Amerikan savaş gemilerinin geliş sebebi sanıldığından farklı
Görünüşe göre Amerikan savaş gemilerinin Akdeniz sularına yanaşışı, Batı dünyasının gözünü kırpmadan İsrail'e verdiği destek, İsrail'e akıtılan paralar ve yasaklı silahlar, ardı ardına açıklanan cömert yardım paketleri, İsrail'in sürekli kara operasyonu tehditleri ve elbette bu acımasız bombardımanın altında yatan gerçek; İsrail'in denize dökülme korkusu.
DENİZE DÖKÜLME KORKUSU
Amerikan savaş gemileri, daha önce İsrail'in hayatta kalma
mücadelesi verdiği dönemlerde benzer şekilde pozisyon almıştı. Düşünüyorum ki,
bu korkutucu kara operasyon senaryolarının arkasındaki ana endişe, İsrail'in
varoluşunu tehdit eden bir felaketi önlemek.
Çünkü "Aksa Tufanı Operasyonu," Yahudileri dehşete düşürdü.
İnanılır gibi değil, 6 saat içinde onlarca şehir ve üssün düşman direnişçilerin
eline geçmesi onları dehşete düşürdü. İlk açıklamalar olağanüstüydü.
100 yıllık planların sadece birkaç gün içinde boşa gideceğine,
İsrail'in tümüyle yok olacağına, Kuzey'den daha büyük bir saldırının
yaklaştığına, bütün şehirlerin düşeceğine ve Yahudilerin denize döküleceğine
dair bir yok oluş psikolojisi Yahudileri ve dostlarını büyük korkuya düşürdü.
Bazıları bu psikolojiyi abartılı bulabilir, ama sürekli bir travma
içinde olan İsrail ve destekçileri, bunu ciddiye alıyorlar. Tedbirler
alıyorlar, savaş gemilerini bölgeye sevk ediyorlar, büyük miktarda kaynakları
Yahudilere ayırıyorlar.
Ancak bu, yalnızca sonun başlangıcı olabilir.
FİLİSTİN'DE SONSUZ ACI VE BOYKOT
Dünyanın gözleri, Filistin'de yaşanan trajedinin üstünde. Her gün
daha fazla kan akarken, şehit sayısı 4 bine yaklaştı, yaralı sayısı 13 bine
yükseldi. Binlerce bina enkaz yığınına dönüşmüş ve 1 milyon insan mülteci
konumunda, hayatta kalmak için mücadele ediyor.
Dünya devi teknoloji şirketleri, İsrail'i aleni bir şekilde
destekliyor. Oracle, bunun örneklerinden biri; İsrail'e açık açık desteğini
ilan etti. Fakat bu durum, Türkiye'de de büyük bir etkiye sahip. Sağlık
Bakanlığı ve diğer birçok bakanlık, Oracle veritabanını kullanıyor. Ayrıca bazı
kamu kurumları, milyonlarca dolar harcayarak yerel yazılımlardan yabancı
firmalara, örneğin SAP'a geçiş yaptılar. Ancak, bir savaş durumunda bu
altyapıların ne olacağı belirsiz. Cips veya kola boykotu basit gelebilir, ancak
gerçek sorumluluk devlete düşüyor. Devletimizin öncelikle kendi boykotunu
yapması gerekmektedir.
İsrail'in tehditleri devam ediyor ancak direniş hala sürüyor ve
Filistin halkı umutsuzluğa karşı mücadele ediyor. Mesela Gazze'deki bir aile,
15 yıl süren çocuk özleminden sonra sonunda 2 ay önce dörtüz bebeklerine
kavuştu. Ancak, İsrail'in saldırıları sonucu aile, çocuklarını sevme şansına
bile sahip olamadan hepsini kaybetti. Bu trajik olay, Filistin halkının
yaşadığı acının bir sembolü haline geldi.
Kassam Tugayları Sözcüsü Ebu Ubeyde ise uzun bir savaşa hazır
olduklarını ve düşmanın güçsüzlüğünü vurgulayarak halkına umut veriyor. Filistin,
tüm zorluklara rağmen direniyor ve destek bekliyor.
Savaşın ortasında, Filistin halkı direniyor. Hamas siyasi lideri
Halid Meşal, sivilleri hedeflemediklerini ve savaş çağrısı yapmadıklarını
vurguluyor. İsrail, zulmünü artırsa da, Filistinliler direniyor ve dünyanın
sessizliği yıkılıyor. Filistin, umutsuzluğa rağmen direniyor ve dünyayı bilmem
ama Müslümanlar bu trajediyi görmezden gelemeyeceğini göstermeli.
KAMUOYUNA
İLANEN
Bunca kan,
gözyaşı ve kirli manipülasyonlar karşısında hala lak lak eden İslam ülkesi
liderlerinin somut adım yoksa eğer hiçbir açıklamasını, kınamasını veya
İsrail'i lanetleyen cümlelerini ciddiye almayacağım. Ülke ayırmıyorum, A’dan
Z’ye bütün İslam ülkelerinin liderlerine aynı şekilde bakıyorum.
Somut adım, olay, vaka, tavır varsa yer vereceğim, tavrın büyüklüğüne göre de
takdir edeceğim ama isterse mikrofonlar önünde İsrail'e dümdüz gitsinler
yapacakları açıklamalar umrumda olmayacak. Onlar vakıf başkanı değil, onlar
sunucu değil, onlar yorumcu değil, onlar kahvehanede yahut cami altı çay
ocaklarında analiz yapan hacı abi değiller. Onlar tam da bu nedenle yürütmenin
başı, ordunun komutanı ve mührün sahibiler.
Onlar da bizim
gibi kınayacaksa o zaman moralimizi bozmaya hakları yok. Her katliam döneminde
somut adım atmaksızın sadece basın açıklamaları ile çok iş yapmış gibi
ortalıkta geziniyorlar. Zamanında Hüsnü Mübarek firavunu Mısır’da iktidardaydı.
Gazze’ye zerre faydası yokken sınır kapılarını ölesiye kapatmışken ateşkes
imzalanınca Gazze’den Kahire’ye geçtiğimizde nefret doluydum. Oradaki halkı
İsrail’in önüne atan alçak herifin gazetelerde ise yaptığı açıklamalarla
“Filistin dostu ve Kudüs davasının yılmaz savunucusu” olarak lanse edilmesi
karşısında afallamıştım.
48’de de
böyleydi. O dönem de İslam dünyasının liderleri sadece konuştu. Açık ve net
tehlike karşısında bu bölgede çok az ülke ve lider somut adımlar atıyor.
Atmazlar, neden atsınlar ki? “Analiz kasmak kolay ama devlet yönetmek zor” der
ve geçersin. Biraz da işin içerisine gizem ve çok şey biliyormuş da
söyleyemiyormuş havası katarsan yıllarca idare edebilirsin. Muhtemelen 1000 yıl
önce Haçlılar Kudüs’ü işgal ettiğinde de Şam, Halep, Kahire gibi emirlikler,
halifelikler ve devletçikler de olayları bu şekilde yorumluyor, halkları böyle
dizginliyorlardı.