan gibi yaşamı, Hristiyan gibi ölmüşse, Müslüman
mezarlığına gömülse ne olur ki. Ya da Müslüman gibi yaşamış, Müslüman gibi
ölmüşse Hristiyan mezarlığına gömülmüşse ne olur ki? Allah onun hangi
mezarlıkta yattığına değil hangi güzel amelleri yaptığına ve takvalı olup
olmadığına bakar. O kardeşimizin yaptığı güzel bir şey cemaatle konuşmak ama
ona ayıracağı vakit kadar, takvalı olmaya da zaman ayırması daha güzel olurdu
sanki. …” Peygamber Efendimiz aleyhissalatü vesselam buyurmaktadır: “Allah sizin dış görünüşünüze ve mallarınıza
bakmaz. Ama o sizin kalplerinize ve işlerinize bakar."
Evet, Yusuf İslam sağ
olsun o yıllarda böyle bir sohbetimiz olmuştu, hatırımda kaldığı kadarıyla.
Kısaca: azret-i Ali
(ra) Efendimizin meşhur sözü de bunu ifade eder. Der ki:
"Elbise ve süslenmelerle elde edilen dış
güzellik kalıcı güzellik değildir. Asıl güzellik ahlak ve davranış güzelliğidir
ki, onun sahibini hem imanlı çevresi hem de Yaratan'ı sever."
Âl-i İmrân
Sûresi’nin 102. âyetinde: “Ey iman edenler! Allah’tan, O’na yaraşır
bir şekilde korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin” buyrulmaktadır
Maide Suresi
93.ayetinde: “İman edip salih ameller işleyenlere; Allah’a karşı gelmekten
sakındıkları, iman ettikleri ve salih amel işledikleri, sonra Allah’a karşı
gelmekten sakındıkları ve iman ettikleri, sonra yine Allah’a karşı gelmekten
sakındıkları ve iyilik ettikleri takdirde,
daha önce tatmış olduklarından dolayı bir günah yoktur. Allah, iyilik edenleri
sever. “
Yukarıda ki ayette
iman ve salih amel iki kere ve takvadan
üç kere bahsedilmiştir. İnsanın önce iman edip kendini Allah’a ortak koşmaktan
koruması ilk takvadır. İkinci takva ise insanın kendisi ile diğer insanlar
arasındaki hususlarla ilgili olan takvadır ve üçüncüsü de, insanın kendisi ile
Allah arasındaki takvası ve imanıdır. Bu âyette takvanın bu üçüncü derecesi,
ihsan olarak zikredilmiştir.