20 Ocak 2022

​Anadolu'nun mâşerî hüznü: Yemen Türküleri

Ümmetin hâmisi ve hâdimülharâmeyn olan Türk milletinin savaş ve seferberlik gurbetlerini, her hâneden en az bir şehit vererek yaşadığı ıstırapları en içli şekilde türkülerimiz anlatır. Sultan Abdülaziz zamanından Birinci Dünya Savaşı’na kadar üç neslin Yemen Seferlerindeki acı yüklü hayatlarını, her yaştan ve rütbeden askerimizin ümmetdaşları için şehit oluşlarını, din ü devlet için nasıl bir çilelere katlandığını, dönülmesinin mümkünü olmayan Yemen çöllerinde ana, baba, eş ve evlât hasretiyle yanıp kavrulduğunu tarih kitaplarından değil, Yemen Türkülerinden öğreniyoruz.

Milletimizin mâşerî hüznünün dili olan Yemen Türküleri insanımızın vatan, gurbet, çile ve fedakârlık anlayışını ciltler dolusu kitaplardan daha iyi anlatıyor. Ölüm, ayrılık ve hasret yüklü Yemen Türküleri et-tırnak misâli, milletimizin hüzün dilinin ayırılmaz bir parçasıdır. Bu derûnî bağdan dolayıdır ki, Ahmet Hamdi Tanpınar “Yemen Türküsü ile ona benzer türküler Anadolu’nun iç romanını yaparlar” diyor.

“Bir alay askerdik bindik gemiye / O gemi götürür bizi Yemen’e / Şükür o Yemen’de geri dönene / Yemen’e de koç yiğidim Yemen’e / Kendim ağlar kendim söyler kime ne / Aman Padişahım imdat Yemen’e / Şu Yemen’in gailesi bize ne”
“HAVADA BULUT YOK BU NE DUMANDIR”

Her hâneden bir erkeğin, bâzan iki kardeşin Yemen çöllerinde şehit olmasından dolayı Yemen Türküleri milletin derûnunda bir sıtma hastalığı gibi yer etmiş ve birçok beldede Yemen Türküleri yakılmıştır. Yemen’e giden askerlerin hânelerde yaşattığı hüzün ve acılar tarih kitaplarının metinlerinde anlatılmaz. Yemen Harplerinin tarih kitaplarındaki istatistikî ve teknik bilgileri millet çoktan unuttu. Fakat o acı dolu Yemen Harplerinde yaşananlardan mâşerî hüznün dili olarak Yemen Türküleri, Yemen ağıtları ve Yemen hikâyeleri kalmıştır.

“Bir gemiye doldurdular / İstanbul’a bildirdiler / Sallar gemi döver dalga / Gül benzini soldurdular.”

Yemen Türkülerinin yüz otuz yıllık hikâyesini bilerek dinleyenlerin yürekleri, her dinleyişte “kibrit gibi yanıp tutuşur.” Yemen Türkülerinin hikâyesini bilmeyenler ecdadını da bilmiyor demektir. Savaş gurbetleri ve çileleri üstüne söylenmiş nice türkülerimiz arasında mâşerî hüznümüzü en derinden anlatan birden çok güftesiyle Yemen Türküleri olmuştur. Yemen’e giden askerlerin dönmeyeceği kesindir. Asker yollanır yollanmaz ardından ağıtlar, türküler yakılmaya başlanır. “Havada bulut yoktur” fakat evin her yanını duman kaplamıştır. “Mahlede ölü yoktur” ama dört yandan ağıtlar yükselmeye başlar.

“Havada bulut yok bu ne dumandır /Mahlede ölü yok bu ne figandır /Şu Yemen elleri ne yamandır / Ah o Yemen'dir gülü çimendir / Giden gelmiyor acep nedendir /Burası Huş'tur yolu yokuştur /Giden gelmiyor acep ne iştir /Kışlanın önünde redif sesi var / Bakın çantasında acep nesi var /Bir çift potini iel bir de fesi var”

“YEMEN BİZİM NEYİMİZE / ŞİVEN DÜŞTÜ EVİMİZE”

Her gidilen cephe, şehit verilen bir vatan parçasıydı. Ama bir yer vardı ki, orası acı, hasret ve şehit çeken, gidenin gelmediği, havada bulut yokken hüzün dumanlarının göğü sardığı, mahlede ölüm yokken yüreklere şivenin düştüğü, adına türkülerin yakıldığı Yemen’di. Anadolu’dan üç tertip askeri alıp da geri göndermeyen “zalım Yemen”di. “Ah o Yemen’dir gülü çemendir / Giden gelmiyor acep nedendir.”

Öyle ki, Yemen’e sülüsü (sevk belgesi) çıkan askerin baba ocağına ateş düşmüş gibi olurdu. Hanelerde erkek evlâdın nesli azalıyordu. Yürekleri dağlayan bu mâşerî hüznü ve acıyı ancak Yemen Türküleriyle anlayabilir ve kalbimizde hissedebiliriz.

“Yemen bizim neyimize / Şiven düştü evimize / Bak yavrular yetim kaldı / Güvenmeyin beyinize.”

Yemen’e yolladığı ağasıyla aynı ıstırapları paylaşmak isteyen eşin duygularını anlamak için bu milletin harplerde yaşadığı hüzün ve gurbet tarihini bilmek gerek:

“Giderse ağam sana köleyim / Cemalin bir gülsün ben de geleyim / Yemen çöllerinde senle öleyim.”

“ŞOL YEMEN’DE CAN VERENLER / BİRİ MEHMET BİRİ MEMİŞ”

Devlet-i Âliyye’nin bekâsı için sefere çıkışının adıdır Yemen Harpleri. Arkalarında bıraktıkları ana, baba, eş ve yetim evlatlarının gözyaşlarına rağmen şol Yemen’de can veren Mehmet’le Memiş hesapsız millet sevdasından dolayı yayan yapıldak sefer eylemişlerdi acı Yemen’e. Mehmet ve Memiş’ler dârülislâmın son hudutlarına kadar dualarla, türkülerle yollanmışlardı.

“Tarlada biter kamış / Uzar gider vermez yemiş / Şol Yemen’de can verenler / Bir Mehmet, biri Memiş.”

Milletçe yaşanılan hüzün, gurbet, ölüm ve ayrılığın tarihçesidir Yemen ellerinde başımıza gelenler. Erkek zürriyetine musallat olup aldığını geri vermeyen, mihnet ve ölümün kol gezdiği Yemen bu milletin ağıtlı bir imtihanıydı. Yemen’e böyle bir hâl ile gitmişti ceddimiz. “Nanay yavrum” diyerek, “Zalım Yemen” diyerek. Fakat gitmişlerdi; kalbini ve inancını kavî tutarak. Nihayetinde Yemen Seferleri ıstıraplı bir yeniden dirilişe vesile olmuştur:

“Ağamı yolladım Yemen eline / Çifte tabancalar takmış beline / Ayrılmak olur mu taze geline.”

“SOYKA YEMEN YİĞİT KOYMADI BİZDE”

Yemen’e gidenin gelip gelmeyeceğini Allah’tan başka kimse bilemez. Kocası Yemen’e gönderilen Anadolulu bir kadının yaktığı şu Yemen türküsündeki hasret ıstırabını yüreğinde hissetmeyen insan bu milletin rûhuyla bağ kurabilir mi?:

“Merhametsiz padişahlar askeri / On sene bekletiyorlar Hicaz’da / Genç iken kocadım yitirdim yâri / Soyka Yemen yiğit koymadı bizde / N’olur karlı dağlar n’olur / Asker yârim gelse yaralarım ey’olur / Padişaha söyleyin yâri göndersin / Bu kanunu bu zagonu (nizamı) döndersin / On seneyi bir seneye indirsin / Hiç mi merhamet yok Sultan Aziz’de / Gelin ömrüm geçti ben bozuluyom / Kara saçıma ağ’ördürdüm, düzlüyom / On senedir asker yolu gözlüyom / Saçım ağırdı, fer kalmadı gözde / On yıl oldu yârimden ayrılalı / Söyleyin Sultan Aziz’e göndersin yârimi...” 

Yemen Türküleri Türk milletinin kalbinin ağrıması, ciğerinin yanışıdır. Anadolu insanının yüreğinde kopan bir kıyamettir. Ah, zalım Yemen! Savaş gurbetlerinin en çetini. Âh, Yemen gurbetlerinde evlâdını şehit veren Anadolulu ve Rumelili analar! O Yemen ki ecdadımızın yüreklerini dağlamış, mazlum anaların yüreğinde figan koparmıştı Yemen ağıtlarıyla:

“Şu Yemen’e giden gelmiyor / Cerrah gelip yarımıza bakmıyor  / Yiğitlerin hiçbirisi kalkmıyor / Yemen çöllerinde kaldım Allah’ım.”

“AH O YEMEN’DİR GÜLÜ ÇEMENDİR”

Savaş tarihimizde bir inkırazın adıdır Yemen Harpleri. Tarihimiz cihetinden Yemen Devle-i Âliyye’nin bünyesinde bir yaraydı. İnkıraz yazılı bir mukadderatın firaka, acıya, mihnete, hasrete ve ölüme dönüşün takvimidir Yemen Seferleri. Yemen bir arka bahçeyken inkıraz yurduna dönmüştü. Şeametli bir zamandı Yemen Harpleri. Osmanlı’nın son kahramanları için “sûr”un çalınışıydı. Devlet-i Âliyye’nin bünyesinde bir cerahatti Yemen. Patladı cerahat ve aktı. Akarken binlerce şehit aldı ve Yemen Harpleri üstüne söylenmiş türküler kaldı. Kanlı ve hüzünlü Yemen inkırazı anaların, eşlerin ve yetim kalan çocukların yüreklerini yakıp kavuran bir türküye, bir ağıta döndü:

“Kışlanın ardında bir kırık testi / Askerin üstüne sam yeli esti / Gelinlik tazeler ümidi kesti / Kışlanın önünde binektaşı / Yoklama yapıyor bizim binbaşı / Sefere giderler çavuş, onbaşı / Ah o yemendir gülü çemendir / Kışlanın ardını duman bağladı / Analar babalar kara bağladı / Yemen’e gidene herkes ağladı.”

OĞULLARINA AĞIT YAKAN ANALAR

Ciğeri yanan analar, bıyığı yeni terlemiş tazecik delikanlı çocuklarını Yemen gibi gurbet ve ölüm çeken topraklara gitmelerine işte bu yüzden ağıt yaktılar. İhtiyat askerinin azalmasından dolayı toy ve bedenen oturmamış, daha çocuk sûretindeki gençlerin Yemen’e gönderilmesi bütün hânelere, bütün anaların yüreğine ateş düşürmüştü. Anadolu insanı sitem etmişti devletine.

“Yemen yolu çukurdandır / Karavanam bakırdandır / Zenginimiz bedel verir / Askerimiz fakirdendir.”

Yemen’e asker dayanmıyor. Devlet-i Âliyye kanun çıkarır. On beş yaşına giren ve “on beşli tertipler” denilen tıfıl gençler Yemen’e götürülmek için kışlalara toplanmıştır. “Hey on beşli on beşli / Tokat yolları taşlı...”  türküsü bu sebepten yakılmış Yemen türkülerindendir.

Ölümcül hasretten verem olan anaların, babaların yüreklerinden kopan bir figandır Yemen türküleri:

“Gökte uçan kırlangıçlar / Siz Yemen’i biliniz mi? / Guzularım şehit mi m’oldu? Siz onları gördünüz mü?”

Yemen’de şehit olan oğlunun gömülmeyip çölde güneş altında çürüdüğünü, gözlerini karıncaların oyduğunu düşünen bir ananın yerinde olmak nasıl yakıcı bir hâldir? Onun yüreğinden boşanan kanlı göz yaşlarındaki acı ve hüznü anlayabilir miyiz?:

“Günden yanı soldu m’ola / Yerden yanı uldu m’ola / Mehmed’imin ela gözün / Garıncalar oydu m’ola.” 

Ah, Yemen çöllerinde evlâdını kaybeden anaların gözyaşları! Oğul hasretiyle yanıp tutuşan yüreklerinden, dünyanın hiçbir mûsiki ve şiirinde yer almayan ve en gaddar kalpleri bile tutuşturacak nağmeler dökülüyordu:

“Yat da dizimde nazlayım / Kara kekilin düzleyim / Sene bir, yıl on iki ay / Hangi bir gün yol gözleyim / Uyu yavrum kadersizim / Yüzbaşılar yüzbaşılar / Tabur tabur karşılar / Yağmur yağıp gün vurunca  / Yatan şehitler ışılar / Uyu yavrum kadersizim.”

Askerimizin ıstırapla yoğruluşunun, arkadan hançerlenişinin, gurbet derdiyle kahroluşunun ateşten bir destanıdır Yemen ağıtları. Evlât hasretlerinin semayı kaplayıp hüzünlü bir rahmet yağmuru gibi Anadolu’yu bir baştan bir başa gözyaşlarıyla suladığı bir tarihtir Yemen Türküleri.

“Alnında parıldar kaşı / Ağzında ışıldar dişi / Ben getirdim iki oğlum / Birini bana ver yüzbaşım.”

“YEMEN’E DE BENİM AĞAM YEMEN’E”

Kırkıncı Hamidiye Alayı’nın komutanı Binbaşı Mihrali Bey Rusya’daki Kara Papak Türklerinden olup Osmanlı Ordusuna katılan yiğit bir askerdir ve Alayı ile Yemen’e gitmiştir. Hüzünlü savaş tarihimizden hisse almak istiyorsak Yemen Türkülerinin en sancılısı olan “Mihrali Bey Ağıdı” nı ve Yemen’e giden Mihrali Bey’in memlekette kalan oğlu Rüştü Bey’e söylediklerini ciğerimize çekerek dinlememiz gerek.

“Ben gidiyom Rüştü Bey’im ağlama / Köz koyup da ciğerimi dağlama /Alay gitti beni burda eğleme / Yemen’e de benim ağam Yemen’e / Erdi mi m’ola Mihrali Bey Yemen’e / Kurdu m’ola çadırları çimene / Oğul köz düştüğü yeri yakar kime ne / Oğul dert benim değil mi vallah kime ne / Ben gidiyom Rüştü Bey’im sana bir nişan / Susuzluktan alayları perişan / Hiç iflah olur mu Yemen’e düşen / Yemen’e de benim ağam Yemen’e / Oğul dert benim değil mi vallah kime ne / Devlete bağlıdır şu senin başın / Cihanda arasan bulunmaz eşin / Elliye altmışa yakındır yaşın / Yemen’e de benim ağam Yemen’e.”  

Her hâneden bir ayrılığın, bir gözyaşının hikâyesidir Yemen Türküleri. Çanakkale Tabyaları gibi şehitler tarihimizin en hüzünlü bir cüzünü dile getiren, âhımızı göklere duyuran Yemen türküleri Devlet-i Âliyye’nin üç nesil askerinin ıstıraplı destanıdır:

“Kışlanın önünde sıra söğütler / Yüzbaşı, binbaşı asker öğütler / Kışlanın önünde çalınır sazlar / Yüreğim yanıyor ciğerim sızlar / Yemen’e giden babayiğitler / Yemen’e gidene ağlıyor kızlar.”

“GİTME YEMEN’E YEMEN’E”

Sıladan ayrılamayan yeni evli gençler “Yemen Yemen şanlı Yemen / Toprakları kanlı Yemen / Ben Yemen’e dayanamam / Nazlı yardan ayrılamam / Gitmem Yemen’e Yemen’e ” diyerek nazlansalar da, anaları “Gitme Yemen’e Yemen’e / Yemen sıcak dayanaman / Kalk borusu çalınca / Sen küçüksün uyanaman” deseler de devlet ve milletin izzeti için gidip de dönmemek, dönüp de görmemek üzere sebil oldular Yemen’e.

“Gitme Yemen’e Yemen’e / Karışın toza dumana / Bari mektubunu gönder / Ananı koyma gümana” diyen anaların yürekleri delip geçen sayhalarını dinlemeden bu milletin temiz mayasını bilemeyiz. Oğullarının sıladan ayrılışlarını yürek diliyle türkülere dökmüşler. O anaların çocukları ise kanlı Yemen’de yaşadıklarını şöyle dökmüşler türkülere:

“Yemen’in kahrına girdik gireli / Kaderin denizine düştük düşeli / Arpaya buğdaya hasret kaldık / Aç aça aşmadayız dağlardan / Otu toprağı yeriz bağlardan / Yemen’in dağları çoktur uludur / Her kumu da cehennem yoludur / Ulu Mevlâm attı bizi Yemen’e.”

“YEMEN’E GİDENİ GELİR Mİ SANDIN?”

Ah, o Yemen’de evlâdını kaybedip de ağıt yakan ananın yanan ciğeri!: “Mızıka çalındı düğün mü sandın / Al yeşil bayrağı gelin mi sandın / Yemen’e gideni gelir mi sandın / Dön gel ağam, dön gel dayanamirem / Uyku gaflet basmış uyanamirem / Ağam öldüğüne inanamırem...”

Ana sıtmaya tutulmuş bir hasta gibi oğluna türkü yakıyor durmadan! Ana biliyor ki, Musa Yemen’de gelmeyecek ve ondan geriye sadece yaktığı ağıtlar kalacak:

“Yemen’in ardı dağlar / Yağlığını kıvrak bağlar / Koyurun da Musa’m gelsin / Yemen’de oturan beyler.”

Yemen’de şehit düşen oğlu Hüseyin’in sesini meleklerin işittiğini söyleyen ananın ağıtına kulak verelim:

“Nesini deyim nesini / Kim bulmuş kanlı fesini / Gökte melekler işitmiş / Hüseyin’imin sesini.”

Yemen türküleri böyledir işte; yakar kavurur insanın içini. Her Anadolu insanının yüreğinde bir Yemen yarası vardır. Bir yaşlı nineye sorarlar: “Yemen türküsü söylerken niye ağlarsın? Diyor ki: “Şu gördüğünüz vadide oğlak güttüm, oyun oynadım. Bir akrabanın iki oğlu vardı. Onlar benim oyun arkadaşlarımdı. Büyüdüler, Yemen’e gidip bir daha dönmediler. Aklıma onlar geliyor türkü söylerken. İşte onlara ağlıyorum.”

Sözün özü; Yemen Türküleri cümleten şehitliğe giden milletimizin hüzün ve sıla hasretleriyle nağmeleridir. Mâşerî hüznümüzü sayhalaştıran bu tarihî türkülerimizin millet değerlerimize ağyar olan sanatçılar tarafından gayr-ı millî mekânlarda icra edilmesine izin verilmemeli. Tarihî hâfızamızda ve irfanımızda yer etmiş mûsikilerimiz, şiirlerimiz gibi Yemen Türküleri de tâzimle söylenmeli.

 

(ilbeyali@hotmail.com)