Ankara Kalesinden aşağı yürürken
Bir elma, çekirdeğine ne kadar benzer?
Mekân/coğrafya zihin ve tasavvur
dünyamızdakilerin, ruhumuzda parlayanların somutlaştığı bir yer olarak şehirler
ve bu cümleden umumi tüm tezahürler tarihte konduğumuz yerdeki izlerimizdir. Bu
cümleden milletler yahut milletler mecmuası topluluklar kimi halen ayakta
kimisi ise yıkıntılarını gezdiğimiz bakiyeleri ile tarihteki akislerini gösterirler.
Hayat denilen dinamik sürece kültür ile mukabele eden insan varlığı matematik, fizik,
mühendislik gibi gözle görülmez güçleri yöneten akılları, buna içerik
kazandıran sosyal manaları ve nihayet estetik bir duygu ile bezedikleri ile
hayata dokunur geçer, giderler. Mekândaki izler zamanın karşısında ne kadar
tutunabilirse hayat içinde o kadar görünür kalmaya devam ederler. Elma var eden
tohumlar oldukça meyve görünmeye devam eder.
Öz ile form şekil olarak birbirine
mutabık mıdır?
Bir Safranbolu evine bakarken öze mi
bakarız yoksa şekle mi? Burada mutlaklaştırılması gerekeni tespite dair yöntem
ve kavram donanımımız bizi 21. Yüzyılda
hayatın içinde kendi kimlik ve şahsiyet esasımıza taşıyor mu? Müze
saplantılı bir zihin içinde tarihin belirli bir döneminde zuhur eden şekilleri
mutlak ve özün kendisi sanmak gelecek bakışımıza nasıl bir katkı sağlayabilir.
Bu bakımdan kültürümüzün hayatımıza akislerini düşünürken günümüz ve gelecek
için mutabakat ve müşterek var edecek yeni formlar arayışı olmadan taklit
zihniyeti ile kendi geçmişimize sıkışıp kalmak belki de günde yaşadığımız kabz
halinin mühendislerini en çok sevindirecek olan konulardan biridir. Batıyı
taklit ettik fena oldu ama ya kendimizi işlevsiz taklit bize fiili ve ameli
nasıl bir fayda sağlar? Bir “cafe” adı olarak kullanılan eski dil tamlaması
yahut eski zamanın süslemelerini bir cafeye yerleştirmek bizi maziyle ne manada
irtibatlandırır? Yahut tarihi sürecin formları bizi öze taşıyarak geleceğin
içinde şahsiyet kılmıyorsa abesle iştigal demektir. Elmadan tohumu görememek
formu öz sanmak insanı ve hayatı ıskalamak olmaz mı?
Şekilperestliği Fark Etmek?
Söğütteki Yörük çadırları, Bursa’daki
ilk Türk eserleri, İstanbul’da Topkapı ve Dolmabahçe sarayı şeklinde tecessüm
eden Osmanlı’nın hangisi onun esası veya özüdür. Hepsi mi hiçbiri mi?
Cumalıkızık köyünde gezmekle Asos’da gezmek arasında zamanımız insanı açısından
yaşadığımız şehirleri düşünürsek ne fark vardır? Ankara’da Kale’nin aşağısında
ilk Meclis ve çevresindeki o ilk mimari hareketliliği çok severim. Kale’deki
Selçuklu ve Osmanlı sonrasında Cumhuriyet kendisi olarak kültür zemini ve
süreklilik içerisinde yeni bir vecheyle zuhur eder gibidir. Ama bu çok kısa
süren bir hayaldir. Kökleri kuruyan kültür ağacımız modern aşılarla artık amorf
meyveler vermeye başlar; günümüz Türkleri iki arada bir derede yaşamaya çabalar
durur. Bütün maddi kültürde eskimeyen bir yan varsa o nedir? Şehrimize bu gözle
bakarsak hakikatimiz ile gerçeğimizin mutabakat yahut tenakuzunu görerek
zihinlerimiz bir nefes almaz mı? Divan edebiyatı formları ile mesela Marksist
kavramları, mazmunları, hayatı ve değerleri anlatırsak; aşklarımız,
kavgalarımız, hayallerimiz Divan edebiyatı formu içinde bize neyi, hangi hayatı
ve gerçeği anlatır? Yahut tam tersi modern bir şiir formunda gelenekli
içerikler söz konusu edilirse öz ile şekil arasındaki ilişki bizi nereye taşır?
Gelenekli görünüp yabancılaşmak, modern görünüp gelenekli bir öze ulaşmak
arasında çelişki bizi belki de kayıp geleceğimizin kapısına götürür.
İthal tohumlar bir defa çiçek açıyor
ve sonrası kısır ise bu suyla değirmen ne kadar döner? Kale’den aşağıda görünen
beton denizine bakarken yerde taşı delip baş veren bir papatya kadar güzel
herşey!
Bi’l-vesile Kurban Bayramınızı kalpten
kutlarım. Hayra vesile olsun…
Vesselam.