10 Ocak 2017

Anayasa değişikliği üzerine notlar...

AK Parti ve MHP'nin üzerinde uzlaştığı Anayasa değişikliği Meclis'te görüşülmeye başlandı. Aynı gün yapılan oylama sonucu 338 evet oyuyla birlikte değişiklik teklifinin TBMM'de görüşülmesi de kabul edildi.

Başkanlık, Türk tipi başkanlık, yarı başkanlık, partili Cumhurbaşkanı derken geldiğimiz noktada hala birçok insanın kafa karışıklığı yaşaması normal.

Bizler millet olarak işlerimizi karmakarışık etmek konusunda epey marifetliyizdir.

Muhalefetimiz ortada. Tartışılan bir konuya dair mantıklı eleştiriler yapmak ya da meselenin daha iyi çözümlere ulaşması için katkılar sunmak yerine sürekli dar siyasi hesaplarının derdine düşmeyi tercih eder nedense.

Habertürk gazetesinden Kübra Par geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın hukuk alanındaki Başdanışmanı Mehmet Uçum ile bir röportaj yaptı.

Oldukça uzun bir mülakat, bir uzman gözüyle Anayasa değişiklik teklifiyle nelerin getirildiğini anlamak için oldukça yararlı açıklamalar içeriyordu. Bu türden düşüncelerin paylaşılması meselenin daha geniş kesimlerce anlaşılması adına kuşkusuz yapılması gereken çalışmalar.

Darbe yapmak gibi nice tuzaklarla dolu bir sistemin ülkenin 15 Temmuz gibi bir felaketi yaşamasından sonra bir an önce değişmesi ya da o tuzakları bertaraf edilebilmesine imkân verecek şekilde dizayn edilmesi önemli çünkü.

Bu açıdan bakıldığında CHP ve HDP'nin bütün kirletme çabalarına karşın MHP'nin uzlaşmacı tavrının her bir vatandaşın geleceği açısından hayati olduğunu görmek gerekiyor öncelikle.

Sayın Uçum ile yapılan röportaja dönersek Anayasa değişiklik teklifi üzerine muhalefetin savunduğu birçok konuya yeterince açıklık getirilmiş.  

Muhalefetin yeni model konusunda en güçlü eleştirisi ‘Meclis'i zayıflatacağı, Cumhurbaşkanı'nı tek adama dönüştüreceği' üzerine olduğunu biliyoruz.

Mehmet Uçum'un verdiği cevaptan anlaşılıyor ki muhalefetin dediğinin aksine farklı kulvardan Meclis denetimi sürüyor olacak.

‘Birincisi, kanunlar üzerinden denetleyecek. İkincisi, bütçe üzerinden denetleyecek. Üçüncüsü, Meclis araştırması, görüşmesi, soruşturması ve milletvekillerinin Cumhurbaşkanı yardımcılarına ve bakanlara yazılı soru sorabilmesi üzerinden denetleyecek' diye cevaplıyor bu soruyu.

Meclis elinde bulundurduğu bu ciddi denetim mekanizmasının dışında söylenenin aksine Bakanları ve Cumhurbaşkanı'nı suçlama ve dokunulmazlığının kaldırılması yetkisine de sahip oluyor. Aynı şekilde kanun tasarısı sunma hakkı da sadece Meclisin.

Muhalefetin üzerinde fırtınalar kopardığı diğer bir konu ise Meclis ile Cumhurbaşkanı aynı partiden olduğunda Cumhurbaşkanı'nın kararname çıkarma yetkisini bloke edebilmek için Meclis'e verilen veto hakkının gerektirdiği salt çoğunluğun kolayca sağlanamayacağı üzerine.

Bu itirazın demokratik meşruiyet tezine aykırı olduğunu ve bunun muhalefetin kendisini sosyolojik meşruiyete karşı konumlandırması anlamına geldiğini söylemek için illa Hukukçu olmak gerekmiyor aslında.

Öyle ya Meclis ve Cumhurbaşkanının aynı siyasi mecradan olup olmaması halkın tercihi. Demokrasiye inandığını söyleyen muhalefetin bu seçimin meşruiyetini sorgulaması en başta ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir' sözüne pratikte itibar edilmeyeceğini göstermez mi?

Benzer meşruiyet tartışmasını yargı ve HSYK seçim usulüne ilişkin de gündeme getiriyor muhalefet. CHP,  AK Parti'nin karma komisyondaki milletvekili sayısıyla belirlenecek üyelere Cumhurbaşkanı'nın atayacağı üyelerin eklenmesi sonucu yargının tamamen iktidarın denetimine geçeceğini söylüyor.

Oysa komisyondaki milletvekili sayısının dağılımı da demokratik meşrutiyetin bir yansıması. Yürütmeyi ve Meclis'i seçen halkın iradesinin komisyonlara yansımasına laf etmekle eşyanın tabiatına aykırı davranmak arasında bir fark yok.

Bu mantıkla bakıldığında bugünkü sistemde dahi benzer bir tehlike var. Halk, belli bir partiye çoğunluk vermişse üstüne Cumhurbaşkanı'nı da o partiden seçmişse onların ülke yönetimi konusundaki tasarruflarını meşru görmemeyi CHP tutarlı olmak adına şimdi ki sistemde de yapmalı.

O yüzden bir seçimin sonucunun yargı idaresinin oluşumuna da aynı şekilde yansıması neden meşruiyet sorununa dönüşüyor anlamak kolay değil.

En çok tartışılan diğer bir önemli husus ise bu değişiklik teklifinin partili Cumhurbaşkanlığını getiriyor olması. Muhalefet, başından beri ‘Cumhurbaşkanı aynı zamanda parti başkanı olursa milletvekilleri yürütme karşısında bağımsızlığını yitirir' deyip duruyor.

Oysa Uçum'un cevabındaki daha ilk cümle muhalefetin bu konuda ortalığı gereksiz yere telaşa verdiğini göstermeye yetiyor. Yeni teklif Cumhurbaşkanının illa parti başkanı olacağını getirmiyor oysa. Sadece Cumhurbaşkanı seçilen kişinin partisi ile ilişkisinin kesilmesi hükmü kaldırılıyor.

Konu oldukça önemli ama maalesef yerimiz dar. Kafalardaki soruların cevaplanması kuşkusuz yapılmasının gerekliliğine inandığımız değişikliklerin daha geniş kesimlerce anlaşılır olmasına imkân verecektir.

Uçum'un açıklamalarından hareketle Anayasa değişiklik teklifi konusunda  konuşmaya devam etmek üzere...