23 Aralık 2017

Amerika ve İsrail nasıl yıkılır?

Hem birinci hem de ikinci Cihan Harbi'nin galibi hiç kuşku yok ki siyonist baronlar idi. Neticesinde de kendi devletleri ABD'yi merkeze alan BM'yi kurguladılar.

Karşısına ise yine Yahudi hâkimiyetinde olan SSCB'yi oturttular. Tahterevallinin ortasında BM, sağ ucunda ABD ve sol ucunda ise SSCB vardı.

Afganistan'ı işgal etme kararı, çürümüş olan SSCB adlı köhne yapının çökmesine yol açtı.

Şimdi ise sıra BM ve ABD'de…

128 ülkenin ahlakî ve vicdani reyi bile BM'nin namusunu kurtarmaya ve ayakta kalmasına yetmeyecek.

Parayı ve koltukta kalmayı merkeze alan sarı faşist ise Amerika'yı kelimenin tam anlamıyla komaya soktu.

Sonrasında ne yapılırsa yapılsın bu yırtık dikiş tutmaz, bu hasta ayağa koltuk değneği olmadan kalkamaz.

21 Aralık aslında karanlığın/gecenin zirve olduğu gündü. İşte tam bugünde Kudüs kararı ile güneş kendini gösterdi.

O güneşin adı Müslüman Türkiye.

Müslüman Türkiye, çünkü bu artık Amerika kadar Kemalizm'in de tarih olduğunun göstergesi.

Elbette biri ölürken biri de doğar.

Amerika ölüm döşeğine düşmüş bir ülke. Türkiye ise dondurulmuşluktan kurtulan, yeni baharına doğru koşan bir güç!

Bu bizim gücümüz ve başarımız değil.

Bu Allah'ın ve tarihin bu millete yüklediği fıtri vazife.

Aradan birkaç asır geçse de toprak ve suyu görünce eninde sonunda yeşeren tohum gibi hayat bulan bir milletiz biz.

Tohum filiz vermişse, çiçek de açacak, meyveye de kalacak demek...

Hz. Peygamber'in (s.a.v.) Mekke'den Medine'ye hicretini düşünün.

Mekke ve Medineli yani Muhacir ve Ensar'ın çocuk, kadın ve yaşlıları dâhil toplam nüfusu sadece bin kişi.

Elde yeterince maddi varlık ve imkân da yok.

Karşılarında büyük imkân ve servete sahip, insan gücü olarak da Müslümanlardan kat be kat fazla bir müşrik topluluğu var.

Yardım ihtiyacı doğsa Müslümanların Allah'tan başka sığınacak hiçbir dünyevi yerleri de yok. Oysa fakirlerin yardımına herkes koşabilir durumda.

Buna rağmen ilk muharebe olan Bedir'de kendilerinin üç katı olan müşriklere karşı Sahabe-i Kiram Efendilerimiz zafer kazandı.

Üstelik liderleri Ebu Cehil dâhil, müşriklerin ileri gelenlerinin pek çoğu gebertildi.

Bu ve sonraki zaferleri kazanan Sahabe-i Kiram Efendilerimiz çok güçlü oldukları için mi başardılar?

Elbette hayır! Aksine hepsinde zayıf taraf idiler.

Peki, onları zafere götüren şey neydi?

Allah-ü Teâlâ Hazretleri ile güçlü irtibat ve bağları. Onların arası kâfirlerle değil, Allah (c.c.) ile iyi idi.

Vaadinden asla dönmeyen Allah (c.c.) kendine bir adım gelene 10 adım gelme vaadinde bulunuyor.

Bugün biz ne kadar çok Allah ile irtibatımızı güçlendirir isek, zafere daha hızlı yaklaşacağız.

Teşbihte hata olmaz ise Allah ile arası iyi olanlar, yardımı ve zaferi hak ederler.

Kâfirlerin bugüne kadarki başarısı, Müslümanların Allah ile irtibatının azalması veya kopmasından kaynaklıydı.

Biz değişir, yegâne numune-i imtisal olan Sahabe Efendilerimiz gibi Allah ve Resulü ile irtibatımızı güçlendirirsek, bütün zaferler bizim olacak biiznillah!

Ancak unutmayalım ki, zafer için mücadele eden kaybeder.

Zafer için değil, sefer için çıkılmalı yola.

Sefer Müslümanın görevi, zafer ise Allah-ü Teâlâ hazretlerinin takdir ve nasibi

Ümitsizlik, ye'se düşmek Müslüman'ın şiarı değil. “Olmadı, olmaz” bizim kullanacağımız kelimeler hiç değil. Biz, hep “olacak İnşaallah” diyeceğiz. Bizim inancımızda “boşa kürek çekmek” diye biz şey asla yok.

Öce sahih bir iman…

Ardından da midemizi, aklımızı, yüreğimizi şeytani şeylerden temizleyip, fıtri ve İslamî olanlarla mücehhez kılacağız.

Sonra da sağlam bir adım atacağız.

Gerisi Allah'ın takdiri...

ABD ve siyonizme karşı kalkan 128 parmak, korkularını yenemediği için kalkamayan 33 el ve oylamaya gelemeyen 19 çapsız şaşkın… Tüm bu sahnelerin meydana gelmesini sağlayan ise hem Türkiye'nin ve Erdoğan'ın doğru ve haklı adımları, hem de İslam güneşinin engellenemez yeniden doğuşu.

Biz izzetli davrandığımız müddetçe Allah (c.c.), Kudüs-ü Şerif'i kâfirlere bırakıp, Peygamberlerin yurdunu çiğnettirmez.

O halde Ey Müslümanlar! Kendimize gelelim!

Kâfire benzemekten ve kâfirler gibi yaşamaktan vazgeçelim!

Geçelim ki, emanetlerimiz, mukaddesatımız, izzet ve şerefimiz çiğnenmesin.